Ölmüş insan vücudu insanlık tarihi boyunca daima türlü korku ve hurafelerin kaynağı olmuştur. Bu korkunun şiddetli gizemi yanında ölen yakınlarımızın ölüm sebebi de gerek tıp tarihinin gerekse de inanç dünyasının üzerinde çokça durduğu bir mevzudur. Otopsi, ölümün sebebine dair bilimsel incelemelerin genel çalışma alanıdır. Ölümün neden ve nasıl gerçekleştiğini objektif incelemeler ışığında ortaya koymaya çalışan otopsi binlerce yıllık insanlık tarihi içinde oldukça yeni bir alandır. Otopsi bir yandan ölümün gerçek nedenini ortaya koyarken bir yandan da yeni ölümlerin önüne geçen son derece mühim ve elzem bir tıp dalıdır. Otopsi kelimesinin kökeni Eski Yunancaya dayanmaktadır. Ancak kelimenin şimdiki anlamda kullanımı Fransızca üzerinden literatüre girdiği için kelime Fransızca autopsie sözcüğünden alınmıştır. Fransızca sözcük Eski Yunanca autopsía “kendi gözüyle görme” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Eski Yunanca autós, “kendi” ve Eski Yunanca opseía, “görme” sözcüklerinin öbekleşmiş halidir. Kelimenin bu anlamda kullanımı kanaatimizce otopsi işlemlerinde günümüzde de geçerli olan kurallardan birine dayanmaktadır. Bu kurala göre ölen kişinin yakınları otopsi muayenesine katılıp kendi gözleriyle ölüme dair gerçek nedenin ortaya çıkarılışını izleyebilirler.

Otopsinin kısa tarihine göz atacak olursak bu tarihin epey bir tartışmalı ve çalkantılı olduğunu da görürüz. Tarihte kayıtlara geçen ilk otopsinin İtalya’da 1306 ve 1316 yılında hastalıktan ölen iki insan üzerinde yapıldığı ve bu otopsileri gerçekleştiren Giovanni Bathista Morgagni’nin de klasik otopsinin ilk uygulamalarını ortaya koyduğu bilinmektedir. Rönesans Devrinin bilimsellik ve sanat dolu zihin dünyasının teşvik ettiği bu ilk uygulamalar otopsinin günümüze kadar değişmeyen ana prenslerini teşkil etmiştir. Ülkemizde ise, ilk ilmi otopsi, Sultan Abdülmecit zamanında Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane hocalarından Bernard tarafından 1841 tarihinde yapılmıştır ki bu durum İslam dünyasında prosedürler çerçevesinde yapılan ilk otopsidir.

Otopsi denilince aklımıza ölen kişinin ya da hayvanın kesilip incelenmesi gelir. Evet durum aşağı yukarı böyledir. Ancak birazdan okuyacaklarınız otopsinin hayli ilginç ve muhtemelen ilk defa duyacağınız özellikleridir.

Otopsi Hakkında Bilmedikleriniz
İlk otopsi çalışmaları insan bedeni üzerinde değil hayvan bedenleri üzerinde gerçekleştirilmiştir. Şimdi bile tıbba ilgi duyan öğrencilere temel cerrahi müdahaleleri öğretmek, kan ve insan bedenine karşı var olan korkuyu yenmeleri için öğrencilere hayvan cesetleri üzerinde çalışma yaptırılır. İlk otopsilerde hayvan cesetlerinin yanı sıra idam edilen mahkum cesetleri de otopsiye merak salmış araştırmacıların başlıca malzemesiydi.

Uzmanlar doktorların çoğu ölümcül nitelik taşıyan her üç hastalıktan birine yanlış teşhis koyduğunu, her yıl sadece Türkiye’de 19 bin kişinin yanlış tıbbi müdahale ve tedavilerden öldüğünü belirtiyor. Tıbbi hatalar nedeniyle ölümün ölüm sebepleri sıralamasında beşinci olduğu istatistiki verilerin de ortaya koyduğu bir tablodur. Bu şaşırtıcı tablo otopsinin ne kadar hayati ve elzem olduğunu ve bu türden ölümlerin önüne geçmek için otopsi sonuçlarının son derece faydalı ve lüzumlu olduğunu gösteriyor. Halen birçok hastanenin adli olaylar dışında gelişen ölümlere otopsi yapmaktan imtina ettikleri gerçektir. Çünkü otopsinin ortaya çıkaracağı gerçekler hekim yeterliliğinin meslek itibarını sorgulayacaktır.

Kimya alanında henüz şimdikinin çeyreği kadar bile bilgi ve teknolojinin olmadığı 17. yüzyılda, İtalyan hekim ve otopsi uzmanı Antonio Valsalva, cesetlerde karşılaştığı sıvıların özelliklerini daha iyi kavrayabilmek için kimi zaman onları tatmak zorunda kalmıştır. Benzer durumun sonucu olarak birçok otopsi uzmanı hastalıkların bulaşma yolları yolları hakkında şimdiki kadar bilgi sahibi olmadıkları için bulaşıcı hastalıklar nedeniyle hayatını kaybetmişlerdir.

Ceset hırsızlığını duymayanımız yoktur neredeyse. Tıp alanındaki birçok bilgi ve keşfi, meraklı ve cesur tıpçıların gizlice ve illegal yollardan temin ettikleri cesetler üzerinde yaptıkları incelemelere borçluyuz. Otopsi tarihinde illegal kadavra temininin en tüyler ürperten olayı ise İngiltere’de yaşanmıştır. 1828 yılında, William Burke ve William Hare adlı iki İrlandalı göçmen, o dönem hastanelerinde ihtiyaç duyulan cesetleri temin etmek için seri cinayetler işlemeye başlamışlardır. Cesetlerin kaynağını sormayan dikkatsiz ve duyarsız doktorlar ve o dönemki mevzuat boşluğundan faydalanan bu iki göçmenin temin ettiği cesetlerin kaynağı fark edilinceye kadar 16 kişiyi öldürmüşlerdir. Bu iki göçmenin yaptıkları fark edilince başlatılan soruşturma sonucunda cinayetlerin William Burke tarafından işlendiği ortaya konulur ve Burke halka açık bir alanda parçalanarak de idam edilir. Bu gözü dönmüş cani Burke’nin iskeleti o günden beri Edinburgh Üniversitesi’nde sergilenmektedir.

Otopsi, tıbbi bir inceleme alanı olarak birçok doktorun tutku ve takıntısı haline gelmiştir. Bu alanda tanınmış en meşhur isim 19. yüzyılda yaşayan Avusturyalı patoloji uzmanı Kari Rokitansky’dir. Rokitansky, meslek hayatı boyunca 30 bin kişiye otopsi uygulamış, 70 bin otopsiye de gözetmenlik yapmıştır.

Otopsiyi gerçekleştiren doktor ve teknisyenlerin üzeri, cerrahlara göre çok daha temizdir çünkü kişi öldükten sonra kan basıncı tamamen durduğu için açılan kesilerden kan sıçrama riski çok düşüktür.
Otopsi sırasında deforme olan veya tekrar yerleştirilmesi zor olan kemiklerin yerine tahta çubuklar yerleştirilir. Cesedin beyin incelemesi yapıldıktan sonra kesilen kafatasının içine beyni tekrar yerleştirmek yerine beyin karın boşluğuna yerleştirilerek karın dikilir. Karın ve göğüs bölgesinde yapılan organ incelemesinde tüm organlar tek tek çıkarılıp incelendiği için sonradan organları tekrar yerleştirmek yerine tüm organlar bir poşete konarak tekrar karna yerleştirilir. Cesedin beyin incelemesi için kulak altından başlanarak yüz bölgesi kesildiği için yüz bölgesi bir maske gibi ön taraf düşürülür.
Birçok hastanede hassas müdahaleler hariç bir nalburda bulunabilecek makas, testere, çekiç, kama gibi aletler kullanılır.