İnsanın iç dünyası her zaman değişik duygularla doludur. Duygularımız birer enerjidir. Biliyoruz ki, pozitif duygular enerjimizi arttırır. Negatif duygular ise, enerjimizi azaltır.
Ancak bizler günlük hayatta daha çok hangi duyguların kontrolü altındayız? Enerjimizi tüketiyor muyuz, yoksa üretiyor muyuz? Eğer, enerji tüketen duyguların kontrolü altında isek, (öfke, kin, nefret, korku, üzüntü gibi.) birçok hastalığın oluşmasına da zemin hazırlıyoruz demektir.
Amacımız, enerji tüketen duygularımızı, enerji üreten duygular haline getirmektir. Yani negatifi, pozitife dönüştürmektir. Bu da ancak kendimizi tanıma yolunda duygularımızın farkına vararak, onları kabullenip, değiştirmekle mümkündür.
Bizler sadece birey olarak değil, toplum içinde bulunduğumuz zamanda da enerji üretir veya tüketiriz. Bugün, enerjimizi tüketen olguların başında medya’yı görmekteyiz. Bu bazen çevremizde yer alan huzursuz, herşeyden şikayet eden, yüzü hiç gülmeyen bir aile ferdi veya arkadaşımız da olabilir. Onlarla uzun süre iletişimde bulunduğumuz zaman, bir müddet sonra, enerjimizin tükendiğini hissederiz. Bunun yanında yine çevremizde bize sevgi ve dostluk veren, neşeli insanlar da bulunur. Onların yanında kendimizi çok daha mutlu ve canlı hissederiz. Çünkü sevgi, enerji yaratan en güçlü duygudur ve bizi sürekli besler.
Eğer enerjimizin tükenmesini istemiyorsak, kendimizi devamlı kontrol etmek zorundayız. İçimizde farkettiğimiz her negatif duyguyu, pozitife çevirmeliyiz. Bu da ancak düşünce kontrolü ile mümkündür. Her zaman pozitif düşünmeye alışmalıyız.
Bu yazıda sizlere, mutlaka kendimizden uzak tutmayı öğrenmek zorunda olduğumuz, enerjimizi devamlı tüketen, üç duygudan bahsedeceğim. Bunlar, korku, endişe ve üzüntü’ dür.
Korku, bir insanı eylemden alıkoyarak onu pasifize eden, insanın başarısını, gelişmesini ve yükselmesini engelleyen, bedende çeşitli hastalıklara sebep olan, zihnimizin oluşturduğu olumsuz (negatif) bir düşünce kalıbıdır.
Genellikle korkularımızın ardında bilgisizlik yatar, çünkü insan bilmediği, anlayamadığı şeyden korkar. Aslında korkulacak olay gerçekte yaşanmamıştır bile. Bütün bu duygular sadece zihinde yaşanmaktadır.
Endişe, korkunun can yoldaşıdır. Endişe kendimize olan güvenimizi öldürür, şevk ve cesaretimizi kırar, olaylar karşısında kararsız olmamıza sebebiyet verir. Endişeden kurtulabilmemiz için yapmamız gereken tek şey, endişenin sebebini anlayabilmemiz için kendimizi daha iyi tanımamızdır. Endişelerimizin bir çoğunun sebepsiz olduğunu, endişe ettiğimiz şeylerin pek azının meydana geldiğini kabul ettiğimiz halde, insan endişelenmekte hala devam eder. Bunun sebebi, hislerimizi kontrol etmeyi öğrenememiş olmamızdır. Geçmişte başımızdan bizi korkutan veya keyfimizi kaçıran bazı olaylar geçmiş ve bu olaylar zihnimizde çeşitli izler bırakmıştır. Şimdi bize ne zaman bu olayı hatırlatan bir şey meydana gelse, farkında olmadan geçmişteki o olayın meydana gelmesinden endişelenmeye başlarız.
Endişenin de korku gibi sadece zihnimizde oluşan olumsuz bir düşünce kalıbı olduğunu unutmayalım.
Üzüntü ise, bir insanı için için kemiren, kanallarını kapayan, bütünle bağlantısını kesen ve onu yalnız ve güçsüz bırakan bir ruh halidir. İnsanı üzen, kederlendiren şeyler, sanıldığı gibi eşya ve olayların kendileri değil, bizim onlar hakkındaki düşünce ve inancımızdır. Çünkü aynı olay, farklı düşünen iki insanı değişik şekilde etkiler. Birine felaket gibi görünen, diğeri için olmayabilir.
Ayrıca korku, endişe ve üzüntü duyguları bize yardım etmek isteyen yüksek güçlere de kanalları kapar. Çünkü bunlar düşük titreşimlerdir. Böyle bir ruh halinde olan bir insan, yardım alamaz. Bunu yaratan kişinin kendisidir.
Korku’nun oluşması genellikle çocuklukta yapılan yanlış telkinlerle başlar. Çocukken yüzlerce defa şundan yada bundan sakınmamız ihtar edilmiştir. “Bu hayvana dokunma seni ısırır” “Bunu yaparsan ölürsün” “Yemeği yemezsen seni aç bırakırım.” “Yaramazlık yaparsan seni karanlık odaya kapatırım.” “Uyumazsan, umacı gelir, seni alıp götürür.” “Sözümü dinlemezsen seni terkederim.” “Üstünü kirletirsen seni döverim.” gibi yüzlerce telkin. Böylece korku duygusu, çocuğun taze ve hassas zihnine defalarca işlenir. Ve işlenilen bu korku düşüncesi, bir ağaç kütüğüne kazınan harfler gibi, yaş ilerledikçe daha da büyür ve derinleşir. Ve sonra bütün hayatı boyunca onu etkilemeye başlar.
Bir de hayatın akışı içinde bilgisizlikten dolayı oluşturduğumuz yeni korkular vardır. Bunlara ait örnekleri çevremize baktığımızda sıkça görebiliriz. İnsandaki değişik korkulara örnek olarak şunları sayabiliriz.
– Suya karşı doyulan korku. (Deniz, göl)
– Bazı hayvanlara karşı duyulan korku. (Köpek, yılan, örümcek, akrep)
– Doğa olaylarına karşı duyulan korku. (Yıldırım, gökgürültüsü, deprem)
– Karanlığa karşı duyulan korku.
– Kalabalığa karşı duyulan korku.
– Hastalık korkusu.
– İnsanlarla karşılaşma korkusu.
– Başkalarının ne düşüneceği korkusu.
– Yalnız kalma korkusu.
– İşini kaybetme korkusu.
– Fakir düşme korkusu.
– Eşini kaybetme korkusu.
– Daima en kötü şeyin başına geleceğine dair korku.
– Bir yerde kapalı kalma korkusu.
– Sevilen insanların (yakınlarının) başına bir şey geleceğine dair korku.
– Istırap çekme korkusu.
– Ölüm korkusu.
– Başarısızlık korkusu.
– Yaşlanma korkusu.
– Aldatılma korkusu.
– Aklını yitirme korkusu.
– Vs. korkular.
Bir de geçmiş hayatlarımızdan gelen ve bu hayatımızda karşımıza çıkan sebepsiz korkular vardır.
Korkunun fizik bedenimiz üzerindeki olumsuz etkileri
Korku duygusu strese neden olarak sinir sistemine en büyük darbeyi indirir. Bedendeki hücreleri felce uğratan bir etki yaratır. Hazmı zorlaştırır. Guddelere zehir gönderir. Sonuçta korku, beynin ve bedenin enerjisini azaltarak hastalıklara sebep olur.
Korkuyu nasıl yenmeliyiz?
Korkuyu yenmemiz için ilk önce neden korktuğumuzu bilmemiz gerekir. Çünkü korktuğumuz şey, henüz oluşmamış bir şeydir. Yani oluşundan önce zihnimizi kurcalayan ve olasılıkların doğurduğu ürküntü ile bize azap veren, hayali bir kötülüktür.
Korkularımızı yenmek için şöyle bir yol izleyebiliriz.
Korktuğumuz şeylerin, (korkularımızın), sadece düşüncemizden başka bir yerde mevcut olmadığına inanmak. Korktuklarımız, daha gerçekleşmemiş olduğundan, zihnimizin ve bedenimizin enerjisini düşürdüğünüzün farkındalığında olarak korku yaratan o tür düşünce kalıplarından uzaklaşmak. Bunun yerine zihnimizi, (sevgi, sevinç, neşe) gibi olumlu düşüncelere açık tutmak. Yaradan’ın bizi her an koruduğunu unutmadan O’na tam teslim olmak. Aklımızda ve gönlümüzde herkese sevgi duymak. Korkunun bilgisizlikten kaynaklandığını bildiğimiz için, bize korku veren her konuda bilgilenmek. Kendimize olan güveni arttırmak. Bütün bunlar korkuyu bizden uzaklaştırmaya yardımcı olacaktır.