Maslow (İhtiyaçlar Hiyerarşisi) Teorisi
Abraham Harold Maslow Kimdir?
1908 yılında Rus göçmeni olan Yahudi bir ailenin 7. çocuğu olarak Brooklyn, New York'ta dünyaya geldi. Eğitimsiz bir ailenin çocuğu olan Maslow, ailesinin ısrarı ile New York Şehir Kolejinde Hukuk eğitimine başladı. Daha sonra bu eğitimi bırakarak Cornell Üniversitesi'nde felsefe ve psikoloji okumaya başladı. Psikoloji hocası Edward Titchener'den hoşlanmadığı için, bir sömestre sonra New York Şehir koleji'ne geri döndü. Bu dönemde henüz 20 yaşında iken Kuzeni Bertha ile evlendi. Ardından Winconsin Üniversitesine girerek psikoloji ve felsefe alanında yüksek lisans eğitimini tamamladı. Burada primatlar, dominans, davranış ve cinsiyet konularında araştırmalar yaptı.
Maslow, 1937 - 1951 yılları arasında Brooklyn Kolejine döndü. Burada iki önemli mentörü ile tanıştı: Önemli Geştalt psikologlarından Max Wertheimer ve Amerikan antropolojisinin önemli temsilcilerinden olan aynı zamanda Franz Boas'ın talebesi Ruth Benedict. Benedict, bu dönemde kültürel antropolojinin alt dalı olan kültürel psikoloji üzerine çalışıyordu. Maslow bazı alan araştırmalarında Benedict'e eşlik etti.
Bunun dışında Erich Fromm, Karen Horney, Kurt Golstein ve Alfred Adler gibi önemli bilim insanları ile çalışma imkânı buldu. [1]
Abraham Harold Maslow ve İhtiyaçlar Hiyerarşisi
Maslow teorisi ya da İhtiyaçlar hiyerarşisi teorisi, Amerikalı psikolog Abraham Maslow tarafından 1943 yılında yayınlanmış bir çalışmada ortaya atılmış ve sonrasında geliştirilmiş bir insan psikolojisi teorisidir.
Maslow teorisi, insanların belirli kategorilerdeki ihtiyaçlarını karşılamalarıyla, kendi içlerinde bir hiyerarşi oluşturan daha "üst ihtiyaçlar"ı tatmin etme arayışına girdiklerini ve bireyin kişilik gelişiminin, o an için baskın olan ihtiyaç kategorisinin niteliği tarafından belirlendiğini söz konusu etmektedir. Maslow'un kişilik kategorileri kendi aralarında bir dizilim oluştururlar ve her ihtiyaç kategorisine bir kişilik gelişme düzeyi karşılık gelir. Birey, bir kategorideki ihtiyaçları tam olarak gideremeden bir üst düzeydeki ihtiyaç kategorisine, dolayısıyla kişilik gelişme düzeyine geçemez.
Maslow, gereksinimleri şu şekilde kategorize etmektedir:
- Fizyolojik gereksinimler
- Güvenlik gereksinimi
- Ait olma gereksinimi
- Sevgi, sevecenlik gereksinimi
- Saygınlık gereksinimi
- Kendini gerçekleştirme gereksinimi
Maslow'a göre birey için o an baskın olan gereksinimler hangi kategoriye ait gereksinimler ise, diğer deyişle günlük etkinlikleri ağırlıklı olarak hangi gereksinimleri doyurmaya yöneliyorsa, kişilik gelişmişlik düzeyi de onun istencinden ya da seçiminden bağımsız olarak bu gereksinim kategorisine karşılık gelen düzeyde bulunacaktır.
Belirli bir kategorideki gereksinimler tam olarak karşılanmadan kişi bir üst düzeydeki kategorinin gereksinimlerini algılamaz, böyle gereksinimleri yoktur. Örnek olarak günlük olarak karnını doyurabilen fakat güvenlik içinde bulunmayan, kendini sürekli olarak olası bir tehdit altında algılayan bir insanın, dünya görüşünü geliştirmek için kitap okumak gibi bir gereksinimi yoktur.
Belirli bir gereksinim kategorisindeki gereksinimlerin karşılanması durumunda kişi, bir üst kategorideki gereksinimleri karşılamaya yönelecektir. Bu durum kişilik gelişme düzeyini de bir üst düzeye sürükleyecektir.
Maslow, psikoloji çalışmalarını "zihin özürlü" ya da "sinir hastası" süjelerden ziyade, Albert Einstein, Jane Addams, Eleanor Roosevelt gibi örnek teşkil edebilecek insanlar üzerinde yoğunlaştırmıştır. "Özürlü, gelişmemiş, olgunlaşmamış, sağlıksız, kendi kişiliklerini tayin edememiş, insan ilişkileri çarpık, agresif, provokatör, kompleksli, tutarsız, kaypak süjelere dayalı araştırmaların, özürlü bir psikoloji ve felsefeye temel oluşturacağını" savunmuştur. (Motivation and Personality, 1987) [2]
Maslow'un psikoloji ve davranış bilimleri açısından önem kazanmasına neden olan teorisi ise ‘Maslow Teorisi' olarak da anılan meşhur ‘İhtiyaçlar hiyerarşisi teorisi'dir. Buna göre bireyin davranışlarında iki ana çıkış noktası vardır: Birincisi, her davranış belli bir ihtiyacı karşılamaya yöneliktir. İkincisi ise bu ihtiyaçların bir hiyerarşisi vardır. Bu hiyerarşideki kademeler ise şöyledir:
- Fizyolojik-Psikolojik gereksinimler: Temel içgüdüsel ihtiyaçlardır. Yemek, içmek, uyumak, solumak, **** gibi,
- Güvenlik gereksinimi: Can ve mal varlıklarının korunması ihtiyacı,
- Sevgi, sevecenlik gereksinimi: Sevme, sevilme, bir gruba mensup olma, yardımseverlik, şefkat gibi,
- Saygınlık gereksinimi: Sevmek, sevilmek dışında bireylerin kendilerine saygı duyulması ihtiyacı. Tanınma, sosyal statü sahibi olma, başarı elde etme, takdir edilme gibi.
- Kendini gerçekleştirme gereksinimi: Alt kategorilerdeki ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra kendini geliştirmek, zorlu hedefleri başarmak ve kapasiteyi artırmak gibi idealleri ve yetenekleri gerçekleştirme ihtiyaçları duyulur.
(Maslow'un ölümünden önce altıncı basamak olarak "Topluma Katkı gereksinimi'ni de eklediği söylenmektedir.)
Teoriye göre bireylerin bu aşamaları gerçekleştirme oranları kişiden kişiye farklılık gösterir ve üst basamağa çıktıkça bunun gerçekleştirilme oranları azalma gösterir. Hatta bazı bireyler üst basamaklara hiç çıkamazlar.
Aslında Maslow'un İhtiyaçlar Hiyerarşisi Teorisi'ni "tüketim", "marka", "popüler kültür" gibi farklı konular bağlamında ele almak gibi niyetim vardı fakat üşengeçlik ve zamansızlık nedeniyle hep erteliyordum. Ancak okuduğum bu haber bu konuda bir türlü yazamama tembelliğimi dinamitleyen sebep oldu:
"Bir Dilim Ekmeğe Muhtaç Öldü"
Geçtiğimiz hafta İzmir Buca'da trafik kazası geçiren genç kız, organları ile 6 kişiye hayat verdi ancak geride toplum için hazin bir iz bıraktı.
Buca Atatürk İlköğretim Okulu'nda öğrenci olan 14 yaşındaki Sercan Sodruk, geçen hafta okul çıkışı karşıdan karşıya geçerken yoldan hızla geçmekte olan bir minibüsün altında kaldı. Ağır yaralanan genç kız, 6 gün ölüm kalım mücadele verdikten sonra hayatını yitirince, genç kızın organları ailesi tarafından bağışlandı. Ancak genç kızın geride hazin bir öykü bıraktığı anlaşıldı. İnşaat işçisi olan Baba Himmet Sodruk'un düzenli işi olmaması nedeniyle evlerine çoğu zaman yiyecek girmiyordu. Anne Durdu Sodruk olay günü öncesini şu şekilde anlattı: "Akşam evde kalan son unla bir ekmek yapmıştım. Kızım akşam yemeği olarak, üzerine margarin sürdüğü 1 dilim ekmek ve bir domates yemişti. Sabah bir dilim ekmeğimiz dahi kalmamıştı. Sabahçı olan kızımı, akşam geldiğinde yine 'margarinli ekmek hazırlama sözü' vererek, aç aç okula gönderdim. Kızım da yoldan karşıya geçerken, açlığın neden olduğu dalgınlıkla minibüsün altında kalmış olabilir."
Sercan'ın defterine yazdığı şu sözler ise her şeyi özetliyor: "Yanlışlıkla gelmişim bu dünyaya, yaşamaya mecburum."
Boş sofraya oturduklarında ise babasına şöyle diyordu: "Bizim ne zaman ekmeğimiz, suyumuz, yemeğimiz ve salatamız bir arada olacak?"
Açıkçası bu haberi okuduğumda hissettiğim utanç ve payıma düşen 72 milyonda bir ağırlığın bana düşen hissesi dahi beni fena halde ezdi. Bu konudaki sorumluluğum ve sorumsuzluğum beni vicdanen bir hayli yaraladığı için de, "İhtiyaçlar hiyerarşisi Teorisi'ni bu bağlamda ele almak istedim.
Zaman zaman toplumdaki yardım duygularını ve çalışmalarını bazı insanlar "sadaka kültürü" diyerek küçümsemektedirler; ama bu önemli görevin aksatılması, bu gibi "toplumsal cinayetlerin" de merhametsizce gerçekleştirilmesine neden oluyor. Evet, balık vermektense balık tutmayı öğretmek daha değerli bir hediyedir ancak bireyler bu öğrenimi ve kendilerini gerçekleştirme aşamalarının en alt tabakalarını dahi elde edememişlerse, bu insanların kendi balıklarını tutmasını öğrenmelerini beklemek, doğa belgesellerindeki vahşi yaşamı izlemek kadar vahşet dolu bir sahneye dönüşüyor. Özellikle toplumda henüz bu hiyerarşinin birinci basamağını dahi yeterli düzeyde gerçekleştiremeyen bireyler ve aileler varsa, o toplum her türlü hırsızlık, gasp, tecavüz ve kapkaç gibi adi suçları yaşamaya mahkum bir toplum olur.
Dolayısıyla, "sadaka kültürü" diye aksatılan bu önemli toplumsal görevi yerine getirmemenin ne gibi ağır toplumsal vahşetlere ve farkında olmadığımız cinayetlere neden olduğunu, 14 yaşında, balık tutmayı "henüz" öğrenmekte olan insanların gencecik hayatlarını nasıl söndürdüğümüzü bu vesile ile tekrar vurgulamak istedim. Üst basamakları gerçekleştirebilen her bireyin, alt basamakları gerçekleştiremeyenler üzerinde görevi vardır.
Aslında bunun felsefi, psikolojik ve sosyolojik açıklaması olduğu kadar, kültürümüzün kökeninde yatan dini alt yapısı da mevcut:
Basamak 1: “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.”
Basamak 2: “Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına da yapma.”
Basamak 3: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de gerçek manada iman etmiş olamazsınız.”
Basamak 4: “O kapıda (Erenler Dergâhında) Yunus, en aşağı mertebedeki önemsiz bir kuldur. Zaten ezelden ebede kadar sadece tek bir izzet, şeref vardır, o da Hakk'a Ermektir. Bu yolda kişilerin, rehberlerin isminden, namından çok erişilecek şerefli makam önemlidir.”
Basamak 5: “Kendisine aklını yerinde kullanma becerisi verilen kimse, kurtuluşa ermiştir.”
Ve son söz: İnsanların en hayırlısı, ahlâkı en güzel olandır. [1]