Sıkça Hititler ile karıştırılıyorlar. Oysa Hattiler’in Anadolu’daki varlığı, Hititler’den çok daha eskiye dayanıyor. Anadolu’daki Hatti beylikleri, MÖ. 2500-2000’lerde var olmuş bir Protohistorya uygarlığı. Yani henüz yazıyı kullanmadıkları için tarihsel sürece ait değiller. Ancak bu beyliklerin dili, dini, örf ve adetleri hakkında Hititler sayesinde birçok bilgiye ulaşabiliyoruz. Anadolu’nun bilinen en eski adı “Hatti Ülkesi”. Bu isim, ilk defa Mezopotamya yazılı kaynaklarında Akkadlar döneminde kullanılmış ve en az 1500 sene boyunca Anadolu; Hatti Ülkesi olarak bilinmiş ve tanınmış. Bunun yanında bazı arkeolojik bulgular yüzünden uzun yıllar, Hititler ve Hattilerin aynı ırk ya da akraba ırklar oldukları varsayılmış. Hatti halkı ise kendini Nesice konuşan Nesililer olarak anıyordu. Kendilerini Nesili olarak adlandıran bu grubun yanı sıra Luviler ve Palalar adıyla bilinen gruplar vardı. Yani Hattiler ve Hititler birbirinden dil ve ırk bakımından tamamıyla farklı. Ancak kültürel açıdan bakıldığında; Hatti sanatının Hititler tarafından alındığını, yer isimleri, şahıs isimleri ve efsaneleriyle köklü Hatti geleneğinin Hititlerde yaşadığını görürüz. Hitit metinlerinde kalıntılarına rastladığımız Hatti dilinin kendine özgü bir yapısı var ve çağdaşı hiçbir dille benzerlik göstermiyor. Küçük beyliklerden oluşan Hatti Ülkesi’nde aynı zamanda en yüksek rahip sıfatını da taşıyan krallar, özgün sanat eserlerinin meydana gelmesini sağlamışlar. Alacahöyük, Horoztepe ve Mahmatlar gibi Kızılırmak nehrinin kavisi içindeki bölgelerde bulunmuş olan bu eserler, hayvan şeklindeki tanrılardan oluşuyor. Boğalar fırtına tanrısını; geyikler onun karısı olan tanrıça Vuruşemu’yu; kral standartları ise evreni yani “Universium”u tasvir ediyor. Çoğunlukla bir çift öküz boynuzu üstünde duran bu evren sembolü, bu civarda hala süregelen bir masalın “Dünya bir öküzün boynuzları üzerinde durur ve öküz başını salladığında deprem olur” inancının kaynağı.