Kişi yaşı, konumu, cinsiyeti her ne olursa olsun kanser tanısı konan bir hastalığı olduğunu öğrendiğinde büyük bir hayal kırıklığına uğrar.
İlk aşamalarında kabullenmez fakat sonrasında fiziksel kökenli bu rahatsızlık belirtilerini göstermeye başladığında gerçekçi bir kabullenme başlar. Her birey başına olumsuz ve beklenmedik kötü bir şey geldiğinde "Neden bu benim başıma geldi?" diye sormaya başlar. Bu durum kanser tanısı konan hastalar için de pek tabi geçerlidir.
Kanser tanısı konan hastalar içinde bulundukları durumu kabul ederken aynı zamanda bir sorgulama ve suçlama psikolojisine girerler. "Neden Ben de, O değil?" gibi kendine ya da çevresine karşı öfke yaratan düşünceler içinde gider gelir. Bazen kişi hiç hastalıkla mücadele etmeden kendini direk "son"a yani ölüme teslim eder ve sanki hastalığının adının konduğu an itibariyle hayat sona ermiş gibi hareket eder. Dış dünyayla bağlantısını, iletişimi keser. Bu durum kendisinin olduğu gibi çevresinin ve tabi ki tedavi sürecinin de olumsuz yönde etkilenmesine neden olur.
Kişi kanser hastalığıyla ilgili tıbbi tedavi süreci içindeyken çaresizlik, isteksizlik, depresyon gibi bir takım ruh hallerine girebilir. Bu tür durumlarda bireysel psikoterapi sürecinden faydalanmakta yarar vardır. Özellikle bireysel psikoterapi desteği ile onkoloji (kanser) hastalığıyla ilgili olarak kişiye "Bu bir hastalıktır ve herkesin başına gelebilir. Benim başıma geldiyse, neden geldiğini sorgulamaktansa, önce bunu bir kabul edebileyim ve nasıl baş edebileceğimi bileyim.” düşüncesi verilmektedir.
Sonrasında danışana; “Hayatta ölümcül bir rahatsızlığa sahip olalım ya da olmayalım, hepimizin aslında sahip olduğu şeyin "an"dan ibaret olduğu bilinciyle, her saniyemizi istediğimiz ve dilediğimiz gibi geçirebilmek adına kendimizden başka kimseye ihtiyacımız olmadığı düşüncesi enjekte edilir. Ve “An”ın tadını çıkartabilme kısmının değeri gösterilir. Bu sayede kişi ne "dün"ün keşkesine ne de "yarın"ın endişesine takılı kalmadan "an"da kalarak zengin bir hayat yaşayabilmenin ne demek olduğunu öğrenir. Daha huzurlu daha mutlu ve daha heyacanlı saniyeler, dakikalar, günler ve anlar yaşamaya başlar. Çünkü o an itibariyle sahip olduğu anları tamamiyle kendisi için kullanması gerektiğinin bilincine varır.
"Eğer gerçekten sahip olduğumuz biricik şey içinde bulunduğumuz an ise ve sahip olmadığımız bir şeyi yitirmemiz de mümkün olmadığına göre, birisinin elimizden alabileceği tek şey yaşadığımız andır."
Marcus Aurelius