Propaganda ve Fikirbirliği Psikolojisine Yeni Bir Bakış
2. Dünya Savaşının ve soykırımın başlangıcı olan, Almanya’nın 1939’da Polonya’yı istila etmesinin 80. yılına yaklaşırken, nedenini hala sorguluyoruz.
Yüzbinlerce sıradan Alman isteyerek ve bilerek işkenceye ve masum kitlelerin katledilmesine eşlik ettiler ve bunların aktif olmayan önemli bir kısmı Nazi rejiminin amacının ve kitle ölümlerinin pasif seyircileriydiler.
Peki bu nasıl gerçekleşti?
Almanlar psikopat birer katil değillerdi. Aktif katılımcıların ve pasif izleyicilerin büyük çoğunluğu Hitler başa gelene kadar oldukça normal ve düzgün kişiliklere sahiplerdi. Aileleri belirgin olarak tıpkı Amerikan orta sınıf ortalamalarında yaşıyordu. Ailelerini geçindirmek için meslekleri vardı, çocuklarını okula gönderirlerdi, hayır kurumlarına bağış yapar ve hafta sonları arkadaş ve aileleriyle sosyalleşirlerdi.
Ne katılımcılar ne de seyirci kalanlar Nazi döneminden önce psikopatça ya da sadistçe eğilimlerin hiçbir işaretini göstermediler. Empati, ahlaki öfke ve kızma duygularına duyarsız değillerdi. Bir grup sıradan orta yaşta Alman erkeği bir misyonu yüklenmek üzere Yahudi kadın ve çocukları vurmak için toplanmıştı fakat bu vuruş sadece ahlaki nefrete karşı koymadan önceki vuruştu – katil psikopatların ve sadistlerin duygularına çok benzeyen bir durumdu bu.
İnsanların çoğunluğunun, Nazi ordu lideri ya da gücü elinde tutan diğerlerinin cezalandıracağı korkusuyla katıldıklarına dair bir kanıt da yoktu. Politik ve sosyal güçler, insanları devam eden vahşeti protesto etme konusunda korkutmuştu. Diktatörlüğün tolerans gösterebileceği özgür konuşma ve tercih çeşitlerinin kesin çizgileri vardı. Rejimi açıkça kınayan ya da Yahudilerin ortadan kaldırılmasını engelleyenler ölüm kamplarına gönderildi.
Fakat Nazi karşıtı konuşma ve “adalet” in engellenmesi ölümle cezalandırılsa da, hiç kimse “nihai çözüm”e aktif olarak katkıda bulunmaya zorlanmadı. Açıkça vazgeçmek için bir şans verilmiş olmasına rağmen, pek çok acemi er öldürmeye ve işkenceye katılmaya devam etti. Binbaşı Wilhelm Trapp kendilerine kadınları, çocukları ve yaşlıları vuracaklarını ama öldürmek istemiyorlarsa geri adım atabileceklerini anlattıktan sonra, Józefów Köyünden 1800 Yahudi’nin toplanmasına dahil olmuş silahlı 500’den fazla sıradan Alman erkeğin arasından sadece ellisi katılmamaya karar verdi.
Auschwitz, Ravensbrück, Dachau ve diğer toplama kamplarında tutukluların gaz odalarında öldürüldüğü ya da kobay olarak acımasız tıbbi deneylerde kullanıldığı çalışmalara istekli olarak katılan Almanlar, toplumun tüm sosyal sınıflarından ve iş camialarından gelmekteydi. Toplama kampları ve taburlar; askerler, polisler, avukatlar, doktorlar, hemşireler, sekreterler, makina mühendisleri, fabrika çalışanları ve akademisyenlerden oluşuyordu.
Hitler Ocak 1937’de konuşmasında sınıfa sesleniyor:
“Aileleri köylü ve işçi sınıflarına mensup olan çok sayıda insan, şimdi bu Nasyonel Sosyalist Devlette önemli mevkileri doldurmaktadır. Bazıları ise ulusal yönetimin en yüksek mevkilerindeler, Kabine Bakanları, 3. Reich dönemi valileri ve Bölge Yöneticisi gibi. Fakat nasyonal sosyalizm daima insanların ilgilerini bir bütün olarak hatırda tutar ve yalnızca bir sınıf ya da diğerinin çıkarlarıyla kalmaz. Nasyonal sosyalist devrim, ayrıcalıklı bir sınıfı gelecekte hiç haklarının olmayacağı diğer bir sınıfa dönüştürmeyi hedeflemez. Hedefi şimdiye dek reddedilmiş bu hakların sosyal kitlelere eşit olarak yayılmasıdır.“
Askeri eğitimli insanlar bu kamplara komuta ederlerken, sıradan Almanlar gerçek zulümleri gerçekleştirdiler. Önceden Yahudilerle yan yana yaşayanlar ise isteyerek acımasız insan deneylerini yürüttüler, desteklediler ve kolaylaştırdılar.
Doktorlar kasten hardal gazı vererek; tutukluların bacaklarını keserek ve yaralarına bakteri, mikrop, cam ve kıymık yerleştirerek; radyasyona maruz bırakıp kısırlaştırarak ve sonra çalışmalarının etkilerini denetlemek için onları keserek; insan vücudunun dondurucu derecelere nasıl dayanabileceğini denemek için onları buzlu sulara daldırıp bırakarak ya da tedavilerini test etmek için onlara sıtma, tüberküloz, tifüs, frengi ve belsoğukluğu hastalıklarını bulaştırarak ahlaki anlamda kendilerini hiç rahatsız hissetmediler. Nazi soykırımından kurtulanlardan biri, iki saat boyunca ayakta kalmaya zorlanarak binlerce sivrisinekle kendisine sıtma bulaştırıldığını belirtmiştir.
Kampların günlük görevlerinde bulunan; içlerinde hemşirelerin, araştırma görevlilerinin ve kamp bekçilerinin de bulunduğu sıradan Almanların büyük çoğunluğu acımasız işkencelere tanık olduktan sonra tayin olmak da istemediler, mesleklerini de bırakmadılar.
Ölüm kampı Auschwitz’de, Dr. Josef Mengele genç ikizlere deneyler yaparak genetik hastalıklarının sebeplerini ilaçlı ve cerrahi prosedürlerle incelemek istemiştir. Barbarca yapılan bu ikizler çalışmasında göz renklerinin değişip değişmediğini anlamak için onlara kimyasal madde enjekte etmiş ve yapışık ikizler yaratmak adına kelimenin tam anlamıyla ikizleri birbirlerine dikmiştir.
Ancak Mengele yalnız çalışmıyordu. Yüzlerce eğitimli hemşire ve eğitilmemiş asistanın yardımcısı olduğu SS kaptanı Dr. Eduard Wirths’in komutası altında 30 doktordan oluşan bir ekipte görev aldı. Esir nüfusu arasındaki eğitimli tıp uzmanları da kirli işleri yapmak üzere baskı altında işe alındı.
Yahudilerin aşağılanması, sıradan Almanların bu konuşulmayacak vahşetlere gönüllü katılımını açıklayamaz. Ari “ırk”ın önemsiz sahtekarları suçlu olarak yakalanıp toplama kamplarına gönderildiler.
İnsanlıktan uzaklaştıran klişenin varlığı da Almanları motive eden tek faktör olmayabilir. Hitler’in yardımcılarının büyük çoğunluğu ise bu çeşit işkencelere kendi evcil köpeklerini dahil etmek istemediler.
Almanlar yapacaklarını yaptılar çünkü gerekli olduğunu düşündüler.
Gerekli olduğunu düşündüler çünkü Yahudilerden nefret etmeye şartlandırılmışlardı. Yahudilerin ekonomiye ve Moskova’daki Yahudi uluslararası Bolşeviklerin, Yahudi yanlısı olmayan Almanlara zarar vereceklerini ve komünist bir darbeyi başlatacaklarını düşündüler
Gerekli olduğunu düşündüler çünkü Yahudilerin, Almanların refahı için büyük tehlike olduğuna inandılar.
Almanlar bu çirkin savaşa başlamadan önce zihinsel olarak hazırlandırılmışlardı.
Tüm zamanın Yahudi aleyhtarlığı sadece Nazi propagandasının sonucu değildir. 19. yüzyılın başlarına kadar dayanır. Almanların bakış açısına göre Yahudiler iki yüzlü, kötü niyetli ve güçlüydüler.
Sömürgecilerin, sömürgeci Amerika’da köleliği rasyonelleştirmelerine yardımcı olan ırk kavramı Alman ideolojisinde de önemli bir rol oynamıştır.
“Irkla ilgili ortak görüş, bir ırkın değiştirilemeyecek özelliklerinin bulunuyor olmasıydı. Bu, Yahudi “ırkına” özgü olduğu iddia edilen sinsiliğin, Alman Hristiyan değerlerinde eğiterek değiştirilemeyeceği anlamına geliyordu.
Önceden beri gelen Yahudi aleyhtarlığı Nazi propagandacıları için korkunun ve yanlış inancın daha da büyümesini ve sonunda savaşı aklamasını kolaylaştırmıştır ki bu savaşta Naziler Polonya’da resmi olarak suçlanacaklardır.
Fakat akılcı bir tahminle, çoğu Alman aslında Yahudileri fiziksel olarak yok etmeye hazır değildi. Hitler ve onun karanlık ruhlarının becerikli manipülasyonları başta propaganda, kitaplar, denemeler ve konuşmalar ile birlikte, dünya liderliğini kazanmak için bir Yahudi komplosuna dahil olma imasıyla ve daha sonra da Nazi rejiminin yardımseverliğinde, Almanlara sahte yabancı saldırılarının sahnelenmesi yoluyla, insanların önceden beri gelen Yahudi karşıtı duygularını nefrete dönüştürdü.