Bir şehir varmış dediler asi ve mağrur
Toprağı altındanmış; denizi gözyaşından
Ne yiğitler dövüşmüş visali için
Kimseye telli duvaklı gelin olmamış
Meğer ondan uzak yaşamaktansa
Uğrunda can vermek zevk ü sefaymış
Her gece süreyya onu seyreder
Her seher yıldızlar düşermiş suya
Ne mümkün görüp de sevdalanmamak
Dolarmış her gören onu diline
Vefasız ve zalim olsa da biraz
Sılaymış dediler her gurbete gidene
Ne uğrunda savaşmamış kumandana muzaffer
Ne de onu bilmeyene alim denirmiş
Ve kutlu bir müjdesi yokmuşsa eğer:
Olmazmış sultanların fetih duası kabul
Söyle! Sen misin o kutlu şehir?
İstanbul!
Ne dev gökdelenler bozabilmiş büyünü senin
Ne de derme çatma gecekondular
Gölge düşürememiş yıllar zarafetine
Ağlatsan da sığınırlar hala merhametine
Çünkü son durağısın, sen gezgin dervişlerin
Neylesin başka şehir seni görmüş seyyahlar!
Dökülse de bin bir renk ve nağme her taşından
Ressamlara şairlere bırakmam seni
Ben senin söndürmeden attığın bir izmarit;
Sense İstanbul'sun, herkesin tiryakisi
Hoyratça içip içip atıyorsun yerlere
Yüksek topuklarınla üstüne basıp
Külünü savurarak zalim yellere
Yetmez mi boynu bükük bunca sevdalı
Ne içip tüket bizi günbegün nefes nefes
Ne de sen bu kadar dumana boğul
Kah bir türkü yakılır eşsiz güzelliğine,
Kah bir feryat duyulur adı: İstanbul.