Psikoloji biliminde bu konuyla alakalı iki temel ekol vardır; bunlardan birincisi Freudian bakış açısı, ikincisi ile Adlerian bakış açısıdır.

Freudian bakış açısı, bireyi tek başına ele alır ve çevresinden soyutlar. ‘Ruhsal sorunlar kişinin kendisi ile alakalıdır ve bireyin kendisi ile çözülmelidir’ der.

Adlerian bakış açısı ise tam tersi olarak, bireyi tek başına ele almaz, kişinin ruhsal sıkıntılarının temelinde çevresel etkiler olduğunu savunur. Bu bakış açısı bireyi çevresi ile birlikte ele alır ve sorunların çözümüne bu yolla gider.

Kültürel etki psikolojinin temel konularından biridir. İnsanın kendini anlaması için giriş*tiği çabalardan en yeni gelişme kültür-psikoloji ilişkileri arasındaki bağlantıdır. Bu tür incelemelerde psikoloji, sosyoloji ve antropoloji işbirliği yapmaktadır. Ancak çoğunlukla kültüre dayalı psikolojik çalışmalar batılı bilim insanları tarafından ortaya atılmış ve geliştirilmiştir. Batılı kuramcılar, psikoloji biliminin gelişim süresi içerisine ister istemez kendi toplumunun değer yargılarını ve düşünüş tarzlarını da yansıtmışlardır. Psikoloji aynı zamanda bir bilim dalı olarak da psikolojik durumlar ve çocuk yetiştirme yöntemleri gibi konularda yansıttığı yargılar ile kültürel bağlantı içerisindedir. Ortaya çıkan bu kültür, toplum, aile ve bireysel yaşantımızı etkilemektedir. Örneğin, çocuk yetiştirmedeki eğitim ve iş hayatı gibi konular psikolojinin getirileriyle ve kültürle doğru orantılıdır ve kültürel değişimle birlikte bu öğretiler yerini yenilerine bırakır.

Psikolojik süreçler, içinde yaşanılan kültürel normlara ve yaşayış tarzına göre yorumlanır. Örneğin, Batı kültüründe akıl-beden (mind-body) ikilemi baskınken ve bunlar iki farklı varoluş olarak kabul edilirken, Hint felsefesinde böyle bir ayrım yoktur hatta “akıl (mind)” kavramının dillerinde yer almadığı görülmektedir. Wig (1990) çalışmasında Hint kültüründe “ruh sağlığı” ya da “sağlıklı birey” tanımlamalarında bu kültürdeki en baskın üç dinin özelliklerinin görülmekte olduğunu (Hinduism, Jainism ve Budizm) ve ruh sağlığı alanında verilen psikolojik hizmetlerde de bu üç öğreti temel alınmıştır. Araştırmalara göre, yerel kültürün değer yargılarının ruh sağlığını biçimlendirdiğini ve özellikle de sosyal çevrenin en az bireysellik kadar öemli olduğunu ifade etmektedir. Aynı şekilde, Çin kültüründe de psikolojik yönden “sağlıklı bireyler” tanımlamasında, toplum ve özellikle aile sağlığı vurgulanmaktadır. Aile üyelerinden birinin sağlığı tüm aileyi ilgilendirmekte ve bir kişinin sorunu tüm ailenin sorunu olarak görülmektedir.
Batı kültüründe ise tam tersi olarak toplum değil birey ele alınır. Psikoloji biliminin temelini batılı bilim insanları atmasıyla birlikte psikolojideki baskın görüşte de batılı kültür hakimdir. Dolayısıyla, diğer kültürlerde bireylerin, davranış ve duyguları ile Batı kurallarını yansıtmadığı için bireyler patolojik olarak etkilemektedir.

Kısacası, Batı kültüründen farklı olarak bu kültürlerde birey değil toplum öne çıkmaktadır. Ayrıca, Batı kültüründe açıklanmamış ve dolayısıyla çalışılmamış bazı psikolojik sorunların diğer kültürlerde görüldüğü gözlemlenmiştir. Örneğin, Çin- Hong Kong’da görülen bir tür kültüre özgü psikoseksüel problem olan shen-kwei (Luk ve Bond, 1992), Malezya’da görülen amok (bir tür kontrol dışı öfke patlaması ile birlikte etraftaki herkese karşı nedensiz öldürücü şiddet gösterme), Latin Amerika ülkelerinde görülen atagues de nervios (ataklar halinde gelen ağlama, öfke, tedirginlik durumu; bir çeşit histeri).

Psikolojik süreçler, sosyal ve kültürel alan içerisinde oluşur. Bu ortamdaki yaşantılar, sorunlarla başa çıkmayı kolaylaştırabilir veya zorlaştırabilir, yani bireylerin sorunlarını anlamlandırması ve baş etmesini toplumlardaki kültürel alan büyük ölçüde etkiler. Kültürel ve sosyal alanın önemine, ülkemizde yaşanan 1999 depremi ve sonrasında yaşanan kriz örnek verilebilir. Doğal afet sonrası yaşanılan kriz, afetin kendisinden daha yıkıcı olmuştur. Bunun sebebi, sosyal ilişkilerin kopması, güvenli olan ortamın birden güvensizleşmesi, yıkıcı bir ortama dönüşmesi, sevilen insanların yitirilmesi, düzenli olan hayatın birden alt üst olması sayılabilir. Sosyal ve kültürel bağların yitirilmesi insanları psikolojik olarak yıkan en önemli unsurdur.

Sosyal desteğin özellikle insanların iyileşme süreçlerine etkisi birçok çalışma ile kanıtlanmıştır. Toplumların kendine özgü yarattığı inançlar iyileşme sürecini büyük ölçüde etkiler ve iyileşme sürecini pozitif veya negatif etkileyebilirler. İnsanların hangi tepkileri, hangi yollarla ortaya koyacaklarını, kültürel normların yakından etkilemektedir ve duyguların dışa vurumu ile kültür ilişkisi büyük ölçüde vardır. Araştırmalara göre, Doğu ve Latin Amerika ülkelerinde insanların çoğunlukla bedensel belirtiler ile uzmanlara başvurduğu, Batı kültürlerinde ise duygusal davranış belirtilerinin olduğu görülmüştür .

Bireyselliğin ön planda olduğu kültürlerde psikolojik sorunlar içselleştirilmiş, kaygı ve suçluluk duyguları şeklinde görülürken, toplumun ön planda olduğu kültürlerde daha çok sosyal uyum bozukluğu gibi kişiler arası sorunlar görülmektedir.

Sonuç olarak bireyin ön planda olduğu toplumlarda psikolojik sorunların dışa vurumu ile toplumun ön planda olduğu toplumlarda psikolojik sorunların dışa vurumu farklılık göstermektedir. Dolayısıyla psikolojik sorunların belirtilerin türü ve dışavurumu kültürel olarak incelenmelidir.