Çul: Beygir, katır, eşek gibi hayvanların sırtına yük bağlamak ve binmek için kullanılan ağaç bir iskelet üstündeki hasır/sazla doldurulmuş alt kısmı keçe, üst kısmı genellikle desenli kilim veya çul ile kaplanmış bir tür yataktır. Çula, semer de denilir.
Çul yapanlara, çulcu veya semerci denir. Sırt hamallarının sırtlarında taşıdığı arkalığa da semer denir; bu iki semer birbirinden farklıdır, karıştırmamak lazım.
Çulcu Mehmet (?) dinlenme anında sigarasını tüttürüyor - Ergani.
Foto: Esat Taştekin
Eskiden göçebe toplumlar, kervanlar, seyyar satıcılar, köylüler... eşya ve yüklerini üzerlerinde çul/semer olan hayvanlar sayesinde kolaylıkla taşıyabiliyorlardı. Bu çul sayesinde hayvanların vücudu taşıdıkları yüklerden ötürü zarar görmeleri engellenmiş, korunmuş olunurdu. Ayrıca binicilerin at, katır ve eşek üzerinden düşmemesi ve/veya kaymaması da sağlanmış olunurdu.
Çulcunun ölçü birimi ya karışları veya çula attığı çentikleriydi. Çulu yapılacak hayvanın ölçüleri bunlarla alınırdı. İyi bir ustanın elinden çıkan çul, hayvanın sırtına vurulduğunda hayvana kesinlikle zarar vermezdi, bir takım elbise gibi hayvanın üzerine otururdu. Çulcular zaten kendilerini " hayvan terzisi " olarak nitelendirirlerdi.
İyi bir çulcu, hayvanın boyun bölgesine gelen kısmı dikerken dikiş aralarına mavi boncuk koymayı ihmal etmezdi.
Çul yapımında, ağaç iskeleler, keçe, kilim, hasır veya kamış, deri kemerler, gınnap/kırnap ve çeşitli ip türleri gibi malzemeler kullanılırdı. Çulcu çul yapımında iğne, çuvaldız, makas, keski, biz, keser, testere, çekiç gibi aletler kullanırdı.
Çul veya semer, bir zamanlar yük ve binek hayvanlarının vazgeçilmez bir donanımıydı. Binlerce yıl ulaşımda kullanılan at, katır ve eşeklerin yerini motorlu taşıtların alması; kara yolu, demir yolu, deniz yolu ve hava yolu ulaşımının gelişmesi ve yaygınlaşması neticesinde çulculuk/semercilik kaybolan bir meslek durumuna düştü.
Ergani'de 1960'lı yıllarda Çulcu Fedli (Aydın) çulcuların piriydi diyebilirim.