Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem dünyanın gerçek durumunu,
onun pek çabuk sona ereceğini anlamıştı.
Bu yüzden o, dünyada rahatlık ve bolluk içinde yaşayan zenginler gibi
değil, bir gün aç kalarak ama sabrederek, bir gün karnını doyurarak
ama şükrederek yoksullar gibi yaşadı.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ümmetine, dünya fitnesinin
ve onun şehvet ve zevklerine dalmanın tehlikesini şöyle
açıkladı; “Şüphesiz dünya hoş ve çekicidir.
Allah sizi oraya
hâkim kılacak, sonra da nasıl davranacağınıza bakacak. Öyleyse
dünyadan sakının, kadınlardan da sakının. Çünkü İsrailoğullarının
ilk imtihanı kadınlar konusundaydı.
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem dünyanın, yurdu olmayanın
yurdu ve düşük kimsenin cenneti olduğunu anladı. Bu
konuda şöyle derdi: “Allah’ım! Hayat ancak, âhiret hayatıdır.
Bundan dolayı o, âhireti yegâne düşünce ve derdi yapmış,
kalbini dünya düşünce ve dertlerinden boşaltmıştı.
Dünya ona koşarak geliyordu ama o dünyadan uzak duruyor
ve bu konuda şöyle diyordu:
Müslim.
Muttefekun aleyh.
102 Kırk Oturumda Sevgili Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem
“Benim dünya ile ne alâkam var? Dünyada ben ancak bir
ağacın altında gölgelenen ve sonra oradan ayrılan bir yolcu
gibiyim.
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in eşi Cuveyriye’nin
kardeşi Amr b. el-Hâris şunu rivâyet etti: “Rasûlullah sallallâhu
aleyhi ve sellem vefat ettiğinde bindiği beyaz katırı, silahı ve
Allah rızası için sadaka olarak bağışladığı (vakıf yaptığı) bir
arazi dışında ne dinar, ne dirhem, ne köle, ne cariye, ne de
başka bir şey bırakmıştır.
Bu, bütün yaratıkların efendisinin terikesi (mirası)ydı.
Rabbimin salât ve selâmı onun üzerine olsun! O, aynı zamanda
kral bir Peygamber olmayı kabul etmeyip kul bir peygamber
olmayı tercih etmiştir. Ebû Hureyre şöyle rivâyet etti.
Cebrâîl, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in yanına oturup
göğe baktı ve bir meleğin indiğini gördü. Cebrâîl ona: Yaratıldığından
beri, bu melek bu saatten önce inmemiştir, dedi.
Melek inince: Muhammed! Rabbin beni sana gönderdi. Seni
kral bir peygamber mi yoksa kul bir peygamber mi yapayım?
dedi. Cebrâîl ona: Muhammed! Rabbine tevazu göster, dedi.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de: “Beni kul bir peygamber
yap!” dedi.
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in yaşam tarzı işte böyle
bir tevazu, zühd ve sadeliğe dayanıyordu. Âişe radıyallâhu anhâ
şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, evimdeki
rafta, bir miktar arpa dışında bir canlının yiyebileceği hiçbir
Tirmizî rivâyet etmiş ve: Hasen, sahîh hadistir, demiştir.
Buhârî.
İbn Hibbân. el-Elbânî, sahîh olduğunu söylemiştir.
Kırk Oturumda Sevgili Peygamberimiz 103 sallallâhu aleyhi ve sellem
yiyecek yokken vefat etmişti. Ondan uzun süre yedim, derken
ölçtüm o da tükeniverdi.
Ömer b. el-Hattâb, insanların dünyada çektiklerinden
bahsetti ve şöyle dedi: “Rasûlullah’ın gün boyu açlıktan iki
büklüm olduğunu ve karnını doyuracak bir hurma bulamadığını
gördüm.
Enes’in anlattığına göre Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem
şöyle buyurmuştur: “Allah yolunda ben tehdit edildim.
O günlerde kimse tehdit edilmiyordu. Allah yolunda bana
eziyet edildi. O sırada benden başka hiç kimseye eziyet edilmiyordu.
Üç gün geçirmemize rağmen, Bilal’in koltuğunun
altında saklayabileceği miktarda bir yiyecekten başka ne
benim, ne de onun yanında bir canlının yiyebileceği bir şey
bulunmazdı.
İbn Abbâs radıyallâhu anhumâ şöyle rivâyet etti: Rasûlullah
sallallâhu aleyhi ve sellem ve âile fertleri, peşpeşe birkaç gece aç
kalırlar, akşam yemeği bulamazlardı. Genellikle yedikleri ekmek
arpa ekmeğiydi.
Enes radıyallâhu anh şöyle demiştir: “Peygamber sallallâhu
aleyhi ve sellem ölünceye kadar masada yemek yememiştir. Yine
ölünceye kadar inceltilmiş (halis buğday unundan) ekmek
(yufka) yememiştir.
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem hasırın üzerinde oturur
ve onun üzerinde yatardı. Ömer b. el-Hattâb radıyallâhu anh
Muttefekun aleyh.
Müslim.
Tirmizî rivâyet etmiş ve hasen, sahîh olduğunu söylemiştir.
Tirmizî rivâyet etmiş ve hasen, sahîh olduğunu söylemiştir.
104 Kırk Oturumda Sevgili Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem
şöyle anlattı: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in yanına girdim.
Bir hasırın üzerinde oturmaktaydı. Oturdum. Üzerinde
izarının (belden aşağı bedeni örten elbise) olduğunu ve başka
bir şey olmadığını gördüm. Hasır böğründe iz bırakmıştı.
Odanın bir köşesinde bir sa’ kadar arpa, biraz da karaz (selem
ağacının mercimeğe benzer meyvesi) vardı. Bir deri parçası
da duvara asılmıştı. Bu durum karşısında gözlerim yaşardı.
Rasûlullah: “Hattâb’ın oğlu! Seni ağlatan nedir?” dedi. Ben de:
Allah’ın Peygamber’i! Neden ağlamayayım? Şu hasır böğrüne
iz yapmış. Şu erzak depon, orda da hiçbir şey göremiyorum.
Hâlbuki Kisra ve Kayser meyve ve nehirlerin içinde nimetlere
boğulmuş haldeler. Sen, Allah’ın peygamberi ve seçkin kulusun,
kilerin de bu! Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle cevap
verdi: “Hattâb’ın oğlu! Âhiretin bize, dünyanın da onlara
ait olmasını istemez misin?
İbn Mâce, el-Munzirî sahîh olduğunu söylemiştir