Yeryüzünde bir milyarı aşkın müslüman için kutsal bir ay olan RAMAZAN ayı geldi. Onu kutsallaştıran şeylerin başında Kuran'ın o ayda inmeye başlaması ve Oruç ibadetinin bu aya tahsis edilmesi geliyor. Tüm müslümanlara Ramazan ayı mübarek olsun temennisiyle Yüce Allahtan Af ve mağfiret diliyoruz.


Ramazan-ı Şerif ve Oruç

Oruç ayı olan Ramazan-ı Şerîf feyizli bir hayatın yaşandığı mübârek bir mükâfât ayıdır. Nâil olduğumuz sayısız nîmetlerin kadrini hatırlatan bu aydafânî lezzetlerden vazgeçip bâkî lezzetlere nâil olmanın sırrına Hakk Teâlâ’nın emir buyurduğu oruç nîmeti ile kavuşulur.

Oruç fazîleti ve aslî gâyesi dâimî bir ibâdet şuûru içinde nefs engeliyle mücâdele etmek ve nefsi baskı altında tutarak te’sîrini asgarîye indirebilmektir. Oruç hayat mücâdelesinde zarûrî olan “sabır irâde nefsî arzulardan uzaklaşma” gibi hallerin tâlimi ile ahlâkî durumumuzu kemâle erdirir. Yine bu ibâdet nefsin bitmez tükenmez arzularına karşı insanın şeref ve haysiyetini koruyucu bir kalkandır.

Yine oruç; sahibini azm ü sebât kanâat hâle rızâ metânet sabır gibi ahlâkî güzelliklere erdirmenin fazîleti ile beraber mahrûmiyyet ve açlıkla nîmetlerin kadrini hatırlatır ve bu vesîle ile yoksulların hallerini düşündürüp onlara merhamet ve şefkat hisleriyle yüreklerimizi hassaslaştırır. Şükrân duygularını canlandırır. Bu vasfıyla oruç sosyal hayattaki kin hased kıskançlık gibi kitleyi huzûrsuzluğa boğan menfîlikleri bertaraf etmekte en müessir bir ilâhî emirdir.

Ashâb-ı kirâmın oruca karşı çok büyük rağbetleri vardı. Onlartahammülü güç sıcak günlerde dahî nâfile oruç tumaya gayret ederlerdi. Bir kısmının güneş ışığının yakıcılığından korunacak ölçüde elbiseleri bile yoktu. Elleri ile güneş ışığından ve sıcaktan korunmaya çalışırlardı. Bütün bunlara rağmen büyük bir mânevî haz ve lezzet içinde nâfile de olsa oruçlarını devam ettirirlerdi.

Şakîk-i Belhî buyurur:
“İbâdeti lâyıkıyla îfâ edebilmek bir san’attır. Onun kazanç mekânıhalvet; vâsıtası ise açlıktır.”
O açlık ki modern tıpta bile diyet adıyla sıhhatli kalmanın en birinci şartıdır. O açlık ki tahammülü en zor olan bir mahrûmiyyettir.

Rivâyet olunur ki nefis yaratıldığı zaman çeşitli iptilâ ve mahrûmiyetlere rağmen Cenâb-ı Hakk’a {REF Sen sensin ben benim..} deme cür’et ve cehâletinde bulundu ancak ve ancak açlık sebebiyle aczini kabûl etti. Bu sebepledir ki irâde terbiyesinde açlığa katlanabilmek kadar müessir başka bir husûs yoktur. İrâde ise tabiî ve nefsânî meyillere karşı koyabilmenin temel şartlarından biridir.

Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- buyurur:
“İnsanın asıl gıdâsı Allâh’ın nûrudur. Ona aşırı ten gıdâsı vermek lâyık değildir. İnsanın asıl gıdâsı ilâhî aşk ve ilâhî akıldır.”
“İnsan asıl rûhânî gıdâsını unuttuğu ve ten gıdâsına düştüğü için huzûrsuzdur. Doymak bilmez. İhtirasından yüzü sararmış ayakları titremekte kalbi telaşla çarpmaktadır. Nerede yeryüzü gıdâsınerede sonsuzluğun gıdâsı?!.”
“Allâh şehîdler için: Rızıklandılar. diye buyurdu. O mânevî gıdâ için ne ağız ne de cesed vardır.”

Hazret-i Lokmân oğluna şöyle nasîhat ederdi:
“Miden doyunca fikrin uykuya dalar hikmet susar âzâlar ibâdetten geri kalır.”

Velîlerden bir zât şöyle derdi:
“Çeşit çeşit yiyeceklerle midesini fesâda uğratan zâhidden Allâh’a sığınırım.”

Âişe -radıyallâhü anhâ-:
“Melekût kapısını açmak için gayret edin!” demişti.
Sordular:
“–Ne ile?”
Mü’minlerin annesi şöyle cevap verdi:
“–Açlık ve susuzlukla!”
Sayılı günlerden ibaret olan oruç yine sayılı günlerden ibaren olan hayatımıza incelik derinlik ve zerâfet kazandırır.
Çünkü tokluk nefsânî arzuları tahrîk ederken; açlık -çok had safhaya varmadıkça- tefekkür ve tehassüs melekesini güçlendirir. Bundan dolayı akıl hastalarına ilk tatbîk edilen tedâvî perhizdir.

Bununla beraber oruç bir ibâdet olduğundan sırf o gâye ile icrâ edilmelidir. Onun faydaları gâye hâline getirilirse oruç ibâdet olmaktan çıkar. Yâni oruçlarımızda mide dolgunluklarını önlemek kilo vermek gibi gâyeler olmamalıdır. Böyle oruçlarda rızâ-yı ilâhî düşünülemez. Bedenî hareketlerin faydasını kasdederek veya gaflet ve kasvet-i kalb ile kılınan namazlar bile bu kabîldendir. İbâdetleryalnız rızâ-yı ilâhiyyeyi tahsîl gâyesi ile yapılır. Bu gâyenin gerçekleşmesi için kalbin seviye kazanması hamlıktan kurtulup kemâle erişmesi zarûrîdir.

Ramazan-ı Şerîfte Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in de tavsıyelerinde yer alan belli başlı birtakım husûslara dikkat etmek îcâb eder:

a. Kelime-i şehâdet
b. İstiğfâr ve zikir
c. Cenneti tahsîl edebilmek için bolca amel-i sâlih
d. Cehennemden kurtuluş için harâmlardan ve kerâhetten sakınmak
e. İmkânlar nisbetinde çokça hayır ve hasenatta bulunmak kırık ve mahzûn kalblerin duâsını almak
f. Oruçlu bir kimseye iftar ettirmek.
Ve emsâli...
Ramazan-ı Şerîf mü’minlere fazîlet ve olgunluk kazandırabilecek ilâhî bir rahmet mevsimidir. Oruçlu iken ağıza bir şey girmemeğe dikkat edildiği gibi ağızdan çıkan kelâma da dikkat edilmelidir. Dedikodu ve incitmeden son derece sakınmalı ve orucun fazîletini azaltmamalıdır.
Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:
“Oruç oruçluya yakışmayan şeylerle zedelenmedikçe (tutan için) bir kalkandır.”
Denildi ki:
“(Oruçlu) onu ne ile zedeler?”
Buyurdular:
“Yalan ve gıybetle...” (Nesâî; Mu’cemu’l-Evsât)
Çünkü yalan ve gıybet sahipleri gündüzleri helâl yiyeceklerden nefislerini mahrûm bırakarak oruç tutarlar ancak yalan ve gıybetleri sebebiyle de insan eti yiyerek mânen harâmla iftar etmiş sayılırlar. Bu şekilde zâhiren oruçlu olup mânen gıybet sebebiyle iftar etmiş olanlar hakkında Süfyân-ı Sevrî Hazretleritakvâ ölçülerine göre:
“Gıybet edenin orucu bozulur.” demiştir.
Hazret-i Mücâhid de aynı hassâsiyete binâen:
“Gıybet ve yalan orucu bozar!” buyurmuştur.
Yâni gıybet edip yalan söyleyerek oruçlarını mânen sakatlayanlarorucun asıl matlûb olan bir kısım yüksek fazîletinden tamamen mahrûm kalırlar.
Bunun içindir ki dünyâ gâyeleri ile bulandırılmış riyâ gösteriş ve gafletle kirlenmiş oruçlar ve namazlar hakkkında Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyururlar:
“Nice oruç tutanlar vardır ki kendisine orucundan kuru bir açlıktan başka bir şey kalmaz! Geceleri nice namaz (terâvih ve teheccüd) kılanlar olur kinamazlarından kendilerine kalan yalnız uykusuzluktur.” (Taberânî)
Namazlar bilhassa gece namazı olan terâvih ve teheccüdler kalbe huzûr sağlamalıdır. Bu mübârek ayda namazlara daha da itinâ etmeliKur’ân-ı Kerîm’i huşû ile okumalı zikirle rûhumuzu inceltmeli zekât ve sadakalar ile de vicdan huzûruna kavuşmalıyız. Kur’ân-ı Kerîm Ramazan ayında dünyâ semâsına indirildiği için bu mübârek ayda Kur’ân terbiyesine girmeli o istikâmette ibâdetler değerlendirilmelidir.
Kur’ân-ı Kerîm asıl kalble okunur. Gözün vazîfesi kalbe gözlük
olabilmektir.
Ramazan-ı Şerîf’in diğer bir kıymeti de mü’minlere feyz ü bereket dolu bir Kur’ân hayatı yaşatması bakımından mütâlaa olunmalıdır.
Ramazan-ı Şerîf oruç ve Kur’ân arasında ince bir râbıta ve derin bir yakınlık vardır. Hayat ve ölüm öğütlerini Kur’ân-ı Kerîm’den başka hangi salâhiyetli kürsüden dinlemek mümkündür?