''isterim ki
ipek elli dokumacı kızın gergefindeki her yeni nakış
sevdaların buluştuğu bir gül bahçesi olsun''
Dokumacılık çok eski ve önemli mesleklerinden biridir.
ABD Harward Üniversitesi tarih profesörü Mehrdad R. Izady'ı yazdığına göre; Dünyada düzenli "modern" dokuma ile yapılmış 9000 yıllık en eski kumaş Çayönü'nde bulunmuştur. Ve bu kumaşın bulunuşu 1992 yılında manşet haber olmuştur. ( Mehrdad R. Izady, Bir El Kitabı KÜRTLER, Doz Yayınları, İstanbul 2004, s: 64, 436. )
Çermik'te bez dokuma tezgâhlarına culfa ; bez dokuyanlara da culfacı denirdi.
" Culfa " sözcüğünü değişik kaynaklarda aradım; ama karşılığını bulamadım. Sözcüğün Ermeni'ce olduğunu tahmin ediyordum; ama, Ermenice sözcüklerde de istediğim sonucu elde edemedim.
Culfa (Julfa), Nahçivan bölgesinde bir Ermeni kasabası olarak bilinir. MS 1603 yılında Şah Abbas bölgeyi fetheder; ama Osmanlı akınlarına karşı gerekli önlemleri alamaz. Bunun üstüne bölgenin zenginliklerini talan ettirir ve Ermenileri iç bölgelere göçe zorlar. Culfa'yı yakıp yıkar. Amacı, Culfa'daki zenginliklerin Osmanlıların eline geçmemesidir. Göçe zorlanan Ermeniler İsfahan yakınında Yeni Culfa'yı kurarlar.
Culfa kasabası, dokumacı ustaları ile bilinir. Pek çok kaynak, Culfa'dan Osmanlı, Pers, Rusya'ya göç eden ustalardan söz eder. Ustanın olabilmesi için dokuma tezgâhlarının ve dokuma işlerinin olması zorunludur.
Culfa ile culfacı arasındaki ilişki nedir?
Ermenice sözcüklerin Türkçe veya Farsçaya düzenli çevrildiği iddia edilemez. " Culfalı dokumacılar ", culfacılar; " Culfa tezgahları ", culfa olarak neden kısaltılmasın?
Atalarımız da öyle yapmış olabilir. Belki de bu biçimdeki değişikliği Ermeni ustalar yapmıştır. Ermenilerden bez satın alanlar, bazı sözcükleri de değiştirerek benimsiyorlardı.
( Kaynak: Armenians and Russia 1626- 1796 A documentary Record- George A. Bournoutian )
Ergani'de çulfacı var mıydı yok muydu bilemiyorum. Ama dokuma bezlerinin Çermik'ten, Malatya'dan getirildiğini hatırlıyorum. Culfacılık Malatyalılar tarafından Çermik'e getirilmiştir.
Faho Dedem (Fahri Değirmenci), Çermik'te en tanınmış culfacılardan biriydi. Onun culfa tezgâhı başında oturuşu, mekiğin elinde balık gibi, ipliklerin arasından bir sağa bir sola kayışı, mekiğin gidiş gelişine paralel dedemin elleriyle otomatik olarak mekiği yakalayışı ve yeniden atışı, ayaklarının peryodik olarak bir inip bir kalkışı ve en önemlisi tezgâh başında vakurlu bir şekilde boynundaki mahrama denilen büyük mendille alın terini silişi halen gözlerimin önündedir.
Dedem gerçek bir emekçiydi.
Culfa tezgâhlarının boyutları çok değişkendir. Ama yaklaşık olarak boyu 2,25 m . boyunda, 1,60 m eninde ve 2 m . uzunluğunda olurdu. Tezgâhlar atkılar, taraklar, pedallar, def, mekikten... oluşurdu.
Culfacılıkta ilmikler tek tek değil, boydan boya atılan atkılarla dokunur. Keleflerde/çıkrıklarda sarılmış, yani kelef/yumak haline getirilmiş iplikler tezgâhta tek sıra halinde atkılara gerilir. Elle atılan mekiğin iplikleri, çözgülerin arasında gider gelir. Dokumacı tezgâh altında bulunan pedala sağ ayağıyla bastırınca ön tarak aşağı iner; o anda sağ elle mekik tarakların arasındaki boşluktan sol tarafa atılır ve sol elle mekik yakalanır, sağ elle tarağı kendisine taraf çeker. Ardından sol ayakla pedala bastırılır, ön tarak yukarı kalkarken arka tarak aşağı iner ve o anda sol elle mekik tarakların arasındaki ipliklerin arasından sağ tarafa atılır, sağ elle mekik yakalanırken, sol elle de tarağı kendisine taraf çeker. Bu işlemler seri ve çok hızlı bir biçimde yapılırdı. Mekiğin gidip gelişi ve tarağın defe her vuruşuyla yavaş yavaş bez ve bez üzerinde desenler oluşturdu.
Bu tezgâhlarda çeşitli renk ve boyutlarda dikilip biçilen giysi bezleri, sofra bezleri, el havluları ve şire bezi dokunurdu. Fahri Dedem en çok şire bezi, alaca bezi, sofra bezi gibi dokuma türleri dokuduğunu ve bir eliyle mekiği atıp, diğer eliyle mekiği yakalayışı, tarağı kendine taraf çekip defe vuruşu halen gözlerimin önündedir. Dedemin dışında, Muharrem Sümbül, Ali Zilkif Keçeci, Ali Süsen, Süleyman Keçeci, Veyis Değirmenci, Osman Bardakçı... tanıdığım diğer iyi culfacılardı.
Culfaya başlanmadan önce iplerin şirez lenmesi, kurutulması, sonra da çıkrıklarda sarılmaları gerekir.
Çıkrık , tahtadan yapılmış elle çalışan ilkel bir iplik eğirme ve sarma aletidir. İplik kelefleri/yumakları bu aletle yapılır.
Çıkrık, iki ayak arasında dönen bir büyük kasnak ve bu kasnağın döndürdüğü ığ den meydana gelir. Çıkrık bir elle çevrilirken, diğer elle de ip tutularak ipin düzgün kelef olması sağlanır.
Marangozhanede özel olarak yapılan ve üzerine iplik sarılan içi delik ahşap ya da kendir sapına terdek ; terdeğin üzerine ip sarılmış ve mekikte kullanılabilir haline de masura denir.
Çulfacılık, tekstil sektörünün gelişmesi sonucu yok olan mesleklerden biri haline geldi. Şimdi turistik amaçlar için, otantik ve folklorik değerleri yaşatmak için bazı bölgelerde veya yerlerde bu meslek yeniden diriltilmeye çalışılıyor.