Homeros’un İlyada’sında dağ azmanları olarak geçen Sentorlar (Centaur) yani at adamlar; yarı insan, yarı hayvan bedenli yaratıklardır. Önden bakıldığında başları, göğüsleri ve kollarıyla insana benzeyen Sentorların, karınlarından sonrası at biçiminde olup yeleleri ve kuyrukları vardır. Çiğ et yiyen Sentorlar genelde azgın ve vahşi olarak bilinirler. Dağlarda ve ormanlarda yaşayan bu yaratıkların doğanın karanlık ve başına buyruk güçlerini simgelediği düşünülür.
Sentorların (Centaur) Doğumu
Sentorların ortaya çıkışı Lapith Kralı Phlegyas’ın oğlu İksion’un Hera sanarak Hera’ya benzeyen bir bulutla ilişkiye girmesi sonucu olmuştur. Anlatılara göre İksion, Eionesus’un kızı Dia’ya sevdalanır ve onunla evlenmek ister. Dia’nın babasına kızıyla evlenmek istediğini ve ona birbirinden değerli hediyeler sunacağını söyler. Fakat evlilik gerçekleşip sıra hediyeleri vermeye gelince İksion, Dia’nın babasına içini kor halde yanan kömürlerle doldurduğu derin bir kuyu kazarak tuzak hazırlar. Talihsiz Eioneus da üzeri kuru otlarla kaplı olan kuyunun içine düşerek can verir.
İksion’un işlediği suç tanrılar arasında büyük bir öfkeye neden olduğundan hiçbiri onu işlediği suçun günahından arındırmak istemezken Zeus İksion’a acıyarak onu günahından temizlemekle kalmaz aynı zamanda tanrıların sofrasında yer bile vererek ayrıcalıklı bir konuma getirir. Ne var ki kendisine yardım eden Zeus’a bile nankörce davranarak ihanet eden İksion onun eşi Hera’ya aşık olup baştan çıkarmaya çalışır. Ancak İksion’un kafasının içinden geçenleri okuyan Zeus, eşine benzeyen bir bulut yaratarak, onu İksion’un karşısına çıkarır. Sarhoş olan İksion ise bu oyunun farkına varamayıp bulutu kıskıvrak yakalayarak onunla birlikte olur.
Ixion and Nephele – Peter Paul Rubens (1615)
Bunun üzerine Zeus Hermes’i çağırarak İksion’u kamçılamasını ve her vuruşunda ona; “Yardım edenler saygıyı hak ederler” sözünü söyletmesini ister. Ayrıca ceza bununla da kalmaz. Onu sürekli yanarak dönen bir tekerleğe bağlayıp gökyüzüne fırlatır ki İksion daha önceden ölümsüzlük ayrıcalığı kazanmış olduğu için de cezası sonsuza dek sürüp gidecektir.
Centaur (Sentor) denilen bu yarı insan yarı at yaratık da Nephele adı verilen bulut ile İksion’un yaşadığı ilişki sonucu dünyaya gelir. Nephele’nin oğlu büyüdüğünde, Magnesia kısraklarıyla birlikte olur ve bu ilişkiden de diğer Sentorlar dünyaya gelir.
Yalnız iki at adamın kaynağı başkadır. Sentorların kralı olarak bilinen diğerlerinden farklı olarak bilge ve akıllı olan Kheiron’un, Kronos’la Philyra’dan, Pholos’un ise Silenos’la bir orman perisinin birleşmesinden doğduğu anlatılır. Bu iki Sentor diğerlerine benzemez; insanları seven, konuksever, bilgili ve yararlıdırlar.
Lapithler ve Sentorlar
Battle of the Centaurs – Michelangelo (1492)
Sentorlar üzerine, özellikle birçok ünlü kabartmaya konu olmuş efsanelerden biri Sentorlarla Lapithler arasındaki savaştır.
İksion ile Dia’nın oğlu olduğu söylenen Lapithli Peirithoos (kimi yazarlara göre Zeus ile Dia’nın oğludur), kahramanlık ve mucizeleri Yunanistan’ın dört bir tarafında anlatılan Theseus’tan etkilenerek söylendiği kadar cesur olup olmadığını anlamak için onu sınamaya karar verir. Bunun için Peirithoos, Marathon’a kadar gelip Theseus’un sürülerinden birkaçını çalmaya kalkışır. Atina’nın efsanevi kralı Theseus ise peşine düştüğü hırsızı çok geçmeden yakalar. İki savaşçı karşı karşıya gelirler ancak ikisi de birbirleri hakkında anlatılan kahramanlıklardan etkilendikleri için dövüşmekten vazgeçerek, sonsuza dek sürecek olan dostluklarını yaptıkları yeminlerle pekiştirirler.
Bu arada Peirithoos, Hippodameia (Butes ya da Adrastos’un kızı) ile evlilik hazırlıklarına başlamıştır. Düğüne Peleus ve Thetis’in düğününde çıkardığı talihsizlikler yüzünden nifak tanrıçası Eris ile Ares dışındaki tüm Olymposlular davet edilir. Düğüne beklenenden fazla konuk gelince Kral Peirithoos’un kuzenleri olan Sentorlar; Nestor, Kaineus ve diğer Teselyalı prenslerle birlikte sarayın hemen yanında olan ve devasa masaların kurulduğu bir mağarada misafir edilirler.
Şaraba alışkın olmayan Sentorlar konuklara ikram edilen içkinin güzel kokusuna dayanamayarak kendilerine ikram edilen bozuk sütü bir kenara bırakırlar ve fıçılardan doldurdukları içkileri içerek çok geçmeden sarhoş olurlar. O kadar sarhoş olurlar ki Sentorlardan biri kendilerini selamlamaya gelen geline doğru koşarak onu saçlarından sürüklemeye, saldırmaya hatta tecavüz etmeye kalkışır.
Diğer Sentorlar da kardeşlerine bakarak yanlarındaki kadın ve çocuklara saldırmaya başlarlar.
Bunun üzerine Peirithoos ile yoldaşı Theseus Sentorlarla savaşarak onları saraydan uzaklaştırmayı başarırlar. Yaşanan bu olay düğüne çağırılmayarak küçük düşürülen Ares ve Eris tarafından intikam almak için gönderildiği düşünülen Sentorlar ile Lapithler arasında uzun yıllar sürecek olan kan davasını da başlatmış olur.
Düğünden zorla kovulmayı kendilerine yediremeyen Sentorlar, daha sonra toplanıp saraya tekrar saldırsa da Theseus tarafından anayurtları Pelion Dağı’ndan çıkartılarak Aithikes’e kadar kaçmak zorunda bırakılırlar. Ancak İksion ile bir bulutun birleşmesinden meydana gelen bu yaratıklar, baba tarafından Peirithoos’un üvey kardeşleri oldukları için babalarının miraslarından kendilerini düşen paylarını almak için Lapith’e saldırmaya devam ederler. Saldırılar sonucu Peirithoos ve adamları önce Elis’deki Pholoe şehrine daha sonra ise Malea’ya göç etmek zorunda kalırlar.
Pholos
Silenos’la bir orman perisinin birleşmesinden ortaya çıkan Pholos, diğer Sentorlardan farklı olarak iyi ve konukseverdir. Özellikle Herakles’in 4. Görevi olan Erymanthos domuzu avında rol oynar. Erymanthos’a giden Herakles yol üzerinde Pholos tarafından ağırlanır. Pholos çiğ et yemesine karşın konuğuna pişmiş et ikram eder. Ayrıca Sentorların ortak şarabından da içmeye başlayan Herakles ve Pholos’a şarabın kokusunu alan diğer Sentorlar saldırmaya başlar. Herakles ile Sentorlar arasında yaşanan bu olay, Herakles’in attığı oklardan birinin yanlışlıkla Kheiron’u vurmasına sebep olur.
Kheiron
Anlatılara göre Kheiron, Kronos’la Okeanos’un kızı Philyra’nın birlikteliğinden doğar. Sentorların en akıllısı ve bilgesi olan Kheiron çok iyi bir hekim, cerrah, müzisyen olmasının yanı sıra av ve savaş oyunlarında da ustadır. Öyle ki kahramanların birçoğu Kheiron’dan ders almıştır.
Bunların arasında Troya Savaşı’nın ölümsüz kahramanı Akhilleus, Altın Post’u çalmayı başarmış olan İason hatta ölüleri bile diriltebilen hekim Asklepios bile vardır.
Babası Kronos olduğu için ölümsüz olduğu anlatılan Kheiron’un ölümü ise eski dostu Herakles(Herkül)’in elinden olur.
Herakles’in Sentorlarla savaşırken attığı zehirli oklardan biri sekerek eski dostu Kheiron’un bacağına saplanır. Bu olaya çok üzülen Herakles oku hemen yerinden çıkarıp yaraya merhem sürse de yaraların iyileşmesi imkansızdır. Ölümsüz olan Kheiron acılar içinde mağarasına çekilir. Sonrasında Prometheus’un ondan ölümsüzlük hakkını almasıyla Kheiron huzura kavuşur.
Nessos
Sentor Nessos, Herakles efsanesinde önemli bir rol oynar. Herakles eşi Deianeira ile Evenos Nehri’nin kenarında Sentor Nessos ile karşılaşır. Kendisinin tanrılar tarafından bu nehrin kayıkçısı seçildiğini söyleyen Nesson küçük bir ücret karşılığında Deianeira’yı sağ salim karşı kıyıya geçirebileceğini söyler. Nehri geçmeye başladıkları sırasında Herakles’in sopasını ve yayını nehrin karşısına attığını gören Nessos verdiği sözden dönerek yolunu değiştirir. Kıyıya ulaşır ulaşmaz da Deianeira’ya sahip olabilmek için genç kadına saldırır.Eşinin feryatlarını duyan Herakles ise Nessos’a doğru nişan alarak onu göğsünden vurur.
Yere düşen Nessos, Deianeira’ya dönerek, “Eğer yere dökülen tohumları toplar ve yaramdan akan kanla karıştırıp, biraz da zeytinyağı ilave edersen bir aşk iksiri elde edeceksin. Bu karışımı onun gömleğine sürdüğünde artık kocanın seni aldatacağından hiç korkma!” der.
Deianeira hayatını Trakhis’te, Herakles’in kendisini aldatmasından bıkmış olarak sürdürürken aşk iksirini kullanmaya karar verir. Herakles’in seramonide giyeceği tuniği örmeye başlar ve bitirdiğinde iksiri tuniğe sürer. Herakles tuniği giydiğinde, vücut ısısı zehri hareketlendirerek tuniğin derisine yapışıp derisini yakmasına neden olur. Herakles duyduğu acıyla tuniği ve onunla birlikte derisini de soyup çıkarır. Herakles, acısını ancak ölümün yatıştırabileceğini düşünür. Cenaze için odunları yayar ve üzerlerine uzanır.