İMAM-I AZAMDAN GÖRÜŞLER:
İMAM-I AZAM :
Allah'ın şirk haricinde mutlaka cezalandıracağı günahlar hakkında bir şey bilmiyorum. Ehl-i kıbleden günahkâr olanların herhangi biri için şirkten maada işlediği günahlar hususunda, Allah onu mutlaka cezalandıracaktır, şeklinde şehadette bulunmam. Bildiğim şudur ki; günahların bir kısmı affedilir. Amma hangisidir?
Bunu bilmiyorum. Zîra Kur'an-ı Kerîm'de "Eğer yasakladığımız büyük günahlardan kaçınırsanız sizin kusurlarınız örteriz.."(en-Nisa,31) buyurulmaktadır. Büyük günahların hepsini, yahut affolunacak kusurların tamamını bilmiyorum. Zîra bilmiyorum amma, Allah'ın şirkten başka bütün günahları affetmesi mümkündür.
Çünkü "Şüphesiz Allah kendisine şirk koşulmasın affetmez. Onun ötesinde dilediği kimselerin günahlarım affeder."(en-Nisa,48)buyurmaktadır. Allahu Taâlâ kimi affetmek ister, kimi affetmek istemez, bunu bilemem.
İMAM-I AZAM :Mü'min irtikâp ettiği günahı, azaba çekileceğini bilerek işlemez. Fakat işlediği günahı ya Allah'ın affedeceğini ümit ettiği için veya hastalık ve ölümden önce tevbe edeceğini umduğundan dolayı işler.
Allah, "Bilmediğin şeyin peşine düşme, çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi bundan mes'uldür."(el-İsra,36) buyurur. Yani, gerçek olarak bilmediğini söyleme, demektir. Bu âyetle Allah, Resulüne kesin bilgi olmadan zan ile konuşmak, incitmek, herhangi bir kimseye iftira atmaya ruhsat vermemişken, nasıl olur da insanlar, kesin bilgileri olmadan zanla birbirlerine tecavüz eder ve ayıplarlar?
Tevakkufun -duraklamanın-mânâsı ise, haram, helâl veya bizden önceki ümmetler hakkında bilmediğin konularda, sana sorulanlar için "En güzelini Allah bilir" demendir. Eğer üç kimse, bilmediğimiz, tecrübelerimizle ve kendi ölçülerimizle de bilemeyeceğimiz bir sözü bize getirirlerse, bunun ilmini Allah'a havale eder ve tevakkuf edersin.
Allah bu konuda Kur'ân'da şöyle buyurur: "Kazandığı iyilik kendi lehine, yaptığı kötülük de kendi aleyhinedir."(el-Bakara,285), "Bir iş yapanın amelini ben, elbette boşa çıkarmam."(A’li-İmran,195), "Yalnız işlediklerinizin karşılığı ile cezalandırılacaksınız."
(Yasin,54), "Ancak işlediklerinizin cezasını göreceksiniz."(et-Tahrim,7), "Kim zerre miktarı iyilik işlerse karşılığını görür, kim de zerre miktarı kötülük işlerse karşılığım görür"(ez-Zilzal,8,8), "Küçük, büyük her şey yazılıdır."(El-Kamer,54) Bu duruma göre, iyilik ve kötülükler az da olsa Allah tarafından yazılmaktadır. "Biz kıyamet günü adalet terazilerini koyacağız.
Hiçbir kimse hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmayacaktır. Hardal tanesi ağırlığınca olsa da biz onu hesaba katacağız. Bizim hesap görmemiz elverir."(el-Enbiya,47) Bütün bunların aksini iddia eden kimse Allah'ı zulümle tavsif etmiş olur. Oysaki Allah zulmetmeyeceği hususunda kullarını temin etmiştir: "Hiçbir kimse hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmaz."(el-Enbiya,47), "Ancak işlediklerinizin cezasını görürsünüz."(es-Saffat,39), "Kim bir zerre miktarı iyilik işlerse onun mükâfatını, kim de zerre miktarı bir kötülük işlerse onun cezasını görür."(ez-Zilzal,6,7) âyetleri bu hususu belirtmektedir. Allah, iyiliklere mukabelede bulunduğu için, kendisinin şekûr olduğunu ifade etmiştir. O, merhametlilerin merhametlisidir.
-Kim haksız yere başkasını öldürürse, yahut hırsızlık ederse veya yol keserse yahut facirlik eder veyahut günah işlerse veya zina ederse yahut da içki içer sarhoş olursa; bu kişi günahkâr mü'mindir, kâfir değildir. Bu durumda olanlar işlediklerinden dolayı cehennemde azaba uğrarlar, fakat îmanları sebebiyle cehennemden çıkarılırlar.
-İman eden fakat namaz kılmayan, oruç tutmayan, bu amellerin hiçbirisini işlemeyen kimseyi iman kurtarır mı? diye sordum. Ebû Hanife şöyle dedi:
-Onun işi, Allah'ın dilemesine bağlıdır. Dilerse azap eder, dilerse rahmet eder. Ve şöyle devam etti: Allah'ın kitabından herhangi bir şeyi inkâr etmeyen kimse mü'mindir.
-Bana katilden ve onun arkasında namaz kılmaktan bahsedin, dedim. Ebû Hanife:
-Her takva sahibi ve günahkâr kimsenin peşinde namaz kılmak caizdir. Senin ecrin sana, onun günahı da kendisine aittir, dedi.
Bir müslümanı, helâl saymaması şartıyla, büyük günahlardan birini işlemesi ile kâfir sayamayız. Bu durumdaki bir kimseden îman ismini kaldıramayız, ona gerçek anlamda mü'min deriz. Bir mü'minin kâfir olmamakla beraber günahkâr olması caizdir.