Liberalizm ideolojisinin en geniş tanımında “kişisel hak ve özgürlüklerin korunması amacıyla devletin sınırlandırılması” düşüncesi yatmaktadır. Ancak liberalizmin felsefi temelleri çok daha köklüdür.
Felsefi yanına vurgu yapan tanımı ise “aydınlanma geleneğine dayanan ve siyasal iktidarı sınırlandırarak bireysel hak ve özgürlükleri tanımlayıp savunmaya yönelen siyasal ve ekonomik felsefe”dir.
Liberalizmin bir ideoloji olarak kökleri Kıta Avrupasında feodal toplum yapısından kapitalist topluma geçişte aranmalıdır. Liberalizm, kapitalizmin gelişimiyle birlikte, feodal dönemin söz sahibi sınışarı olan aristokrasi ve monarşilerin hegemonyasına karşılık burjuvazinin sınıfsal ihtiyaçlarını karşılamak üzere gelişen bir ideolojidir.
Başka bir ifadeyle liberalizm aristokrasi ile burjuvazinin çatışması sonucu ortaya çıkmıştır. Modern anlamda liberalizm düşüncesinin 17. ve 18. yüzyılların ürünü olduğu genel kabuldür. Heywood’a göre “liberaller mutlakiyetçiliğin yerine anayasal, daha sonra da temsili demokrasiyi savunmuşlardır.
Liberaller, toprak sahibi aristokrasinin iktisadi ve siyasi imtiyazlarıyla beraber, sosyal konumun “kazara doğum” ile belirlendiği feodal sistemin hakkaniyetsizliğini eleştirmişlerdir. Ayrıca, dinde vicdan özgürlüğü hareketini desteklemişlerdir ve yerleşik kilise otoritesini sorgulamışlardır”.
Liberalizmin asıl vurgusu kapitalizme geçiş olduğu için, sanayi toplumunun oluşturulması için gerekli olan tüm düzenlemelerin yapılması, müdahaleci olmayan bir devlet anlayışı, “laissez-faire” [bırakınız yapsınlar] düşüncesi, özellikle ekonomi alanında çok belirgin bir özellik olarak değerlendirilmelidir.
Ayrıca Heywood’a göre liberalizmin kendine özgü bir değer ve inanç sistemi vardır; bu değerler ise: birey, özgürlük, akıl, adalet, hoşgörü ve farklılıktır . Bireyi ve bireysel hakları ön plana çıkartan bir anlayış egemendir.
Özgürlük ise toplumda, bireylerin diğerlerinin özgürlük alanlarına engel olmadan rahat bir şekilde düşünebildiği, düşüncelerini rahatça ifade edebildiği, inanç, siyasal, ekonomik özgürlüklerinin hukuksal olarak, diğer bir ifadeyle anayasal olarak güvence altına alındığı bir sistem öngörmektedir.