Kemal Sunal
Memleketin en büyük holdingi “kedi maması” üretmeye karar vermiş.
Masraftan kaçınılmamış, şahane ambalaj yapılmış, sanırsın mücevher kutusudur, o kadar albenili paketlenmiş.
Hem müşterinin ayağı alışsın, hem de rakip firmaların ürünü çok pahalı kalsın diye, hayli makul bir fiyat konulmuş.
En ünlü reklamcılarla anlaşma imzalanmış, ülke çapında bangır bangır tanıtım kampanyası yapılmış ve piyasaya sürülmüş.

*
İlk haftanın satış raporları gelmiş, muhteşem… Kapış kapış gidiyor.
Hatta sırf bu mamadan satın almak için kedi satın alan insanlar bile olmuş, o derece etki yaratmış.
Gel gör ki, ikinci hafta raporları gelmiş, şok!
Satışlar bıçak gibi kesilmiş, raflarda yığınla duruyor, elini süren yok.

*
Acilen toplantı yapılmış.
Bütün kodaman yöneticiler masterli müdürler filan, masanın etrafında biraraya gelmişler.
Kimisi ambalajın rengini değiştirelim demiş, kimisi televizyonlardaki reklamı arttırmayı önermiş, kimisi fiyatı daha da ucuzlatmayı teklif etmiş, kimisi gramajı biraz daha büyütsek iyi olur demiş.
O sırada, masanın teee en ucunda, müdürlerin arkasındaki sandalyede oturan stajyer, ürkekçe parmağını kaldırıp hafifçe öksürerek söz istemiş.
Bütün kafalar o yöne dönmüş.
“Kedim mamayı sevmedi” demiş!

*
Reyting denilen kavram, budur.
*
Ahali beğenmiyorsa, seyretmez.
Gerisi hikayedir.

*
Her akşam televizyonlarda izlediğimiz sinema filmleri ve diziler açısından bakarsak, dünyada sadece 26 tane konu vardır.
Aşk, ihanet, intikam kin, nefret, ihtiras, çelişki, çatışma, korku, mizah…
Sadece 26 konu.
Hiç değişmez.

*
Sergio Leone'nin spagetti westernleriyle, Shakespeare'in hikayeleri temelde aynıdır, ihanet, intikam, yüzleşme odaklıdır.
Alfred Hitchcock'un gerilimleriyle Stephen King gerilimleri, istersen kıyaslamak için yirmi tane ansiklopedi yaz, neticede gerilimdir.
Jules Verne'in bilim kurgularıyla Matrix'in yaratıcısı Wachowski kardeşlerin vizyonu arasında, sadece teknoloji farkı vardır.
“Pretty Woman”da komedi tarzında yaşanan tutkulu aşk, farklı zamanda, farklı mekanda “Vesikalı Yarim” melodramı değil midir?
Titanic sonunda batmıyor mu mesela, niye habire aynı heyecanla seyrediyoruz?

*
Sinemada başarı dediğin kavram, bu 26 temel konuyu nasıl formüle ettiğinle alakalıdır.
Bazı filmleri döne döne seyretmemizin sırrı, işte o formülde saklıdır.

*
“Aynı” olmasına rağmen “hiç kimseye benzememek”tir.
*
Kemal Sunal gibi efsaneleri efsane yapan da, budur.
Aynı konuyu çek, aynı rolü ver, beş yüz farklı sanatçıyla dene, Kemal Sunal neticesi alamazsın.

*
Hani yıllarca zirvede kalan bazı sanatçıların başarılı olma sebeplerini tam olarak tarif edemeyip “halk adamı” diye özetleriz ya… İşte odur.
Birebir aynıdır ama, hiç kimseye benzemez.

*
Ve durup dururken…
Yandaş kadın gazeteci çıktı, Kemal Sunal'a saldırdı.
“Kemal Sunal bu ülkeye zihinsel anlamda yapılmış en büyük kötülük, filmleri resmen insanın zekasına hakaret, linç için hazırım, beğenmesiniz de doğrusu bu” dedi.

*
Sosyal medya ayağa kalktı.
Herkes hakettiği cevabı verdi.
Kemal Sunal'a gerektiği gibi sahip çıkıldı.

*
Ama sanırım şu mesele üzerinde kimse durmadı.
*
Yandaş gazeteci sadece hakaret etmiyor.
Aynı zamanda “linç edileceğini” söylüyor.

*
Hem saldırıyor, hem mağdur oluyor yani!
*
Tipik kindar nesil yaklaşımıdır bu…
Durup dururken Türkiye'yi Türkiye yapan değerleri hakaret ederek, aşağılayarak, küçümseyerek, karalayarak “linç” edeceksin, sonra da utanmadan “linç ediliyorum” diyeceksin öyle mi?

Yilmaz Özdil