Sokrates, Atina’nın toplanma mekânlarında gezinerek her meslekten insana, işlerine ve fikirlerine dair sorular sormuş, kendi yaşamlarını sorgulamaları, kendilerini tanımaları için bir vesile olmak istemiştir.
“Filozof” kelimesi Yunanca philei ve sophia kelimelerinin yan yana gelmesi ile oluşturmuştur. Bu kelime başta "bilgi ve bilgelik dostu" sonra ise "bilgiye can veren, onu sorgulayan" anlamına gelmektedir. Bunun ön koşulu da bilgisizliğin bilincinde olmaktır. Sokrates,
“Bilmediğimizi biliriz ancak felsefe bizi bilmeye yönlendirir.”
der. Platon'un “Sokrates’in Savunması” adlı eserinde anlattığı kadarıyla Sokrates, şehrin tanrılarına inanmamak, onların yerine başka tanrılar koymak ve böylece gençliği zehirlemekle suçlanır. Sokrates bu suçlamalar sonucunda ölüme mahkûm edilir. Sokrates, yazılı bir kaynak bırakmamıştır. Yaşamı ve düşünceleri ile ilgili bilgiler Platon ve Ksenophon gibi ardıllarının yazdıkları ve Sokrates’in ölümünden on beş yıl sonra dünyaya gelen Aristoteles’in dolaylı anlatımlarıyla günümüze ulaşmıştır. Sokrates ile ilgili diyaloglarda Sokrates’in içindeki tanrısal sesten (vicdanın sesi/daimon) bahsedilir. Bu güç ona ne gibi davranışlardan kaçınması gerektiği konusunda ilham vermektedir. Sokrates’e ilişkin bilgilerin büyük çoğunluğu Platon’un yazılarından elde edilmektedir. Sokrates kendini bilmenin güçlülüğünü bilir ama bunun önemli ve mümkün olduğunu da hatırlatır. O, erdemi söylemlerine uygun yaşayarak göstermiş bir filozoftur, bir aydındır.
Sokrates yaygın önyargılardan veya toplum tarafından kabul edilmiş kavramlardan hoşnut olunmaması gerektiğini savunmaktadır. Sokrates, öğrencilerine;
“Okuduklarınızı ve duyduklarınızı değil, kendi öz düşüncelerinizi, kendi içinizde olup bitenleri söyleyin. Başkalarının ağaçlarından meyve yeme alışkanlığından sıyrılarak, kendi bahçenizin fidanlarını yetiştirin. İşte o zaman, meyve yemenin zevkini tadacaksınız”
diye öğütlemiştir. O, öğrencilerinin kendi kişiliklerini özgür düşünce ortamında geliştirmeye yöneltmiştir. Sokrates’e göre, başkalarının sözlerini tekrarlamak, önceden söylenmiş fikirleri kullanmak yararsızdır. Herkesin kendi düşüncelerini oluşturması şarttır. Güzel sözler elbette kullanılabilir ancak önemli olan kişinin kendi yorumu ve katkısı ile paylaşacağı çıkarımlardır.
Özgür bir yaşam gökyüzünden zembille gelmez; her gün mücadele ederek, savaşarak kazanılır. Kitleden, rahatsız edici yığından kaçarak da özgürleşilmez. Savaşarak, yani Sokrates’in dediği gibi: “Kaçarak değil, kalarak özgürlük...” kavramı önemlidir. Sokrates kitleye hitaben şöyle der:
"Sizin istediğiniz gibi konuşup yaşamaktansa,
kendim gibi konuşup ölmeyi yeğlerim."
“Kendini tanı” der sık sık Sokrates.
Burada söz konusu olan bireyin içe bakışta kaybolması değil, daha ziyade yeteneklerinin ve sınırlarının bilincine varmasıdır. Sokrates, entelektüel alçak gönüllülüğünü savunur. “Kendini tanı!” sloganı ona göre, “Ne kadar az bildiğinin bilincine var!” anlamına gelir. Fazilet, ruhun güzelliğidir.
"Felsefe, neleri bilmediğini bilmektir.”
der. Büyük bilge Sokrates, "Kendini tanı, o zaman başkalarını ve evreni de tanıyacaksın" derken, insanın kendini tanıma yolunda çıkacağı yolculuğun, kendi mikro kozmosundan başlayarak, evrenin büyük sırlarının saklı olduğu makro kozmosa doğru genişleyeceğine işaret etmiştir.
Ona göre “Sorgulanmamış bir yaşam, yaşamaya değmez.”, “Erdem insanın kendini tanımasıdır”. Özgür akıl, her şeyi araştırmak, tanımak ve açıklamak ister ve onun gözünde hiçbir şey mutlak sır halinde değildir. Rivayete göre Sokrates baldıran zehrini içmeden az önce bir öğrencisinin elinde tanımadığı bir müzik aleti görür. “Bana bunun nasıl çalındığını anlat” der. Öğrencisi üzgün bir şekilde, “Öğreteyim ama Sokrates, sanırım bunu çalıp keyif alacak zamanın olmayacak” der. Sokrates ise “Evet bunu çalıp keyif alacak zamanım yok ama öğrenmenin keyfi var ya” diye karşılık verir. “Ne bilgeler bilgeliği ararlar, ne de bilgisizler bilgeliğin ardına düşerler.” der Sokrates. Bilgelik bilgililik değildir. “Bilgi büyük bir güçtür ancak, bilgelik bu gücün kullanılması, hayata uygulanması ve başkalarına aktarılmasıdır. Diğer bir söylem ile bilgelik, tümüyle nesnel olan "bilgi" ile öznel sayılabilen "erdem"in birleşiminden oluşan olgunluk ve insanın öz varlığını bilmesinden doğan bir içsel aydınlıktır.”
Sokrates’e göre üç tür insan vardır:
“Birinci tür insan: Bilmediğini bilmeyen insan. Bütün kapılarını kendi eliyle kapatıp uykuya dalmıştır. Uyuyan insan hiç bir şeyi öğrenip anlayamaz, bilip tanıyamaz, ancak geçireceği bir şokla uyanabilir. İkinci tür insan: Bilmediğini bilen insan. Uykudan uyanarak eksikliğini fark eden, kararlı bir şekilde eksiklerini tamamlamaya arzulu ve uyanan insandır. Süreç içerisinde kendini geliştirip olgunlaşacaktır. Üçüncü tür insan: Bildiğini bilen insan. Buna uyanık ve Olgun-Kamil insan da denebilir. Bu özelliklere sahip bir insan, varoluşun, hayatın anlamını sezip, arzularını ve nefsini bu anlama uygun bir şekilde yönlendirebildiği ölçüde huzuru ve mutluluğu elde edebilecektir.”
Yunancada “enkrateia”, Callicles’in tarifiyle “Kişinin kendi kendine kumanda etmesi”dir. Sokrates’e göre ise “enkrateia”, “Bilgili olmak ve kendine hâkim olmak; hazlara ve arzulara kumanda etmek”tir. En büyük bilge, aşkın varlığı en keskin şekilde duyumsayandır. Sokrates’in hep dediği gibi:
“Ben bir şey biliyorsam, o da hiç bir şey bilmediğimdir.”
Sokrates, bir gün tanıdığı büyük bir filozofa rastlar ve filozof şöyle der: "Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?" "Bir dakika bekle." diye cevap verir Sokrates. "Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna Üçlü Filtre Testi deniliyor." "Üçlü Filtre?" "Doğru." diye devam eder Sokrates. "Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir." Birinci filtre: Gerçek Filtresi "Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin?" "Hayır, " der adam. "Aslında bunu sadece duydum ve ..." "Tamam, " der Sokrates. "Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi ikinci filtreyi deneyelim." İkinci Filtre: İyilik Filtresi "Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey, iyi bir şey mi?" "Hayır, tam tersi..." "Öyleyse, " diye devam eder Sokrates. "Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı". Üçüncü Filtre: İşe Yararlılık Filtresi "Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?" "Hayır, gerçekten değil." "İyi, " diye tamamları Sokrates. "Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar ya da faydalı değilse bana niye söyleyesin ki?"
“Sokrates felsefesinin ana temalarını ele alan başlıca kaynak “Sokrates’in Savunması” adlı diyalogdur. Bu diyalog Sokrates hakkında açılan dava sonrasında Platon tarafından kaleme alınan bir felsefi başkaldırıdır. Bu eser, Sokrates'in felsefi yaklaşımı uyarınca sürdürdüğü yaşamını sergiler. Sokrates kitlenin cehaletin pençesinde kıvrandıklarını fark eder. Bu kişiler, hem bilmedikleri şeyleri bildiklerini sanmaktadırlar hem de neleri bilmediklerinin farkında değillerdir. Oysa cehaletten daha büyük bir kötülük yoktur. Sokrates bu kişilerden farklı olarak, bilmediğini bilir; tam da bu noktada o kişilerden daha bilge olmaktadır.” Sokrates’in savunma konuşması ve ölümü, özgür insan düşüncesini, yaşayan bir gerçek haline dönüştürmüştür.
Sokrates özgürdür, çünkü aklı boyunduruk altına alınamazdır.
"Yavaş olan ve dürtülmesi gereken bir atı andıran devleti yerinden oynatmak için Tanrı'nın tebelleş ettiği bir at sineğini kolay kolay bulamazsınız. Ben Tanrının devletin başına sardığı bir atsineğiyim, her yerde sürekli olarak üzerinize yapışır, sizi uyandırır ve kınarım. Varoluş gayem sizin miskin bedenlerinizin üzerine konarak hepinizi uyarmaktır. Sizler kuyruğunuzu oynatıp beni uçmaya mecbur bırakmak suretiyle uzaklaştırmaya çalışsanız da ömrüm birinizin bedeninden yükselip bir diğerine konmakla nihayet bulacaktır. Benim gibi bir başkasını da kolay kolay bulamazsınız ve bu yüzden sizlere beni sakınmanızı ve Tanrı, size acıyıp benim yerime başka bir at sineği gönderinceye kadar öldürmemenizi salık veririm.”
Sokrates at sineği kimliğini böyle ifade eder savunmasında. Sokrates idama mahkûm edilmiştir. Rivayete göre, ölmeden birkaç saat önce vedalaşmak için eşi gelir yanına. Kadıncağız bu sırada ağlar ve “Ah, bu kötü adamlar seni haksız yere öldürecekler” der. Sokrates ise karısına şöyle cevap verir: “Evet, haksız yere öldürecekler, haklı yere öldürseler daha mı iyiydi?” Platon, Phaedo’da Sokrates’in ölüm anını anlatır.
“Sokrates’in ruhun ölümden sonra varlığını sürdüreceğine dair inancı çok güçlüdür. Ruhun ve gideceği yerin gerçek, bedenin ise bir yanılsama olduğunu söyler. Ruh bedensel kokuşmuşluğuna rağmen ölümsüz kalacaktır.”
Sokrates bu düşüncelerini Pisagor okulundan Cebes ve Simmias’a anlatır. Ancak Cebes aynı fikirde değildir. Sokrates bunun üzerine örnek verir:
“Bir şey küçülüyorsa demek ki öncesinde büyüktü. Canlı ve ölüde böyledir. Canlıyken ölüyorsa, tekrar canlı hale geçebilir. Karşıtlar yasası tüm doğada geçerlidir. Platon sıcak soğuk karşıtlığı ve dönüşebilirliğini örnek gösterir ve son noktayı koyar: ruh her ne kadar soyut bir madde ise de somut maddeler gibi asla yok edilemez.”
Sokrates hayatın şerrinden kurtuluş diye tanımlamış ve ölüme giderken “ayrılık vakti geldi, yollarımız ayrılıyor! Benimki ölüm, sizinki yaşam. Hangisinin daha iyi olduğunu ancak Tanrı bilir” demiştir. Sokrates:
“Ruh ölümsüzdür ve birçok farklı yaşamda tekrar doğmuştur ve o, hem bu dünyada ve öte dünyada olan her şeyi gördüğüne göre, bilmediği şey yoktur. O halde, onun bu hayatta fazilet ve diğer öğeler konularında daha önce bildiklerini hatırlamasına şaşmamak gerekir. Bir şeyi hatırlayanın veya bizim deyimizle öğrenenin, bütün diğer şeyleri keşfetmesine engeli yoktur, yeter ki o arayışında azimli ve inatçı olsun; aramak ve öğrenmek hatırlamaktan başka bir şey değildir."
der ve şöyle devam eder:
“Bir insanın hayattaki en önemli faaliyeti ruhuna gereken özeni göstermesidir.”
Sokrates’in yolu insan gibi insanın inanmaktan bilmeye ilerlediği yüce yoldur. Sokrates hayatı boyunca inandığı ve taviz vermeden savunduğu düşünceleri uğruna ölüme gitmiştir. Kendisini yargılayan Atinalılara şöyle seslenmiştir,
“Ölüm korkusu, Atinalılar, gerçekte kimse bilmiyor ölümün ne olduğunu, en büyük kötülükmüş gibi korkuyor ondan. Bilmediğimiz bir şeyi bildiğimiz sanmak, kınanacak bir bilgisizlik değil midir? Ya ölen kimse hiçliğe, yokluğa eriyor, hiçbir şey bilmez oluyor ya da denildiği gibi ölüm bir değişmedir, bulunduğumuz yerden canın, ruhun bir başka yere göçmesidir.”
İnsan, kendi kendisinin yazarıdır. İnsanın yapabileceği en kötü şey kendi potansiyelini kullanmaması, kendini gerçekleştirmemesidir. "Kendimiz için bir at sineği olabilmek", kendimizden başlayıp yine kendimize süren yolculuğumuzun kendini tanıyabilmek için önemli bir aracıdır. Kendini tanımanın sonu ise yoktur. Bireyin bu yoldaki arayışı her daim sürer. Değişim, dönüşüm yaşam boyu sürdüğünden, hiç bir zaman kendimizi tam anlamıyla tanıyamayız. Sokrates’in dediği gibi; “Bir insanın kendini tanıma uğraşı, ömür boyu devam eder.” Sokrates’in öğretisi “Kendini bil” derken kişinin gözlerini ve vicdanını içe doğru bakışla yolculuğa çıkarmak ister. Sokrates, “Kendilerini 'bil'meleri için insanların önce kendi hayatlarını incelemelerini tavsiye eder. Kendi ile objektif hesaplaşmak budur. Sokrates:
“Üzerinde kafa yorulmamış yaşam yaşamaya değer değildir.”
der. Yaşam yolculuğumuzda kendimiz olabilmeyi seçmek ve yolumuzu kendimiz çizebilmek önemlidir. Bilinçli, farkında, ne yaptığını, niye yaptığını bilen “Gerçek İnsan” sürekli öğrenen, değişen, yenilenen ve gelişen bir varlıktır. Onun kendini tanıma serüveni çok meşakkatli ancak bir o kadar da keyifli ve heyecan verici bir serüvendir. Sokrates köle gibi yaşamaktansa, sürü gibi davranmaktansa ölmeyi tercih eder. Her adam gibi adam, Sokrates’in seçtiği yolu seçecektir böylelikle vakti zamanı geldiğinde tabuta girmenin yanında ansiklopedilere de altın harflerle tarihe not düşerek gireceklerdir. Zen geleneğinde bir söz vardır:
“Ölmeden önce öl, böylece öldüğünde, hâlâ yaşayabilirsin.”
Sokrates şöyle diyor:
“En asıl tapınma, kendini elinden geldiği kadar iyi ve adil yapmaktır."
“Kimseye hiçbir şey öğretemem, sadece onların düşünmelerini sağlayabilirim.”