Anksiyete, korku ve stres… Bu kelimeler sıklıkla birbirinin yerine kullanılır. Her ne kadar aralarında kuvvetli bir bağ olsa da bunlar üç farklı deneyimdir.

Anksiyete nedir?

Anksiyete (kaygı) ne bir duygu ne de bir düşüncedir, aksine kişinin tüm varlığını etkileyen bir şeydir. Anksiyete süregelen aşırı ve durumla uygun olmayan bir endişedir.

Günümüz dünyasında endişe neredeyse kaçınılmazdır. Uçuculuk, belirsizlik, karmaşıklık kişinin kimliğine neredeyse her gün yeni tehditler sunar. Bu tehditlerden kaçınamayız, ama onlara cevap vermek bizim kontrolümüz altında.

Birçok insanın varsayılan stratejisi, alkol ya da ilaç bağımlılığı gibi yollara başvurmaktadır. Ama bu sadece, içinde bulunulan bağımlılık gibi bir çıkmaza sokar.

Kaygıdan uzaklaşmak yolunda ruhsal dinginlik, günlük tutma veya manevi değerleri kullanma endişelerimizi tanımamıza yardımcı olur. Bu da, karşı karşıya olduğumuz çok gerçek tehditleri anlamamızı sağlar. Böylece uzun vadede iyi sonuçlar veren yaratıcı çözümler geliştirebiliriz.

Korku Nedir?

Anksiyete, tam olarak anlamadığımız hatta farkında olmadığımız tehditler karşısında kafa karıştırıcı bir durumsa, korku, farkında olduğumuz ve anladığımız bir tehdidin duygusal bir cevabıdır.

Korkunu üstesinden gelmek anksiyeteye göre daha kolaydır. Çünkü durumun ortaya çıkmasındaki sebep daha somuttur. Tehditler karşısında durmak zorunda olduğuzda tehlikelerin farkında olmak ve onları ele almak için bir stratejidir. Sorunun kaynağını bildiğinize göre sadece mevcut çözümlere ulaşmak sizin elinizde.

Stres nedir?

Korku, algılanan tehdide karşı duygusal bir tepki ise stres, yakın bir tehlikeye içgüdüsel bir cevaptır. İnsanlık varoluşundan bu yana yakın tehditleri algılayabilmeleri ve bunlara hızlı-etkili bir şekilde cevap verebilmeleri durumunda hayatta kalma olasılıklarının daha yüksek olduğunu tecrübe edinmiştir. Şimdiyse modern insanlar olarak, atalarımız kadar yakın fiziksel tehditler ile karşılaşmadığımız halde son derece gelişmiş bir stres tepkisi miras aldık.

Sıklıkla stres yanıtımız gerçekten ihtiyaç duyulmadığında ortaya çıkıyor. Mesela topluluk karşısında konuşurken avuç içlerinin terlemesi sorun gibi görünür. Yaşadığınız sorunu bir zayıflık işareti olarak görmek stresi fazlalaştırır. Bu durum aslında sempatik sinir sistemimiz bizi korumak için kullandığı bir savunma mekanizmasıdır. Yani terli avuç içlerini doğal ve kaçınılmaz olarak kabul edersek muhtemelen daha az stresli oluruz.

Sonuç

Günümüzde endişe, korku ve stres kaçınılmazdır. Her birine karşılık vermenin sağlıklı yollarını bulmak, hayatınızı başarılı ve sağlıklı ilerletmenin anahtarıdır.