Dolar rekor üstüne rekor kırarken ve hükümet ekonomideki kötü gidişatı dış güçlere bağlarken ekonomist Çetin Ünsalan, asıl sorunun AKP'nin bugüne kadar ki ekonomi politikası olduğunu söyledi.
Dolar ile ilgili çıldırma noktası herkesin gündeminde. Öncelikle şunun altını çizeyim ki, dolarda yaşanan artış ya da dalgalanma sadece bir sonuç çıktısı. Yani bütün sorun bundan ibaret değil.
Ekonomide yapılan yanlışların sadece neticesine dolar hareketi üzerinden şahit oluyoruz. İhracattan üretime, iç piyasadan borçlara, ödenemeyen vergilerden işsizliğe, enflasyondan nakit sıkışıklığına kadar her alan elimizde kalıyor. Keşke sadece sorunumuz doların yükselmesi ya da düşmesi olsaydı.
Şöyle anlatayım. Sağlığınızla ilgili hiçbir problem yoksa, kalp spazmını etkin müdahale ile bertaraf edebilirsiniz. Akciğerden tansiyona kadar her taraf alarm veriyorsa, kalp spazmı sadece müdahale yapacağınız önemli başlıklardan biridir. Fakat görüyorum ki mesele tamamen dış güçlere bağlanmış durumda. Yani biz hiçbir şey yapmadık.
Peki kim bu dış güçler?
Yıllarca sahte enflasyon rakamlarıyla insanları fakirleştiren, banka kredilerine muhtaç duruma düşürenler mi?
Yanlış kur rejimleriyle sanayiciyi üretemez hale getirip, iç piyasayı tamamen ithal mal ve sıcak paraya teslim edenler mi?
Tüketim ekonomisi uygulayarak, bunun üzerinden aldığı vergilerle yetinip, insanların alışkanlıklarını değiştirenler mi?
Komşularının tamamıyla sorun yaşar hale gelip, kendi sorunlarını çözmeden dünyayı yöneteceğini zannedenler mi?
Kredi derecelendirme kuruluşları sahte bir ekonomik başarıya alkış tutarken sesini çıkarmayıp, bunun faydalarına karşı ellerini ovuşturanlar mı?
Eğitim katledilirken, başını diğer tarafa çevirenler mi?
Reel sektör kendisini geliştirmek için krediye muhtaç olurken, içte projeyi çöpe atıp, mal mülk teminatı üzerinden yaklaşım sergileyip, onu dış dünyadan kredi bulmaya zorlayanlar mı?
Cumhuriyet tarihi boyunca yapılanlarla kavga edip, varı yoğu satıp 21. yüzyılın kapitülasyonları olarak nitelendirilen imtiyazları dağıtanlar mı?
Kaynak kullanımda verimliliği göz ardı edip, dağa taşa mal yatırıp, kamuyu bir debdebenin içine atanlar mı?
Eğer bu ve benzerlerini başkası yaptıysa bir dış güç arayabiliriz.
Yok, biz yaptıysak, dış güçlerin bu konudaki rolü, ancak boş bıraktığınız kaleye gol atmaktan ibarettir. Çözüm noktasında ise en yetkin ağız ‘onların doları varsa bizim de halkımız Hakk’ımız var’ dedi mi?
Peki sorarım size ortada direnebilecek güçte bir halk mı bıraktınız?
Halkı sadece seçmen olarak görmediniz mi?
Çalışmak yerine, sosyal yardımlara muhtaç hale getirmediniz mi?
İşsizliğini, geçim sıkıntısını, tarlasının ekilemeyişini yok saymadınız mı?
Her sıkıştığınızda çözümü ithalatta aramadınız mı?
Hakk’a gelince, elbette Allah büyük amenna. Ama Allah bize akıl fikir vermedi mi?
Doğruyu yapabilmek için zaten en büyük sermayeyi bize katmadı mı?
Aklı fikri kullanmadan şimdi Yaradan’ı işin içine sokmak biraz haksızlık olmuyor mu?
“Bir kasabada herkes yaklaşan sel baskınını ve fırtınayı konuşuyormuş; köyün papazı “Allah bizi korur, korkmayın” diyormuş.
Göl yükselmeye başlamış, kilise de gölün hemen kıyısındaymış.
Yerliler kasabayı terk ederken kiliseye uğramışlar, papazı dua ederken bulmuşlar ve “Papaz efendi, gel araçlarımızda yer var, seni de götürelim” demişler.
Papaz, “Allah bana yardım eder; ben ona inanırım, dua ederim” demiş.
Kiliseyi yavaş yavaş su basınca tekneyle gelip “Papaz efendi gel, gidelim” diye ısrar etmişler. “Sizi imansızlar, ben Allah’a her gün dua ediyorum o beni kurtarır” diye yanıt vermiş.
Su iyice yükselmiş; papaz çatıya çıkmış, helikopterle gelmişler, merdiven sarkıtmışlar. “Papaz efendi, gel.” Yanıt aynı: “Siz gidin; Allah bana yardım eder.”
Papaz boğulmuş, öteki dünyanın girişinde kuyrukta yüksek sesle sitem etmiş: “Allahım o kadar inandık, ibadet ettik, şu yaptığına bak, beni kurtarmadın.” Yukarıdan gür bir ses cevap vermiş: “Papaz efendi önce haber yolladık, sonra araba, sonra kayık, en son helikopter yolladım, daha ne yapayım?”