Beynimizi kısaca ifade edersek: Beyin, sinir hücrelerinden oluşmuş elektrik yapının adıdır (En az 10-12 milyar nöron olduğu, bebeklerde daha fazla olduğu biliniyor). En önemli özelliği ise elektrikle etkileşime açık olmasıdır. Elektrik kökenlidir! Bu nedenle enerji yayar, enerji soğurur, ışıkla etkileşime girer. Elektrik devreleri gibi çalışması nedeniyle de bir baz istasyonunu mantığı gibi çalışabilir.

Beynin bir elektriksel dili mevcuttur diyebiliriz. Kaldı ki kas sistemimizdeki sinirsel uyarılara anında sinirsel tepki (etki tepki)verilmesi bu düşüncemizi destekler niteliktedir.

Beyin, insan vücut ağırlığının %2'sini oluşturmasına rağmen, vücudun yüzde 20 - yüzde 25'lik enerjisini kullanmaktadır. Toplam vücut enerjimizin ¼'ü demek oluyor bu! Bu dev yapı, sanırım yaptığı işlemler göz önüne alınırsa, bu enerjiyi fazlasıyla hak ediyor.

Bazen gökte bulut yokken gökyüzünü farklı renkte algılamamızın sebebi, değişik bir psikolojiye girmemiz, güneşten rahatsız olma, sıcaklıktan etkilenme, renklerden etkilenme, kimyasal yapımızı biz istemesek de etkileyen fizik kanunlarıdır!

Buna en iyi örnek, melatonin hormonudur. Melatonin hormonu üzerinde yapılan araştırmalarda, melatonin salgılanmasının ışığa duyarlı olduğu, elektromanyetik dalga yoğunluğunun, melatonin hormonunu azalttığı, deneysel olarak gösterilmiştir. En iyi salgılandığı aralık gece (ışığın olmadığı vakit) olup vücuttaki dengeyi sağlamaktadır.

Bu, sadece küçük bir kesit. Beyin, bunlar dışında atmosferle ciddi anlamda elektriksel/ısısal etkileşime sahiptir. Örneğin, soğuk hava, sıcak hava kimyamızı birinci dereceden etkileyen faktörlerdir. Ayrıca rüzgarlı havalarda, havanın potansiyeli değiştiğinden beynimizi etkilemektedir. Dünyanın/güneşin manyetik alanı da beynimiz üzerinde büyük etkilere sahiptir. Ayrıca diğer gezegenler hakkında da pek az şey biliyoruz. Bu gezegenlerin de, dolayı ve doğrudan etkileri mevcuttur. Manyetik etki, kütle çekim etkisi, kozmik etkiler basit örneklerdir.

Pekala, ortamın elektrik iletkenliği ne şekildedir? Bizi ne şekilde etkiler?

Şöyle ki, dünya denilen yapı, içerdiği maddeler (demir bakır vs vs) ve mağma itibariyle bir tür mıknatıs gibi davranır. Aynı mıknatısın iki kutbu gibi bir güney bir kuzey kutbu oluşur. Bu manyetik, güney kutbundan kuzey kutbuna doğru akan manyetik alan çizgileri şeklinde kendini gösterir, aynı zamanda insan beynini diğer gezegenlerin radyasyonundan koruyacaktır.

Bu mantıkla güneşi hesaba katarsak karşımıza inanılmaz bir mıknatıs çıkacaktır; fakat dünyadaki gibi olmayıp dağınık bir şekildedir; bazı bölgelerde şiddetli, bazı bölgelerde düşük manyetik alana sahip olacaktır. Bunun sebebi, yapısının plazmadan oluşmasından olabilir. Bu nedenle güneşin manyetik alanı dünyaya göre kat kat büyük olacaktır. Bunlar dışında, güneşin bu manyetik alanı dünyayı etkileyecektir (özellikle güneş gören yüzünü) . Bu dünyayı etkiler de, dünyayı oluşturan canlıları etkilemez mi? Elbette etkileyecektir.

Bu nedenle sıcak havalarda elektrikle (havadaki serbest yükler) etkileşim daha az olmasına rağmen, bu sefer güneşin radyasyonu fazla olacaktır. Soğuk havalarda ise hava molekülleri birbirine daha yakın olacağından iletkenlik artacaktır. Demek ki soğuk havada elektrikle etkileşimiz daha fazla olacaktır.

Buradaki elektrikten kastım; rüzgarın sürtünme yaratarak havada meydana getirdiği yüklerdir. Hani şu yıldırımda yere boşalanlar ya da bulut bulut arası oluşan şimşekler buna örnektir. Yaratıcı düşünce Nikola Tesla'yı rahmetle anmak gerekirse, yağmurların elektrikle ilişkili olabileceğini düşünmüştür. Bu gün 21. yüzyıl bu konular halen muammadır. Yüklerin yapısı bile tam anlaşılmış değildir. Neden iter neden çeker gibi sorular işin içinden çıkılması zor sorulardır.

Aklıma bir kimya hocamızın cevap niteliğinde bir sorusu, yeri gelmişken paylaşalım, şöyle demişti: "hiç soğuk suyla abdest alanla sıcak suda abdest alanın sevabı bir olur mu? "

Bu soruya bilimsel olarak baktığımızda; soğuk suyun molekülleri birbirine yakın olduğu için, bünyemize aktarılan elektrik yükleri daha hızlı olacaktır. İkinci yönü ise, özellikle balıkların soğuk suda daha leziz olmalarının ve ayrıca bu balıkların hayattayken soğuk suyu tercih etmelerinin sebebi; OKSİJEN MİKTARININ SOĞUK SUDA FAZLA OLMASI'dır! Nedeni, soğuk suyun oksijen tutma kapasitesinin yüksek olmasıdır.

Konumuzla ilişkisi şu ki, sevap almak Allah'a/emirlerine ibadet etmek içinse, oksijenle iyi beslenen beyin daha sağlıklı olacağından, bu emirleri daha sağlıklı değerlendirecektir.

Atmosferde İletkenlik artarsa?

Atmosferdeki iletkenlik artarsa (soğuk havalarda mesela) beynimiz daha çok elektrik yükleriyle temas halinde olacaktır. Bu, bir tür bir deşarj olma halidir ya da etkileşim.

Rüzgarın beynimize etkisi?
Rüzgar, yüksek basınçtan düşük basınca akan hava akımıdır. Rüzgar estikçe üzerimize etki eden atmosfer basıncı da azalacaktır, bu da nefes almamızı kolaylaştıracaktır. Hamamlarda nefes alırken zorlanmamızın sebebi de, sıcaklıktan kaynaklanan artı basınçtır. Hamamlar, aslında bu yönleriyle, solunum sistemini olumsuz etkiler. Bunun bir sonucu, oksijen almayan beyin zamanla ölür! Sufizm diliyle söylenecek olursa, Allah'ın rüzgarı Rahmandır ve insanı basıncın öldürücü etkisinden korur. Dalgıçların çok derinlerde vurgun yemesinin sebebi de yine basınçtır!

Rüzgarın bir diğer etkisi de havada sürtünme yaratarak serbest elektrik yükleri oluşturmaktır. Haliyle, insan rüzgarlı havada elektrikle yüklenir! Yükseklerde rüzgar sert estiği için, yükseklerde elektrik yükü fazla oluşur diyebiliriz, bu nedenle uçaklarla uçanların (seyehat edenlerin) daha fazla elektrik yüküyle yüklenmesi demek oluyor. Bu da beynimizi etkileyen bir başka olaydır.

Basıncın beynimize etkisi?

Deniz seviyesi genelde baz alınır, deniz seviyesinden yukarılara çıkıldıkça basınç azalır, aşağılara inildikçe ise basınç artar. Hatta çok yükseklerde suyu P santigrad'da (celsius) kaynatabilirsiniz (normalde 0 santigrad derecede kaynar su)! Basıncın beynimize etkisi, öldürücüdür. Biz yolda yürürken aslında her an bir atmosferlik basıncı göğüslemekteyiz. Bu da damarlarımızda akan kanın zorlanarak akması demek oluyor. Çünkü basınç bir kuvvet çeşidir. Birim yüzeye dik etkiyen kuvvet şeklinde formülize edilmiştir. Basınç = dik Kuvvet/Yüzey şeklinde basitçe ifade edilir. Sıvı basıncı ve gaz basıncı da kısmen aynı mantığı içerir. Basınç arttıkça nefes almakta zorlanırız, bu da beynin yetersiz oksijen alması anlamına geliyor. Bir diğer etkisi da, damarlar üzerinde ağırlık oluşturduğundan, damarlardaki kan rahat ilerlemiyor diyebiliriz. Bu da varis şikayetleri olanlar için ciddi durumdur. Çünkü basınç arttıkça damarlardaki kan akışı zorlanmaktadır. Sıcaklığın basıncı arttırdığını düşünürsek, sıcak hava da varisli hastalar için olumsuzdur. Ancak soğukta durum tam tersine döneceğinden önerilebilir.

Sıcaklığın beyne etkisi?

Sıcaklık basıncı arttırır bu nedenle nefes almakta zorlanırız. Beyni olumsuz etkiler. Vücut su kaybeder ki bu beyin için ciddi anlamda olumsuz bir durumdur. Vücutta azalan su metabolizmayı olumsuz etkiler. Ayrıca sıcaklığın radyasyon etkisi de vardır. Bu nedenle sıcak ortamlardan mümkün mertebe kaçmalıyız. Tercih edilen sıcaklık genelde 22 santigrad derecedir. Bu sıcaklığın altına düşmemek beyin sağlığı için önemlidir. Çünkü sıcaklık düşünce damarlarda büzülme olacağından kan akışını olumsuz etkiler ki, bu da beynin kan vasıtasıyla yetersiz besleneceği anlamına gelir. Ayrıca nöronlar zaten aktif olduklarından elektrik taşıdıklarından, yeteri kadar ısınmaktalar, üstüne üstlük artı sıcaklık beyin ölümü (nöronların ölümünü) demektir. Omega 3 yağ asitlerinin de koruyucu etkisi olduğu bilinmektedir. Yüzümüzün nemli olması da önemlidir. Çünkü sürekli buharlaşma olur vücut yüzeyimizden.

Atmosferdeki elektrik iletkenliğinin beyne etkisi?

Sanırım, bu konuda kapsamlı bir yazıyı bulmak oldukça zor! Çünkü elektriğin beyinle olan ilişkisi pek anlaşılmış bir kavram değildir! Oysa olay ünlü fizikçi Albert'in (Einstein) ufak bir denklemden yola çıkması gibidir. Nedir bu?

Rüzgar eser, havada sürtünme olur, serbest yükler oluşur ve atmosfere dağılır. Şayet o gün dışardaysan muhtemelen o yükler ile etkileşimin olacaktır. Toprağa doğru aktığını biliyoruz yüklerin. Eğer seninle etkileşirse yükler üzerinden seni de etkileyerek toprağa akacaktır. Üzerinden akım aktığı için manyetik alan oluşur fizik kanunu gereği! Bir tür tel görevi görürsün o an. Eğer, bir tel üzerinden yük akarsa, o tel mıknatıs özellik gösteriyor, manyetik alan oluşturuyor çevresinde. İşte insan da buna benzer etkiler gösterebilir. Bu çok ufak mertebelerde olacağından, bilim insanlarının dikkatinen ya da ilgi alanından kaçmış DEV bir düşünce olacaktır. Ayrıca rüzgarlı havalarda tüylerimizin diken diken olması da elektrik yüklenmemiz anlamına gelir. Tabi kasların titremesi de ayrı konu. Yıldırım atmadan önce toprağa yalınayak bastığınızda bu elektriksel etkiyi yoğun farkedersiniz, o an yer büyük bir yükle yüklenmiştir. Hatta 1-2 voltluk ampülü bile yakabilirsiniz (belki de daha fazlasını).

Yıldırımların oluşum mantığı da buna dayanır! Çok rüzgarlı havalarda inanılmaz sürtünme olur. Bunun sonucu, oluşan elektrik yükleri, belli bir limit değerin üzerine çıktığı an doyum noktasına ulaşmıştır. Artık o elektiriği iletmeyen hava bile tel görevi görür. Milyon voltuk enerji birikmesi, yıldırım şeklinde havayı delerek toprağa doğru akmaya başlar. Havayı bile iyonize ederek toprağa akmaktadır yükler. Akış çok şiddetli olduğundan ışıma olmaktadır. Aynı ampül üzerinden akan elektrik misali. Böyle havalarda trafolara yakın gezmemekte fayda var. "Elektrik elektiriği çeker." mantığı yeterlidir!

Neden soğuk havalarda çabuk üşürüz de sıcak havalarda yavaş ısınırız?

Bu konu enteresandır. Soğuk havalarda, havayı oluşturan moleküller birbirlerine daha yakındır. Dolayısıyla daha hızlı iletkendirler. O anki titreşimleri hızlı algılar, bu nedenle çabuk üşürüz. Sıcak havada ise moleküller sıcaklıgın etkisiyle birbirine daha uzaktadırlar, daha geç algılarız ısıyı. Sebebi, komşu moleküller birbirine uzak olduklarından, ısıyı bir komşu moleküle aktarana kadar geçen süre daha fazladır.

İnsan beynini hafife almayıne alay etmeyin! Bugün klasik bilgisayarlarda 1 işlemci var! Gelişen teknoloji en fazla 2, 4, 8, 16 derken 64 işlemcili bilgisayarlar tasarlanma aşamasında. Takip edebildiğim oranda dünyada en gelişmişler ki halen tasarım aşamasında 80 işlemcili PC'ler mevcut. Beyinde ise milyarlarca işlemci (nöron) olduğu düşünülüyor.