1. Duygusal dünya – tatemae ve honne
Japonlar duygularını bir mantık çerçevesine oturtma ve kendilerini ifade ederken sessiz kalma konularında çok başarılılar.
Duygusal dünyalarını içinde bulundukları şartlara göre yönetirler. Tatamae halkın davranışı anlamına gelir ve sessiz kalmak çok önemliyken saygı, denge ve kendini tutma tercih edilir.
Honne her bireyin açıklayabileceği, üzerine düşünebileceği ve kendi başınayken üzerine kafa yorabileceği duygular anlamına gelir. Bu spiritüel bir bakış açısıyla ilişkilidir. Japon psikolojisinin temelleri Budizm ve Taoizm’e dayanır. Bundan yola çıkarak her birey iyileşme ve rahatlamada kendi yolunu bulur.
2. Gruplar arası güven
Japon halkında ortak bir sosyal bütünlük anlayışı hakimdir. Aileye karşı saygı son derece önemlidir. Aynı şekilde kişinin kendi toplumuna duyduğu saygı da çok önemlidir ki bu kişisel çıkarlar yerine ortak faydayı düşünme anlamına gelir. Örneğin, biri hastayken başkalarına bulaşmasını engellemek için sokakta maske takarak gezer.
Japonlar bir grup yapısı içinde bireye saygılı olmaları ile bilinirler. Bu özellikleri 2011’de Fukuşima’da meydana gelen tsunami ve deprem felaketlerinden sonra onlara çok fayda sağlamıştır.
3. Arugama, bir şeyi olduğu gibi kabul etmek
Kabullenmek Japon psikolojisinde önemli bir yere sahiptir. Fakat kabullenmek teslim olmak ya da vazgeçmek anlamına gelmez. Japonlar her zorlu şeyin kırılarak, çatlayarak ya da dağılarak son bulduğuna inanır. Kabullenmeyen ve direnenler akışa ayak uyduramazlar, adapte olamazlar ve hayatta kalamazlar.
Arugama bir şeyleri olduğu gibi kabul ettikten sonra ileriye doğru hareket etmekten başka çare olmaması, değişimin özü anlamına gelir.
4. Farkındalık
Japon psikolojisinde “Morita Terapi” oldukça popülerdir. Bireye farkındalık getirmek üzerine odaklı bir psikolojik yöntemdir. Bu birçoğumuza bir şey hatırlatabilir (Albert Ellis’in Rasyonel Duygulu Terapi’sine çok benzerdir). Fakat Doğu Kültürü bunu yıllardır uygulamaktadır. Bu terapinin en büyük özelliklerinden biri kişinin bireysel tecrübelerinin farkında olmaktır. Acıyı, hayal kırıklığını, korkuyu, endişeyi anlamak gibi.
Kişi kendi bireysel gerçekliği ile bağlantı kurduğunda terapistler iyileşmeyi teşvik etmek için 4 adım öneriyor. Bunlar dinlenme, meditasyon, doğru beslenme ve günlük hayata yavaş yavaş hazırlanma.
5. Yaşadıklarımız üzerine düşünmek ve bunları doğa ile ilişkilendirmek
Bu yaklaşım diğerlerinden farklıdır. Japon psikolojisi içe dönüşün gerekliliğini yaymaya çalışır. Kişiler kendi hayat hikayelerini, başlarına gelenleri, çektikleri acıları, neler keşfettiklerini ve nelerden keyif aldıklarını görür. Kendi hikayelerini doğada gelişen olaylar gibi görürler.
Hepimiz büyür, olgunlaşır, bizde ağaç gövdelerinde olduğu gibi derin izler bırakan şeyler yaşarız. Her birimiz olayların en kötüye gittiği zamanda çiçek açabiliriz. Daha güçlü olmak için köklerimizi besleriz.
Hayatın bir akışı vardır. O durmadan akan bir nehir gibidir. Rüzgarın ağaç yapraklarını ve denizlerin yüzeyini taşıması gibi. Kaderin kurbanı gibi hissetmektense doğa gibi kendimizi yenilemeye ve filizlenmeye istekli olmalıyız.