Holografik Evren Kavramı Bize Ne Söylüyor?
Yaşadığımız evrenin aslında bir hologram olduğu söylemi son yıllarda fizik ile ilgili ortaya çıkan en büyük yanlış anlamalardan birine sebep olmakta. Bu yazıda konuda geçen kavramları ele alacağız, fizikçiler aslında ne demek istiyor onu açıklayacağız.
Hayır evrenimiz hologram değil. Bu sözcük evrenin olması gerektiği düşünülen bazı özelliklerini tanımlamak için kullan bir metafor. Bilimkurguda rastladığımız “bir simülasyonun içinde yaşama” eylemini sağlayan hologramla ilgisi yok. Bunu netleştirelim ve konunun bel kemiğini oluşturan Holografik İlke aslında ne demek ona bakalım.
Holografik İlke
Öncesinde başka bir konuya, entropiye bakmamız gerekiyor. Bir karadeliğin olay ufku sınır kabul edilir ve entropisi olay ufku yüzey alanının 4’e bölünmesiyle bulunur. Evrende, içinde madde barındıran, karadelik dışında bir bölge düşünün. Bu bölgenin karadeliğe benzer bir şekilde toplam entropisinin bir limiti var mıdır?
Biraz düşünecek olursak; eğer bu bölgenin içine madde eklemeye başlarsak bölgenin entropisini arttırırız. Fakat madde eklemeye devam ederken belli bir noktadan sonra o bölgede o kadar çok madde birikir ki, sonunda bu bir karadelik oluşturur.
Yani evrende bir bölgenin entropisini sonsuza kadar arttıramıyoruz. Limit var; çünkü entropi arttırmak için aynı hacime daha çok madde eklemek eninde sonunda karadelik oluşturuyor. Dolayısıyla evrende bir bölgede olabilecek en yüksek entropi nedir diye merak ediyorsak; o bölgenin yüzey alanının 4’e bölmemiz gerekiyor. (sanki karadeliğin entropisini ölçüyormuş gibi)
Entropiye aslında bir bilgi ölçeği de diyebiliriz. Evrendeki her madde, her parçacık, her dalga bilgi, yani enformasyon taşır. Bir yerde ne kadar çok madde varsa, o kadar çok bilgi vardır, dolayısıyla entropi o kadar yüksektir. Bu çıkarım bir fiziksel ilke, yani uymak zorunda kalınan bir kural. Holografik ilke adı verilen bu kural kısaca demekte ki; bir miktar hacmin içerisindeki bilgi miktarı, o hacme tanımlanan toplam bilgi miktarını geçemez.
Fizikte ilke/prensip adı altında geçen tanımlamalar, bir konuyla ilgili teorileri formülize etmek için kullanılır. Holografik ilke ise, Kuantum yerçekimi teorisini oluşturabilmek için kullanılması gereken bir ilkedir. Kuantum yerçekimi teorisi oluşturmak için işe koyulduysanız, bulduğunuz teori ya bu ilkeye uymak zorunda, ya da bu ilkeyi ihlal ediyorsa neden ihlal ettiğini çok iyi açıklayabilmek zorunda. Yoksa, teoriniz tutarsız olur.
Yapısı gereği deneysel olarak test edilebilecek tahminlere sahip olmayan bu gibi bilimsel ilkeler, belirli bilimsel teorileri oluşturmak için kullanılırlar yukarıda belirttiğimiz gibi. Dolayısıyla, prensibin tek başına varlığı, evrenin hologram olduğu veya evrenin bu prensibe gerçekten uyduğu anlamına gelmez.
Evrenin Holografik ilkeye uyup uymadığı ifadesi ise test edilmesi gereken bir önermedir. Fakat bunun yapılabilmesi için önce işe yarar, çalışan bir kuantum yerçekimi teorisi oluşturmak gerekiyor.
Dolayısıyla, eğer biri size evrenin hologram olduğundan bahsediyorsa, o kişinin aslında neyden bahsettiği hakkında bir fikri olmadığı söylenebilir. Medyada son zamanlarda çokça ortaya çıkmaya başlayan evrenin hologram olduğu kanıtlandı benzeri haberler de benzer bir şekilde yanıltıcı ifadelerle son zamanlarda yapılan çalışmaları anlatmaya çalışıyor.
Bu haberlerin yapıldığı makaleler aslında biri AdS diğer CFT adında iki gerçek olmayanteorinin bağlantısını ifade eden AdS/CFT konjektürü adlı matematiksel tanımlamaya dayanmakta ve bu, yaşadığımız evren ile ile ilgili bir şey de söylememekte.
Konuyu genel hatlarıyla anlayabilmeniz için bu iki karışık matematiksel teorinin detaylarını bilmeniz gerekmiyor merak etmeyin. Sadece uzayı farklı şekilde tanımlayan iki farklı matematiksel modelin olduğunu ve bu ikisinin birbirleriyle ilişkisinin üzerine çalışıldığını söylüyorum. Aşağıda iki teoriye de kısaca değineceğim.
O zaman neden bu AdS/CFT’ye ihtiyaç duyuluyor?
Yukarıda anlattığımız holografik prensip sadece sözlerden oluşan bir şey ve sözler keskinlik konusunda iyi değillerdir, hesaplanamazlar. Fizikçiler düşünceleri matematiksel denklemler halinde yazmayı severler, böylece bahsedilen şeyin niteliği ve niceliği analiz edilebilir olur.
AdS/CFT konjektürü de bu şekilde holografik prensip’e dayanan matematiksel bir modeldir. Fakat bu matematiksel model gerçek değil yani bizim evrenimizi tanımlamıyor. Peki madem gerçek değil, o zaman neden üzerinde çalışıyor?
Fizikte “Oyuncak Teori” olarak da bilinen bir kavram bu. Gerçek olmadığı bilindiği halde bu gibi teorilerin üzerinde çalışılmasının iki nedeni var.
1 – Basit bir model olduğu için daha karmaşık ve gerçek olan modellerde yapılamayan hesaplamaları yapmaya olanak sağlamaları.
2 – Gerçekçi bir modelimizin olmadığı bir alanda, elimizdeki verilerle ne yapabildiğimize bakabilmek.
Peki o zaman AdS/CFT konjektürü bize ne anlatıyor? Teknik detayına girmediğimizde bunun sicim teorisinde tanımlanan D3-zarıyla uğraştığını söyleyebiliriz.
Bu zara iki farklı perspektiften bakılıyor. Bir perspektiften bakıldığında 5 boyutta (kuantum) yerçekimi teorisi gibi duruyor, buna AdS tarafı deniliyor. Diğer perspektiften yani CFT tarafından bakıldığında ise yerçekiminin dahil olmadığı 4 boyutlu teori gibi duruyor.
Fakat zar aynı zar olduğu için, hangi perspektiften bakarsak bakalım aynı şekilde davranması gerekmekte. Yani aynı hesaplamaları 5 boyutlu teoride de 4 boyutlu teoride de yaptığımızda aynı sonuçları almalıyız.
Bir şeyin bu şekilde iki farklı tanımının olması, yani modelin ikili yapısı, hesaplamalar yaparken oldukça kullanışlı, faydalı oluyor. Hesaplanmak istenen şey eğer yerçekiminin dahil olduğu AdS tarafında hesaplanması çok zor ise, yerçekimsiz olan CFT teorisinde hesaplanarak bulunabiliyor.
AdS/CFT modeline konjektür yani varsayım sıfatını vermemin nedeni daha tam kanıtlanamamış olması. Fakat bu konjektürün doğru olabileceğine dair birçok veri var. Bunlar yukarıda anlattığımız gibi hesaplamaların iki farklı perpektiften de bakılarak yapılıp karşılaştırılmasıyla ve sonuçların tutmasıyla olmakta. Fakat sonuçların her zaman tutarlı olacağı henüz söylenememekte.
Bilim sitelerinde “fizikçiler evrenin hologram olduğuna dair kanıt buldular” diye haberlere rastladığınız zaman, o habere konu olan makalenin aslında demek istediği şeyAdS/CFT konjektüründe tutarlı olan bir hesaplama daha bulunduğu. Fakat tekrar edelim, bu bizim evrenimizle ilgili bir şey söylememekte, sadece gerçek olmayan model hakkında daha yeni bir bilgi vermekte.
Modelin gerçek olmamasının nedenlerine gelecek olursak:
- Model sırtını sicim teorisine dayamakta ve aslında sicim teorisi de “Oyuncak Teori” sınıfına girmekte. Sicim teorisi evrenimizi ile ilgili gerçek bir tanımlama yapmamakta. Sanal bir evren tanımı yapmakta ve bu evren bazı açılardan bizim evrenimiz ile benzerlikler taşıyor fakat bazı açılardan oldukça farklı.
- Yerçekiminin de dahil olduğu perspektife AdS deniliyor çünkü bu evreni “Anti de Sitter” adında özel bir geometri ile tanımlıyor. Evrenimiz bu geometriye sahip değil. Hatta bunun tam tersi olan “de Sitter” ile tanımlanmış durumda. Dolayısıyla AdS bizim evrenimize bağlı bir tanım yapmıyor.
- Yerçekiminin dahil olmadığı perspektif olan CFT ise evreni Conformal Simetri adında özel bir geometri ile tanımlıyor. Bu nedenle adı Conformal Field Theory/Conformal Alan Teorisi. Fakat evrenimiz hem conformal simetriye sahip değil hem de yerçekimi var. Dolayısıyla CFT de bizim evrenimize bağlı bir tanım yapmamakta.
Sonuç olarak; AdS/CFT konjektürü sanal bir evren modeli tanımlıyor ve bu tanımladığı evren bizim evrenimiz değil. Holografik ilkenin matematiksel bir karşılığı. Oldukça önemli olmasına ve teorik fizikte bir çok uygulama alanı olmasına rağmen bizim evrenimizle bir ilişkisi yok.
Yine de Holografik ilenin gerçek olmayan matematiksel bir modeli olan AdS/CFT çalışmaları, ileride bizim evrenimize de uygulanabilecek gerçek bir model için zemin hazırlamakta ve serimizin ilk yarısında belirttiğimiz gibi işleyen bir kuantum yerçekimi teorisi ortaya çıktıktan sonra holografik prensibin empirik olarak sınanmasının da önü açılacak.