Rahatsız edici insan deneyleri, ortalama insanın çok fazla düşündüğü bir şey değildir. Aksine, insanlık tarihinde son 150 yılda kaydedilen ilerlemeler, neredeyse her gün hatırladığımız bir başarıdır. Biyomedikal ve psikoloji gibi alanlarda yapılan başarılar, artık ölümcül hastalıklar veya mastürbasyon gibi şeyleri bir tür delilik olarak düşünmemize gerek olmadığı anlamına gelmektedir. İyi de olsa kötüde olsa, bilgi toplamak, cilt anormalliklerini tedavi etmek ve hatta birbirimizi öldürmek için daha etkili yollar geliştirdik. Ama sürekli olarak unuttuğumuz şey, bu ilerleme adına zarar görmüş veya kaybolan insan yaşamlarıdır.
Aşağıda tarihte en rahatsız edici 30 insan deneylerinin bir listesi bulunmaktadır.
Tearoom **** Çalışması
Sosyolog Laud Humphreys, kamusal tuvaletlerde kişisel olmayan cinsel eylemler yapan erkekleri sık sık merak etmiştir. “Tearoom Sex” in (Kamusal tuvaletlerde yapılan oral ****) neden Amerika Birleşik Devletleri’nde, eşcinsel tutuklamaların çoğuna yol açtığını sorgulamıştır. Ardından, Humphreys, Washington Üniversitesi’nde yaptığı doktora tezi için “watchqueen” (polis yada yabancı başka birini yaklaşırken gören ve öksüren kişi, bir çeşit bekçi) olmaya karar vermiştir. Araştırmaları boyunca, Humphreys yüzlerce oral **** eylemi gözlemlemiş ve katılımcıların birçoğu ile röportaj yapmıştır. Gözlem yaptığı kişilerin %54nün evli, %38’inin ise ne biseksüel ne de homoseksül olduğunu saptamıştır. Humphreys’in araştırması, hem kamu hem de kanunlar tarafından düzenlenen bir dizi klişeyi paramparça etmiştir.
Test Denekleri Olarak Hapishane Mahkumları
1951’de Pennsylvania Üniversitesi’nde dermatolog ve Retin-A’nın gelecekteki mucidi Dr. Albert M. Kligman, Philadelphia’daki Holmesburg Hapishanesindeki tutuklular üzerinde deney yapmaya başlamıştır. Kligman, daha sonra bir gazete muhabirine verdiği demeçte, “Önümde gördüğüm tek şey cildin dönüm noktasıydı. İlk defa bir tarlayı gören çiftçi gibiydi.” demiştir. Sonraki 20 yıl boyunca, mahkumlar Kligman’a vücutlarını diş macunu, deodorant, şampuan, cilt kremleri, deterjanlar, sıvı diyetler, göz damlaları, ayak pudraları ve saç boyaları ile ilgili deneylerde kullanmaya gönüllü olarak izin vermişlerdir. Testler, sabit biyopsiler ve ağrılı prosedürleri içerse de mahkumların hiçbiri uzun vadede zarar görmemiştir.
Henrietta Lacks
1955’te, Baltimore’dan fakir, eğitimsiz bir Afro-Amerikalı kadın olan Henrietta Lacks, tıbbi araştırma amacıyla kültürlenmiş olan hücrelerin istenmeyen kaynağı idi. Araştırmacılar, daha önce hücreyi büyütmeye çalışmış olsalar da ilk başarılı, canlı ve klonlanmış olan hücreler Henrietta’nınkilerdir. Lacks’ın HeLa hücreleri olarak bilinen hücreler, çocuk felci aşısının, kanser araştırmalarının, AIDSaraştırmasının, gen haritalandırmasının ve sayısız diğer bilimsel çalışmanın geliştirilmesinde etkili olmuştur. Henrietta, beşparasız olarak ölmüş ve aile mezarlığında bir mezar taşı bile olmadan gömülmüştür. Onlarca yıl, Henrietta’nın kocası ve 5 çocuğu modern tıbba muhteşem katkıları olan eşi ve anneleri konusunda karanlıkta kalmışlardır.
QKHILLTOP Projesi
1954’te CIA, Çine özgü beyin yıkama tekniklerini incelemek için QKHILLTOP adlı bir deney geliştirmiştir ve daha sonra yeni sorgulama yöntemleri üretmişlerdir. Araştırmanın öncüsü Cornell Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr. Harold Wolff idi. CIA’in kendisine hapis, yoksunluk, aşağılama, işkence, beyin yıkama, hipnoz ve daha fazlası hakkında bilgi vermesini talep ettikten sonra Wolff’un araştırma ekibi, gizli ilaçlar ve çeşitli beyin hasar prosedürleri geliştirecekleri bir plan hazırlamaya başlamışlardır. Wolf’un yazdığı mektuba göre, bu zararlı araştırmanın etkilerini tam olarak test edebilmek için, CIA’in “uygun deneklerin bulunmasını” beklemiştir.
Stateville Hapishanesi Sıtma Çalışması
2. Dünya Savaşı sırasında, sıtma ve diğer tropikal kökenli hastalıklar, Pasifik’teki Amerikan ordusunun çalışmalarını engellememiştir. Bunu anlayabilmek için, Sıtma Araştırma Projesi, Illinois, Joliet Eyaletindeki Stateville Hapishanesinde kurulmuştur. Chicago Üniversitesi’ndeki doktorlar, 441 gönüllü mahkumu sıtma bulaştıracak olan sivrisinekler tarafından ısırılmaya maruz bırakmışlardır. Bir mahkum kalp krizi geçirmesine rağmen, araştırmacılar bu mahkumun ölümünün çalışmayla ilgisi olmadığı konusunda ısrar etmişlerdir. Çok övülen bu deney, 29 yıl boyunca Stateville’de devam etmiştir ve Primaquine’in ilk insan testini içermektedir, bu ilaç sıtma ve zatürre tedavisinde hala kullanılmaktadır.
Emma Eckstein ve Sigmund Freud
27 yaşındaki Emma Eckstein, Sigmund Freud’dan mide rahatsızlıkları ve hafif depresyon gibi belirsiz semptomlar için yardım istemiştir. Ancak Emma Eckstein’ın akıl sağlığı için tehlikeli görülen histeri ve aşırı mastürbasyon rahatsızlığı Alman doktor tarafından tedavi edilmiştir. Emma’nın tedavisi rahatsız edici deneysel bir ameliyat içeriyordu, burnunun içine girip yakılmadan önce lokal anestezi ve kokain ile uyuşturuldu. Beklendiği gibi, Emma’nın ameliyatı bir felaket oldu. Emma yasal tıbbi bir hasta mı yoksa Freud için ilgi çekici bir kaynak mı olduğunu, yakın tarihli bir filmde Freud‘un Emma’yı üç yıl boyunca tedavi etmeyi sürdürdüğünü göstermektedir.
Dr. William Beaumont ve Mide
1822’de Michigan’daki Mackinac Adası’nda bir kürk tüccarı kazara vurulmuş ve Dr. William Beaumont tarafından tedavi edilmiştir. Kötü tahminlere rağmen, ama midesinde hiç iyileşmeyen bir delik (fistül) ile, kürk tüccarı hayatta kalmıştır. Sindirim sürecini gözlemlemek için eşsiz bir fırsat yakalayan Beaumont, deneyler yapmaya başlamıştır. Beaumont yiyecekleri bir ipe bağladıktan sonra tüccarın karnındaki deliğe sokmuş ve birkaç saatte bir, yiyeceklerin nasıl sindirildiğini gözlemlemek için delikten çıkarmıştır. Dehşet verici olmasına rağmen, Beaumont’un deneyleri, sindirimin mekanik değil, kimyasal bir süreç olduğu dünya çapında kabul görmüştür.
Çocuklarda elektroşok terapisi
1960’larda New York’taki Creedmoor Hastanesi’nden Dr. Lauretta Bender, sosyal sorunları olan çocuklar için devrim yaratan bir tedavi olduğuna inandığı elektroşok terapisine başlamıştır. Bender’ın yöntemleri arasında, görüşme, analiz etme ve ardından çocuğun başına hafif bir baskı uygulanması vardır. Sözde, baskıyla hareket eden herhangi bir çocuk şizofrenin erken belirtilerini göstermekteydi. Kendisi, yanlış anlaşılmış bir çocukluk kurbanı olan Benderin sorumluluğundaki çocuklara karşı sempatik olmadığı söylenmiştir. Tedavilerinin durdurulduğu sırada Bender, en küçükleri üç yaşında olan 100’den fazla çocuk üzerinde elektroşok terapisini kullanmıştır.
Artichoke Projesi
1950’lerde CIA’in Bilimsel İstihbarat Ofisi, “Bireyin iradesine ve hatta doğanın temel yasalarına aykırı bir şekilde mücadele edeceği noktaya kadar kontrol edebilir miyiz?” sorusunu cevaplamak amacıyla bir dizi zihin kontrol projesi yürütmüştür. Bu programlardan biri olan Artichoke projesi; hipnoz, zorla morfin bağımlılığı, uyuşturucu yoksunluğu ve denek olduğunu bilmeyen insanlarda amneziyi kışkırtan kimyasalların kullanımı üzerinde çalışmıştır. Proje, 1960’ların ortalarında durdurulmasına rağmen, saha operasyonlarında zihin kontrolünün kullanımı konusunda kapsamlı araştırmalara kapı açmıştır.
Zihinsel Engelli Çocuklarda Hepatit
1950’lerde, zihinsel engelli çocuklar için New York eyaleti tarafından yönetilen bir kurum olan Willowbrook Devlet okulunda, hepatit salgınları yaşanmaya başlanmıştır. Sağlıksız şartlar nedeniyle, bu çocukların hepatite yakalanması neredeyse kaçınılmazdı. Salgını araştırmak için gönderilen Dr. Saul Krugman, bir aşının geliştirilmesine yardımcı olacak deneyi önerdi. Bu deney, çocuklara hastalığın kasıtlı olarak bulaşmasını gerektirmekteydi. Krugman’ın çalışması, başından beri tartışmalı olsa da, bu deneyi eleştirenler sonunda her çocuğun ebeveynlerinden alınan izin dilekçeleriyle susturuldu. Gerçekte, bir çocuğu deneye sunmak, çoğu zaman aşırı kalabalık kurumlara kabul edilmeyi garantilemenin tek yoluydu.
Operation Midnight Climax
İlk olarak 1950’lerde CIA destekli, zihin kontrol araştırma programının bir alt projesi olarak kurulan Operation Midnight Climax, LSD’nin bireyler üzerindeki etkilerini araştırmaya çalıştı. San Francisco ve New York’ta, CIA bordrolarında fahişeler tarafından güvenceye alınmayan denekler güvence altına alındı, bilmeden LSD ve diğer zihin değiştiren maddeler verilerek tek yönlü camın arkasından izlendi. 1965’te, CIA’in insan deneklere LSD uyguladığı keşfedildikten sonra güvenli yerler kapatılmış olsa da, Operation Midsyonight Climax, cinsel şantaj, gözetleme teknolojisi ve saha operasyonlarında zihin değiştirici ilaçların kullanımı üzerine kapsamlı araştırmalar yapan bir tiyatroydu.
Nükleer Atık Radyasyonuna Yanlışlıkla Maruz Bırakılan İnsanlar Üzerine Bir Çalışma
1954te “Yüksek Verimli Silahlardan Ortaya Çıkan Beta ve Gama Radyasyonu’na maruz kalan İnsanların Etkileri Üzerine Çalışma”, proje 4.1 olarak daha iyi bilinen, Marshall Adaları sakinleri tarafından yürütülen tıbbi bir çalışmadır. Castle Bravo nükleer deneyi, beklenenden daha büyük bir verim ile sonuçlandığında, hükümet, kazara radyasyona maruz kalanlarda “radyasyon hasarının şiddetini” değerlendirmek için çok gizli bir çalışma başlattı. Kaynakların çoğu, maruziyetin kasıtsız olduğu konusunda hemfikir olmasına rağmen, pek çok Marshalllı, Proje 4.1’in Castle Bravo nükleer deneyinden önce planlandığına inanıyordu. Toplamda 239 Marshallı önemli düzeyde radyasyona maruz kaldı.
Canavar Çalışması
1939 yılında, Iowa Üniversitesi araştırmacıları Wendell Johnson ve Mary Tudor, Davenport, Iowa’da 22 yetim çocuk üzerinde kekemelik deneyi yaptı. Çocuklar iki gruba ayrıldı; bunlardan ilkine, pozitif konuşma terapisi uygulandı ve akıcı konuşmalarında övgü aldı. İkinci gruba ise, negatif konuşma terapisi uygulandı ve konuşmadaki her kusuru için küçümsendi. İkinci gruptaki normal konuşan çocuklar, sakladıkları konuşma problemlerini geliştirdiler. Naziler tarafından yürütülen insan deneyleri haberlerinden korkan Johnson ve Tudor, “Canavar Çalışması” nın sonuçlarını hiç yayınlamadılar.
Proje MKUltra
Proje MKUltra, CIA destekli insan davranış mühendisliğinde denenen bir araştırma işleminin kod adıdır. 1953’ten 1973’e kadar, program Amerikan ve Kanada vatandaşlarının zihinsel durumlarını manipüle etmek için çeşitli yöntemler kullanıyor. Bu deneyden habersiz olan insan deneklerinde LSD ve diğer zihin değiştirici ilaçlar, hipnoz, duyusal mahrumiyet, izolasyon, sözel ve cinsel istismar ve çeşitli işkence yöntemleri kullanıldı Araştırmalar üniversiteler, hastaneler, hapishaneler ve ilaç şirketlerinde gerçekleşmiştir. Proje, “kimyasal […] gizli işlerde istihdam edilebilecek materyaller” geliştirmeye çalıştıysa da, Proje MKUltra, ABD’de CIA faaliyetlerine yönelik Kongre tarafından başlatılan bir soruşturma ile sona ermiştir.
Yeni Doğanlarda Deneyler
1960’lı yıllarda, Kaliforniya Üniversitesi’ndeki araştırmacılar kan basıncı ve kan akışındaki değişiklikleri incelemek için bir deney başlattılar. Araştırmacılar, test denekleri olarak bir ila üç gün arasında değişen 113 yeni doğan bebekleri kullandılar. Bir deneyde, göbek arterler yoluyla aort içine kateter (sonda) yerleştirildi. Daha sonra, bebeklerin ayakları aortik basıncı test etmek amacıyla buzlu suya daldırıldı. Başka bir deneyde ise, 50’ye yakın yeni doğan bebek ayrı ayrı sünnet tahtasına bağlandı ve baş aşağı çevrilerek, kan basıncının takibini sağlamış oldular.
Kaçınma Projesi
1969’da, Güney Afrika’nın tiksindirici ırkçı döneminde, binlerce eşcinsel, bir ordu albayı ve psikolog, eşcinselleri “iyileştirebileceğine” ikna olan Dr. Aubrey Levin’in hizmetine verildi. Pretoria yakınlarındaki Voortrekkerhoogte askeri hastanesinde Levin, hastalarını “yeniden yönlendirmek” için elektrokonvulsif kaçınma tedavisini kullandı. Elektrotlar, hastanın üst koluna 1den 10a kadar kalibre edilmiş bir kadrana giden teller ile bağlanmıştır. Eşcinsel erkeklere çıplak bir adamın resimleri gösterildi ve fanteziye teşvik edildi, bu noktada hasta şiddetli şoklara maruz bırakıldı. Levin, insan haklarını kötüye kullandığı konusunda uyarıldı, şu anda bir eğitim hastanesinde çalıştığı Kanada’ya göç etmiştir.
Hapishane Mahkumlarında Tıbbi Deneyler
Kaliforniya’daki San Quentin hapishanesi’nde bir tutuklu olmanın bir avantajı, ünlü Bay Area doktorlarına kolay erişimin olmasıydı. Dezavantajı da bu doktorların mahkumlara kolay erişebilmeleriydi. 1913’ten 1951’e kadar, San Quentin’deki baş cerrah Dr. Leo Stanley, mahkumları çeşitli tuhaf tıbbi deneylerde denek olarak kullanmıştır. Stanley’in deneyleri, İspanyol Grip için sterilizasyon ve potansiyel tedavileri içeriyordu. Özellikle rahatsız edici bir deneyde, Stanley, infaz edilen mahkumların testislerini kullanarak vex bazı durumlarda keçi ve domuzlardan da yararlanarak, yaşayan mahkumlara testis nakli gerçekleştirmiştir.
Cinsiyet Değiştirme
1965’te Kanadalı David Peter Reimer biyolojik olarak erkek doğmuştur. Ancak yedi aylıkken penisi, alışılmadık bir sünnet ile yanlışlıkla koter kullanılarak yakılmıştır. Bir psikolog ve cinsiyetin öğrenildiği fikrinin bir savunucusu olan John Money, Reimers’in ailesini, oğullarının, bir kız olarak başarılı, işlevsel bir cinsel olgunlaşmaya ulaşma olasılığının daha yüksek olduğuna inandırdı. Her ne kadar Money, yıllar içinde başarıya ulaşmaya devam etse de, David kendi iç dünyasında kendisini kadın olarak hissetmediği konusunda ısrar etti. Çocukluğunu alay edilerek, dışlanarak ve ciddi şekilde depresyona girerek geçirdi. 38 yaşındayken, David kendisini kafasından vurarak öldürdü.
Radyasyonun Testislere Etkisi
1963 ile 1973 yılları arasında, düzinelerce Washington ve Oregon cezaevi mahkumları, radyasyonun testislere etkilerini test etmek için tasarlanmış bir deneyde denek olarak kullanıldılar. Nakit rüşvet ve şartlı tahliye önerisi olan 130 mahkum, Washington Üniversitesi tarafından ABD hükümeti adına yürütülen deneylere katılmayı kabul etti. Çoğu durumda, denekler 10’ar dakikalık aralıklarla 400 raddan fazla radyasyona (2,400 akciğer grafisi eşdeğeri) maruz bırakıldı. Ancak, çok geçmeden, mahkumlar deneylerin anlatıldığından çok daha tehlikeli olduğunu öğrendiler. 2000 yılında, eski katılımcılar toplu dava açarak üniversite onlara 2.4 milyon dolar ödedi.
Stanford Hapishanesi Deneyi
Stanford Hapishanesi Deneyi, 14-20 Ağustos 1971 tarihleri arasında Stanford Üniversitesi’nde, askeri muhafızlar ile mahkumlar arasındaki çatışmanın nedenleri hakkında bir soruşturma başlattı. 24 erkek öğrenci seçilerek onlara rastgele mahkum ve gardiyan rolleri verildi. Daha sonra Stanford psikoloji binasının bodrum katında özel olarak tasarlanmış sahte bir hapishanede yer aldılar. Muhafız olarak atanan denekler otoriter tedbirleri uyguladılar ve mahkumları psikolojik işkenceye maruz bıraktılar. Şaşırtıcı bir şekilde, mahkumların çoğu suistimalleri kabul etti. Deney, tüm araştırmacıların beklentilerini aşsa da, sadece 6 sonra aniden sona erdi.
Guatemala’da Frengi Deneyleri
1946’dan 1948’e kadar, farkında olmayan Guatemalalı vatandaşlar üzerinde Birleşik Devletler hükümeti, Guatemala Cumhurbaşkanı Juan José Arévalo ve bazı Guatemalalı sağlık bakanlıkları rahatsız edici deneyde işbirliği yaptılar. Doktorlar, kasıtlı olarak askerlere, fahişelere, mahkumlara ve zihinsel hastalara frengi ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıkların doğal seyrini izlemek amacıyla enfekte etmişlerdir. Sadece antibiyotiklerle tedavi edilebilen bu deney, belgelenmiş en az 30 ölümle sonuçlanmıştır. 2010 yılında, Amerika Birleşik Devletleri, Guatemala’dan bu deneylerde yer aldıkları için dolayı resmi bir özür diledi.
Tuskegee Frengi Çalışması
1932’de ABD Halk Sağlığı Servisi, tedavi edilmemiş frenginin doğal seyrini izlemek için Tuskegee Enstitüsü ile çalışmaya başlamıştır. Alabama, Macon İlçesinden fakir, okuma yazma bilmeyen, 600 erkek çiftçi işe almıştır. 600 erkeğin yalnızca 399’u frengi olmuş ve hiçbirine yaşamlarını tehdit eden bir hastalık olduğunun yerine, katılımcılara ücretsiz sağlık hizmeti, yemek ve defin sigortası aldıkları söylenmiştir. Penisilinin 1947’de frengi için etkili bir tedavi olduğu kanıtlandıktan sonra bile, çalışma 1972’ye kadar devam etmiştir. Çalışmaya katılanlar, orijinal deneklere ek olarak, bu hastalığa yakalananların eşleri ve doğuştan frengi ile doğan çocukları da kapsamıştır. 1997’de Başkan Bill Clinton, bu deneyi “ABD tarihinde en ünlü biyomedikal deney” olarak adlandırmış ve deneyden etkilenenlerden resmi bir şekilde özür dilemiştir.
Milgram Deneyi
Milgram Deneyi 1961’de Yale Üniversitesi’nde bir psikolog olan Stanley Milgram, bir otorite figürüne uymak için deneklerin istekliliğini ölçen bir dizi sosyal psikoloji deneyine başladı. Alman Nazi savaş suçlusu Adolf Eichmann’ın yargılanmasının başlamasından sadece üç ay sonra, Milgram’ın denemesi şu soruyu yanıtlamaya çalıştı: “Eichmann’ın ve Holokost’taki milyonlarca suç ortaklarının sadece emirleri yerine getirmesi olabilir mi?” deneyde, iki katılımcı (biri gizli bir aktör ve bir tanınmayan denek) birbirlerini duyabilecekleri, ancak göremedikleri iki odaya ayrıldılar. Denek, gizli aktöre bir dizi soru okumuş, her yanlış cevabı için aktörü elektrik çarpması ile cezalandırmış. Her ne kadar insan deneyini durdurma arzusunu gösterseler de, hemen hemen tüm denekler, sorumlu tutulmayacakları söylendiğinde ya da kalıcı bir zararın olmayacağı söylendiğinden deneye devam etmişlerdir.
Kentler İçinde Enfekte Sivrisinekler
1956 ve 1957’de Amerika Birleşik Devletleri Ordusu Savannah, Georgia ve Avon Park, Florida şehirlerinde bir dizi biyolojik savaş denemesi gerçekleştirdi. Böylesi bir deneyde, böceklerin sarı humma ve dang humması yayıp yaymayacağını görmek için iki şehre milyonlarca enfekte sivrisinek salındı. Beklendiği gibi, yüzlerce araştırmacı, ateş, solunum problemleri, ölü doğum, ensefalit ve tifo gibi hastalıklara yakalandı. Deneylerin sonuçlarını fotoğraflamak için, Ordu araştırmacıları halk sağlığı çalışanları olarak davrandı. Araştırma sonucunda birkaç kişi öldü.
Sovyetler Birliğinde İnsan Deneyleri
1921’de başlayan ve 21. yüzyılın büyük bir bölümünde de devam eden Sovyetler Birliği, Labaratuvar 1, Laboratuvar 12 ve Kamera olarak bilinen zehir laboratuvarlarını gizli polis kurumlarının araştırma tesisleri olarak kullandı. Gulag’lu tutuklular ölümcül zehirlere maruz kaldı. Bunun amacı ise otopside tespit edilemeyen tatsız ve kokusuz bir kimyasal bulmaktı. Test edilen zehirler, hardal gazı, risin, digitoksin ve kürar içermekteydi. Değişen yaş ve fiziksel koşullara sahip kadın ve erkekler laboratuvarlara getirilmiş ve zehirleri “ilaç”, öğün veya içeceklerinin bir parçası olarak onlara verilmiştir.
Kuzey Kore’de İnsan Deneyleri
Kuzey Kore’deki bazı muhalifler, insan deneylerinin rahatsız edici vakalarına tanıklık etmişlerdir. İddia edilen bir deneyde, 50 sağlıklı kadın mahkuma zehirli lahana yaprağı verilmiş ve kadınların hepsi 20 dakika içinde ölmüştür. Anlatılan diğer deneyler arasında, anestezi uygulanmamış mahkumlara yönelik ameliyat uygulaması, kasıtlı aç bırakma, mahkumların dövülmesi uygulamaları yer almaktadır, hedef uygulamaya yönelik bu zombi benzeri kurbanlar kullanılmadan önce, mahkumların tüm aileleri gazla boğularak öldürülmüştür. Her ay, “karga” olarak bilinen siyah bir karavanın kamptan 40-50 kişiyi topladığı ve bunları deneyler için bilinen bir yere götürdüğü söylenmektedir.
Nazi İnsan Deneyleri
Nazi Almanyası, Üçüncü Reich ve Holokost boyunca, Yahudiler, POW’ler, Romanlar ve diğer zulme uğramış gruplar üzerinde bir dizi tıbbi deney gerçekleştirmiştir. Deneyler, toplama kamplarında gerçekleştirilmiş olup çoğu ölüm, şekil bozukluğu veya kalıcı sakatlık ile sonuçlanmıştır. Özellikle rahatsız edici deneyler; ikizleri genetik olarak manipüle etme girişimleri; kemik, kas ve sinir nakli; hastalıklara ve kimyasal gazlara maruz kalma; Sterilizasyon ve berbat Nazi doktorlarının düşünebilecekleri diğer şeyleri içermektedir. Savaştan sonra, bu suçlar Nürnberg denemesinin bir parçası olarak yargılanmış ve Nuremberg Tıp etiği kurallarının geliştirilmesine yol açmıştır.
Birim 731
1937’den 1945’e kadar, imparator Japon Ordusu, Birim 731 olarak adlandırılan gizli bir biyolojik ve kimyasal savaş araştırma deneyi geliştirdi. Büyük Harbin kentinde bulunan Birim 731, tarihin en korkunç savaş suçlarının bazılarından sorumluydu. Çinli ve Rus denekler – erkekler, kadınlar, çocuklar, bebekler, yaşlılar ve hamile kadınlar – canlı vücuttan organlarının çıkarılması, kan kaybı çalışması için uzvun kesilmesi, biyolojik savaş saldırıları ve silah testi gibi çalışmalar için deneylere tabi tutulmuşlardır. Bunların içinde bazı mahkumların midelerinin cerrahi olarak çıkarılması ve özofagusun bağırsaklara yeniden bağlanması bile vardı. Birim 731’de yer alan bilim adamlarının çoğu politika, akademi, ticaret ve tıp alanında önde gelen kariyerlere yükselmişlerdir.
Hamile Kadınlarda Radyoaktif Malzemeler
2. Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre sonra, yaklaşan Soğuk Savaş’ın Amerikalıların zihninde ön plana çıkmasıyla, birçok tıp araştırmacısı radyoaktivite ve kimyasal savaş fikri ile meşgul oldu. Vanderbilt Üniversitesi’nde yapılan bir deneyde, 829 hamile kadına “vitamin içecekleri” verildi ve kendilerine doğmamış bebeklerinin sağlığını iyileştirecekleri söylendi. İçecekler, vitamin yerine, radyoaktif demir içeriyordu ve araştırmacılar radyoizotopun plasentaya ne kadar hızla geçtiğini inceliyorlardı. Bebeklerin en az yedi tanesi daha sonra kanser ve lösemiden öldü, kadınlarda ise kanser, döküntü, çürük, anemi, saç ve diş kaybı gözlemlendi.
Amerikan Askerleri Üzerinde Test Edilen Hardal Gazı
1943’te, ABD Donanması kendi denizcilerini hardal gazına maruz bıraktı. Resmi olarak, Donanma, Birinci Dünya Savaşı’nda çok korkunç olduğu kanıtlanmış olan bu ölümcül gaza karşı yeni kıyafetlerin ve gaz maskelerinin etkinliğini test ediyordu. Deneylerin en kötüsü Washington’daki Deniz Araştırma Laboratuvarı’nda meydana geldi. 17 ve 18 yaşındaki erkek çocuklara, sekiz haftalık acemi eğitim kampından sonra, savaşı kısaltmaya yardımcı olacak bir deneye katılmak isteyip istemedikleri soruldu. Çocuklar, Araştırma Laboratuarı’na ulaştıklarında, deneyin hardal gazı olduğunu öğrendiler. Neredeyse tümü dış ve iç yanıklara maruz kaldı. Deniz Kuvvetleri tarafından bu durum göz ardı edildi ve hatta bazı durumlarda bu katılımcılar, Casusluk Yasası ile tehdit edildi. 1991’de, nihayet Kongre’den önce raporların gizliliği kaldırılarak ve alındı.