Rasûl-i Ekrem (s.a.) efendimizin dâr-i bekâ’ya irtihallerinden sonra sahabenin çogu hasretine dayanamayarak uzak bölgelerde cihada katilmis ve Islâm’i yaymak için etrafa dagilmislardi. Büreyde (r.a.) da Hz. Ömer (r.a.) zamaninda Basra’ya yerlesti. Hz. Osman (r.a.) zamaninda Horasan tarafina gönderilen orduya istirak etti. Orada Islâm’i yaymak için çalisti. Insanlari tek tek Allah’a çagirdi. Onlara Islâm’i ve Kur’an’i ögretti. Ömrünü bu sekilde dini teblig ile geçirdi.
Büreyde Ibni Husayb radiyallahu anh cihad askiyla dolu bir sahâbî... Islâm’i yaymak için Medine’den kalkip Horasan bölgesine kadar giden ve orada vefat eden bir yigit... Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizle ilk karsilasmasinda zorlama olmadan kendi istegiyle gönlünü Islâm’a açan bir bahadir... Efendimizi öldürmeye giderken onun nuruyla dirilen bir kahraman...
O, Eslem kabilesinin Sehmogullari koluna mensuptu. Ebû Sehl veya Ebü’l-Husayb künyesiyle anildi. Islâm’la sereflenmesi söyle oldu: "Iki Cihan Günesi efendimiz Medine-i Münevvere’ye hicret etmek üzere Hz. Ebû Bekir Siddiyk (r.a.) ile Mekke’den ayrildiginda müsrikler sevgili Peygamberimizi yakalayip öldürene büyük vaadlerde bulundu.
Bu haber Mekke ve çevresinde süratle yayildi. Büreyde de bu mükâfatlara kavusmak istegiyle kendi arazilerinden geçen insanlari durdurup kimliklerini sorardi. Bir gün karsisina Allah rasûlü ile yâr-i gâri = magara arkadasi Hz. Ebu Bekir Siddik çikti. Rasûl-i Ekrem (s.a.) efendimiz ona "Sen kimsin?" diye sordu. "Büreyde" dedi. Efendimiz arkadasi Ebû Bekir’e dönerek; "Içimiz serinledi", buyurdu. Sonra "Kimlerdensin?" dedi. "Eslem kabilesinden" dedi. Efendimiz yine arkadaslarina dönerek: "Selâmetteyiz."buyurdular.
Tekrar "Eslem’in hangi kolundan?"diye sordu. "Sehm kolundan" dedi. Bunun üzerine Fahr-i Kâinat (s.a.) efendimiz: "Yâ Ebâ Bekir senin nasibin çikti." buyurdular. Büreyde bu tatli konusmalardan ve o nurlu insanlardan etkilenmisti. "Ya sen kimsin?" dedi. Sevgili Peygamberimiz: "Allah’in resûlü Muhammed." diye cevap verince Büreyde’nin gönlü Islâm’in nuruyla aydinlaniverdi. Kendiliginden: "Eshedü enlâ ilâhe illâllah ve eshedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh" diyerek Islâm’la sereflendi. Adamlariyla birlikte pesinde namaz kildi.
Resûl-i Ekrem (s.a.) efendimiz ertesi gün hicret yolculuguna devam etti. Büreyde (r.a.) O’nun Medine’ye bayraksiz girmesini içine sindiremedi ve: "Ya Rasûlallah! Medine’ye sancak olmadan gitmeniz uygun degildir." dedi. Basindaki sarigi çözüp mizragina bagladi ve arazilerinden çikincaya kadar onlara muhafizlik yapti. Bir süre sonra o da hicret ederek Medine’ye yerlesti.
Büreyde (r.a.) Bedir ve Uhud gazvelerinde bulunamadi. Fakat, Rasûl-i Ekrem (s.a.) efendimizle birlikte on alti gazveye istirak etti. Çok önemli hizmetlerde bulundu. Müreysî Gazvesinden önce istihbarat görevlisi olarak düsmanin savas hazirliklarini tesbit etti. Savastan sonra da esirlerin muhafazasina memur edildi. Hudeybiye’ye giden Islâm ordusuna kilavuzluk yaparak orduyu Mekke kesif kollarinin takibinden kurtardi. Mekke’nin fethi sirasinda Eslem kabilesine ait iki sancaktan birini o tasidi. Sevgili Peygamberimiz onu Eslem ve Gifar kabilelerine zekât âmili olarak gönderdi.
O her hizmete hazirdi. Mekke fethinden sonra Iki Cihan Günesi efendimiz onu Hz. Halid komutasinda Yemen taraflarina gönderdi. Efendimizin rahatsizliginin son zamanlarinda Üsâme (r.a.) kumandasinda Sam tarafina giden orduda sancaktarlik yapti. Hayber’in fethine katildi. Surlarda açilan gedikten içeri dalan kahramanlar arasinda yer aldi. Hatta o sirada Büreyde (r.a.)’in üzerinde kirmizi bir elbise bulunuyordu. Kendisi bu elbiseden farkedilmisti. O, sonradan Islâm’in güzellikleriyle gönlünü dolurdukça bu hareketini tevâzuya aykiri buldu. Zira söhret âfetti. Hizmette esas dikkat çekmemekti. Büreyde (r.a.) Islâm’a girdikten sonra bu halinden daha büyük bir günahini hatirlamadigini anlatir.
O, Iki Cihan Günesi efendimizin bir sefer sirasinda konakladiklari yerde kalan bazi esyayi sirtina koydugunu ve kendisine "yük devesi" diye iltifat ettigini nakleder.
Ne irfan!.. Ne incelik!.. Ne dikkat!.. Ne titizlik!.. Ne muhabbet ve ne teslimiyet!.. Allah için olan her sey onun kabülüydü. Onun teslimiyeti ve sadakati böylesine güzeldi. Islâm tümüyle güzellik güzellikti...
Büreyde (r.a.)’in gönlü o derece cihad askiyla doluydu ki, at sirtinda düsmana saldirmaktan daha güzel bir hayat sekli olmadigini söylerdi. Ömrünü hep cihad askiyla geçirdi. Zaman zaman: "Benim damarlarimda cihad kani akmaktadir. Hayatim at sirtinda geçer" derdi. Arkadaslarini hep hayirla anardi. Fitne fesat çikarmak isteyenlere karsi: "Benim kilicim müslümana karsi kinindan çikmaz."derdi. Müslümanlar arasinda çikan olaylara karismadi. Hiç kimseye taraftarlik etmedi. Bir gün birisi ona Hz. Ali, Osman, Talha ve Zübeyr (r.anhüm) hakkinda fikrini sordu. O da ellerini açarak; "Cenâb-i Hak Ali’ye rahmet eyleye, Osman’a, Talha’ya, Zübeyr’e rahmet eyle..." dedi.
Rasûl-i Ekrem (s.a.) efendimizin dâr-i bekâ’ya irtihallerinden sonra sahabenin çogu hasretine dayanamayarak uzak bölgelerde cihada katilmis ve Islâm’i yaymak için etrafa dagilmislardi. Büreyde (r.a.) da Hz. Ömer (r.a.) zamaninda Basra’ya yerlesti. Hz. Osman (r.a.) zamaninda Horasan tarafina gönderilen orduya istirak etti. Orada Islâm’i yaymak için çalisti. Insanlari tek tek Allah’a çagirdi. Onlara Islâm’i ve Kur’an’i ögretti. Ömrünü bu sekilde dini teblig ile geçirdi. Bu bölgede en son vefat eden sahâbî oldu.
Yezid bin Muâviye döneminde 63 hicrî 682 milâdî senede vefat eden Büreyde Ibni Husayb (r.a.) Rasûl-i Ekrem (s.a.) efendimizden 164 hadis rivayet etti. Buharî’de bir, Müslim’de onbir rivâyeti bulunmaktadir. Bir rivâyeti söyledir:
"Kim Kur’an-i Kerim’i okur, onu dünya kazanci için vâsita yaparsa, kiyâmet gününde, yüzü, etten soyulmus bir kemikten ibaret olarak Arasat meydanina gelir."
Cenab-i Hak, bizleri de Büreyde (r.a.) gibi gönlü cihad ruhuyla dolu kullarindan olmayi ve sefaatlerine ermeyi nasib eylesin, Âmin.