Devlet insanlık tarihi kadar eski bir kurum değildir. Tarih içerisinde devletsiz yaşamış toplumlar da görülmüştür. Antik Yunan’da ve Roma’da, eski Mısır’da devletin varlığından söz edilebilse de devlet ancak modern toplumların olmazsa olmaz bürokratik yapılarını ortaya koydukları bir örgüt olarak karşımıza çıkmaktadır.
Devlet; liberal teorisyenlere göre işlevsel olarak, Marksist teorisyenlere göre sınıfsal temelli olarak açıklansa da her iki yaklaşıma göre de devlet evrimci bir bakış açısı içinde avcı-toplayıcı toplumdan tarım toplumuna geçişle birlikte kan bağına dayanan akrabalık ilişkilerinin ortaya çıkması ve kabile hayatının yaygınlık kazanması ile zaman içinde karmaşıklaşan toplumsal ilişkilerin düzenlenmesi ihtiyacından doğmuştur .
Buna göre devlet “amacı, toplumsal düzenin, adaletin ve toplumun iyiliğinin sağlanması olan; belli bir toprak parçası (ülke) üzerinde yerleşmiş bir insan topluluğuna (halka) dayanan ve bu topraklar üzerinde bulunan herşey üzerinde nihai meşru kontrole (otoriteye) sahip; siyasal bir örgütle (hükümet)donanmış bir organizasyondur.
Daver’in bu teknik tanımı aslında siyaset bilimi perspektifini taşımaktadır. Kışlalı’nın devlet tanımı ise “dışa ve içe karşı toplum adına hareket edebilen, bu amaçla güç kullanabilen, toprağı ve insanıyla birlikte tüm bir ülkeyi temsil eden, onun simgesi olan bir kurumdur” Aslında sosyolojik olarak değerlendirildiğinde bir kurum olarak devletin soyut bir algısının olduğunu söylemek mümkündür.
Devlet gücü ile, elinde bulundurduğu baskı unsurları ve araçları ile somut varlığından söz edebildiğimiz bir kuruma dönüşmektedir. Sosyolojik bir kurum olarak devlet çağdaş insan toplumları nda en büyük örgütlenmedir ve insanların ilişkilerini düzenleyen bir kurumdur.
Sosyolojide yer alan farklı bakış açılarına göre devlete ilişkin değerlendirmeler de farklılık göstermiştir. Devlet toplumdaki kaos ortamlarında ve durumlarında istenen bir kurum iken, örneğin liberal devlet anlayışında toplum yaşamına daha az müdahele eden bir devlet olgusundan söz edilmektedir.Weber’in üzerinde uzlaşma sağlanan devlet tanımı “belirli bir toprak parçası üzerinde fiziksel gücün kullanımını meşru olarak tekelinde bulunduran insan topluluğu”dur .
Bu tanımdan yola çıkan Giddens’e göre ise devlet “belirli bir toprak parçası üzerinde egemen olan, yasal sisteme dayanan ve politikalarını yürütmek için askeri güç kullanma yeteneğinde olan (bir parlamento ya da kongre gibi kurumların yanında kamu görevlilerinin de dahil olduğu)bir siyasal aygıt bulunduğunda vardır” .
Giddens’ın bu tanımı bugün içinde yaşadığımız dönemde en sıklıkla görülen ulus-devlet biçimine uymaktadır. Ancak çağımızdan önce ve hatta çağımızda farklı devlet biçimlerinin olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Weber’in devlet tanımından hareket edersek devletlerde yasa yapıcı bir hükümetin, yönetsel kararların alındığı bürokratik bir yapının, yasaların uygulamaya konmasında etkili bir polis gücünün, dış tehditlerden korumaya yarayan askeri birliklerin varlığından söz etmek mümkündür.
Ancak bugün çoğu modern ulus-devlette bu klasik kurumsal iş bölümünün yanı sıra devletin, özellikle refah devleti uygulamalarının birer parçası olan kurumların taşıyıcısı konumundaki sağlık, eğitim hizmetlerinin de önemli unsurlar olduğunu belirtmek gerekmektedir