Şiiliğin Resul-i Ekrem (s.a.a) Döneminde Var Olduğu Görüşünün Genel Açıklaması

Zikredilen rivayetlerden ve aynı şekilde tarihi belge ve belirtilerden yararlanarak Şiiliğin Resul-i Ekrem (s.a.a) döneminde var olduğunu ve bir grubun bu isimle isimlendirildikleri görüşünü ispatlayabiliriz. Sonraki merhalede ise yukarıda zikredilen rivayetlerin Resul-i Ekrem (s.a.a) döneminde Şia olarak adlandırılan gruba tatbik edildiğini söyleyebiliriz. Bu ismin Resul-i Ekrem’in (s.a.a) vefatından sonra gelecek Şialara tatbik edildiğini iddia etmek yersiz ve gevşek bir iddiadır. Bu görüşü sunacağımız iki yöntemle ifade etmek mümkündür:

1-Birinci Beyan: Allame Tabatabai’nin ibarelerinden şöyle istifade edilmektdir:

a) Yevmu’d-Dar Hadisi’ne göre Resul-i Ekrem (s.a.a) risaletinin ilk başlangıcından itibaren Hz. Ali’yi (a.s) kendi vasiliğine ve hilafet makamına atayacağına ahdetmişti.

b) Resul-i Ekrem (s.a.a) mutlaka bu ahdini gerçekleştirmek istemiştir.

c) Resul-i Ekrem (s.a.a) bu ahdini ve vadesini mutlaka bazı fedakâr yakın dostlarına söylemiştir.

d) Bu beyanlar Hz. Ali’nin (a.s) faziletlerini ve menkıbelerini anlatma şeklinde olmuştur ki Ehlisünnet ve Şia kaynakları bu faziletlerle doludur. Bu rivayetlerin zirvesi Gadir-i Hum olayında sırasında buyrulan meşhur tarihi Gadiri Hum hadistir.

e) Resul-i Ekrem’in (s.a.a) dilinden Hz. Ali’nin faziletlerinin beyan edilmesi Allah Resulü’nün (s.a.a) yakın ashabından ve yakınlarından bazılarının Hz. Ali’ye (a.s) ilgi ve alaka duymalarına ve hazretin etrafına toplanıp itaat etmelerini sağlıyordu. Diğer taraftan bazılarının da nefret ve hasedine sebep oluyordu.

f) İşte burada İslam’ın iki fırkası ortaya çıktı; biri tıpkı Resul-i Ekrem’den (s.a.a) nakledilen şüphe götürmeyen hadislerin esasına dayanarak Hz. Ali’ye (a.s) itaat etmeyi vacip bildi, öteki fırka ise bunu gerekli görmediği gibi Ali’yi (a.s) önder kabul etme noktasında inat etti. Birinci çizgiye uyup takip edenler Şia denildi.

g) Burada şöyle bir netice alabiliriz: Hadislerde geçen Şia lafzı Peygamberin (s.a.a) hayatı dönemindeki Şiaların varlığına işarettir.

2-İkinci Görüşün Açıklanması:

a) Şiiliğin asıl cevheri ve temel inancı Resul-i Ekrem’in (s.a.a) halifesi noktasında hakkın Hz. Ali’den (a.s) yana olduğunu inanmaktır.

b) Resul-i Ekrem (s.a.a) hayatı döneminde birçok hadiste bu hususu halka hatırlatmış, gerek direk gerekse detaylı yollarla Hz. Ali’nin (a.s) halifeliğini ümmete bildirmiştir.

c) O dönmedeki Arap kabilelerinin halife seçimine alışkın olmamaları, hilafet konusunda Hz. Ali’nin (a.s) damatlığının işe katılması zannı, Ali’nin (a.s) hilafet için genç olması, Haşimoğulları’nın üstünlük taslaması ve bu meseleyi etnik kabilecilik anlayışıyla ilişkilendirme zannı ve Kureyş’in büyüklerinden bazılarının savaşlarda Hz. Ali’nin (a.s) eliyle öldürülmeleri onların Ali’nin hilafetine şiddetli itirazı konuları Arapların Hz. Ali’nin halife seçilmesinde tepkilerine yol açtı. Öyle ki Resul-i Ekrem (s.a.a) her fırsatta Hz. Ali’nin (a.s) faziletlerini beyan ediyordu, Ali’yi (a.s) bir Haşimi ve damadı olduğu için övmüyordu. Buradan Resul-i Ekrem’in (s.a.a) niçin Hz. Ali’nin (a.s) faziletlerini sık sık zikrettiğini anlayabiliriz. Yine burada Resul-i Ekrem’in Gadir-i Hum günü Hz. Ali’nin(a.s) hilafetini iblağ etme noktasındaki endişesini iyice anlayabiliriz.

d) Muhalifler çeşitli yollar ve vesilelilerle Hz. Ali’nin (a.s) hilafetine muhalefet ettikleri gibi Şiilerde Resul-i Ekrem’in (s.a.a) bu isteğini şiddetle savunmaktaydılar. Şiiler Resul-i Ekrem’e (s.a.a) uyarak Hz. Ali’nin etrafına toplandılar. Onlar Resul-i Ekrem (s.a.a) tarafından “Ali’nin (a.s) Şiileri” olarak adlandırıldılar. Burada Resul-i Ekrem’in (s.a.a) hadislerinde Salman, Mikdad, Ebuzer ve Ammar gibi sayıları az olan bir gruba niçin “Ali’nin Şiileri” denildiğinin sebebini de anlayabiliriz.

e) Resul-i Ekrem (s.a.a) sayıları çok az olan şu küçük grubu takviye etmek için onların yerinin cennet olduğunu ve Allah’ın bundan hoşnut olduğunu hatırlatarak insanları bu gruba katılmaya teşvik etmiştir. Bu rivayetlerde geçen konularda işaret etmiştik.

f) Bunun karşısında Hz. Ali’nin (a.s) azılı ve inatçı muhalifleri münafık olarak adlandırılmıştır. Çünkü onlar görünüşte iman etmiş ancak gerçekte Resul-i Ekrem’in (s.a.a) en önemli desturlarından olan hilafet meselesine muhalefet ediyorlardı. İşte burada “Ali’yi münafık sevmez ve mümin ona buğzetmez” ve yine “Ey Ali! Seni ancak mümin sever ve sana ancak münafık buğzeder!” Hadisleri daha net anlaşılmaktadır.

g) Bu hattın bir tarafını Ali’yi şiddetle savunan taraftarlar, bir tarafını da Ali’ye şiddetle muhalefet eden bağnaz ve öfkeli muhalifler teşkil ediyordu. Bu o kadar aşikâr bir konuydu ki Resul-i Ekrem’in (s.a.a) önde gelen sahabelerinden Ebuzer gibileri bunu münafıkları tanımanın bir alameti olarak saymışlardır. Ebuzer şöyle diyor: “Biz Resul-i Ekrem (s.a.a) zamanında münafıkları Hz. Ali’ye (a.s) karşı olan sevgi ve nefretlerinden tanırdık”.

h) Tüm şu mukaddimelerden sonra şöyle bir netice elde edilir: Ali’nin Şia’sı kelimesi Resul-i Ekrem (s.a.a) döneminde bilinen ve yaygın bir kavramdı. Allah Resulü’nün (s.a.a) kullandığı bu tabir o zamandaki yaşayan Şiilere tatbik edilmekteydi.

Burada şu nokta da aydınlanmaktadır ki Şia’nın genel çoğunluğu ve bazı oryantalist Ehlisünnet âlimleri Şiiliğin ortaya çıkışıyla ilgili görüşü Şiiliğin sonraki merhalelerine yüklemenin mümkün olduğuna inanmaktadırlar.

Sonuç

1-Resul-i Ekrem (s.a.a) döneminde hazretin varlığı grupların ve eğilimlerin ortaya çıkmasına büyük bir engeldi.

2-Buna rağmen sayıları az da olsa o dönemde ufak gruplar ve eğilimler vardı.

3-Resul-i Ekrem (s.a.a) bizzat hadisleriyle ve Ali’nin (a.s) üstün özelliklerini sayarak ashabından bazılarının Hz. Ali’ye (a.s) temayül etmesini sağlamıştır. Yine aynı şekilde Resul-i Ekrem (s.a.a) kendi zamanında birçok hadisle bu konuyu halka tebliğ etmiş, direk ve dolaylı yollardan Ali’nin hilafetini ümmetine bildirmiştir.

4-Ashabın Hz. Ali’ye (a.s) meyletmesi sadece Hz. Ali’nin (a.s) sahip olduğu özelliklerinden kaynaklanmıyordu; aksine hazretin hak üzere olmasından ve hilafete herkesten daha layık olmasından kaynaklanıyordu.

5-Resul-i Ekrem’in (s.a.a) hayatı döneminde hazretin ashabından bazıları “Ali’nin Şia’sı” olarak tanınmaktaydı.

6-Dolayısıyla Şiiliğin asıl inancı ve özü Peygamberin (s.a.a) hilafeti konusunda hakkın Hz. Ali’den (a.s) yana olduğuna inanmaktır.

Bazıları şu soruyla karşılaşabilir: Şia’nın bazı öğretileri ve fıkıh konularındaki görüşü o zamanda söz konusu değildi; Mehdilik, gaybet vb…

Şöyle bir cevap vermek mümkündür: her mektebin tekâmüle erme sürecinde zamanın şarltarına ve ihtiyaçlarına göre konular ya da yeni kavramlar ortaya çıkmaktadır. İslam mektebinin öğretileri bir bütün halinde ve bir zamanda mı inmiştir?” veya Ehlisünnet’in kelam ve fıkıh alanlardaki akaidi belirli bir zamanda mı şekillendi ki Şia’dan da böyle bir beklenti olsun?” sorusu yerinde ve isabetli soru olur.