İlk devir, Hesiodos´a göre "Altın Çağ"dır, o çağda geçim derdi yoktu, doğa her şeyi kendiliğinden veriyordu; hastalık ve ihtiyarlık yoktu, hep genç kalınıyor, ölüm gelince insanlar hiç acı duymadan uyuyarak ölüyorlardı. Sonra "Gümüş Çağ"ı geldi, bu çağın insanları daha zayıftılar, çocuk gibi kalarak çok uzun yaşarlardı, ilk gençlik yaşlarında ise ölürlerdi. Ardından "Tunç Çağ"ı geldi, işte Prometheus ateşi bu zamanda çalıp insanlara verdi ve insanlar savaşmayı, öldürmeyi öğrendiler. Şimdi ise "Demir Çağ"ındayız, insanlar büyük işler başarıp tanrıları inkâr ettiler, çok ilerlediler ama hayvanlaştılar.

Bu arada unutmayalım, hangi çağ olduğunu bilmiyoruz, ama insanlara çok kızan Zeus, Hephaistos´u çağırarak kadını yaratmasını emretti. Usta tanrı su ve topraktan yoğurduğu çamurla kadını yarattı, model olarat karısı Aphrodit´i kullanmıştı, içine ruh yerine bir kıvılcım koydu, tüm tanrı ve tanrıçalar onu süsledi, adını Pandora koydular. Zeus ona bir kutu vererek, içini açmamasını tembih etti, ama kadının merakı üstün gelince kutuyu açtı ve içinden insanın başına gelebilecek tüm felaketler çıkıp uçtular. Kutuda sadece biraz "ümit" kaldı. Zeus öcünü almıştı, ama kızgınlığı geçmemişti, tüm insanları suların altında boğmaya karar verdi. Ama yine Prometheus, tufanı gizlice duyurdu. Oğlu, karısı ve Pandora bir gemi yaparak içine saklandılar. Tufan başladı ve tüm dünya sular altında kalınca kimse sağ kalmadı. Sular indikten sonra, sağ kalan üç kişi Delphi´ye gidip Themis´e akıl danıştılar. Themis onlara başlarını örtüp, atalarının kemiklerini omuzlarının üstünden arkaya atmalarını öğretti ve öyle yaptılar. Böylece insanlar yeniden türedi, ama bu kez taştan yaratılmışlardı ve daha dayanıklıydılar.

12 Havari, 12 Sahabe veya 12 bilgeler örneklerinde olduğu gibi, klasik Yunan Mitolojisi´nin 12 büyük tanrısı Olympos Dağı´nda yaşardı. Acaba Olympos neresidir ve nasıl bir yerdi?
Eski Yunanlılar´a göre Olympos, şimdiki Makedonya´da Tesalya Bölgesi´ndedir. Aslında gerek Antik Yunan´da, gerekse de Ionia´da (Ege´de) birçok Olympos Dağı vardır; örneğin Uludağ´a Olympos denirdi. Ayrıca Aladağ ve Hisardağı da Olympos olarak adlandırılırdı. Yani tüm yüksek dağların Olympos olduğuna inanılıyordu. Mitolojiye göre Olympos´da yaz ve kış vardı, ama kışın soğuğu, rüzgârları, yazın güneşi Olympos´un zirvesine ulaşamazdı. Zirveyi örten bulutların üzerinde Tanrıların sarayları ve bahçeleri vardı, burada iklimler yoktu ve daima ilkbahar vardı. Olympos saraylarının en görkemlisi Baş Tanrı Zeus´a aitti. Tüm tanrılar her sabah gün doğarken onun sarayında toplanırlardı. Olympos Bahçeleri´nde Kharites denen bakire periler dans ederler, Musalar (İlham Perileri) şarkılar söylerlerdi. Tanrılar Hebe´nin sunduğu "Nektar" veya "Ambrosia" adlı ebedi gençlik ve güç veren bir içkiyi içerlerdi. Tüm günleri insanların kaderlerini yönlendirmek için Zeus´un sarayında geçer, gece olunca da her biri kendi saraylarına çekilirler ve uykuya dalarlardı. Sadece tanrıça Hestia uyanık kalır ve dünyaya ışık veren ateşin sönmemesine dikkat ederdi. Tanrıların saraylarında hizmetliler bulunurdu. Olympos´un kapılarına bakire "Horalar" yani "Saatler" bekçilik ederlerdi. onların anası olan Themis "Ebedi Adalet" gün boyu Zeus´un yanıbaşında oturur ve ona adalet ve hikmet telkinleri yapardı. Alınan kararlar gökkuşağı renklerinde kanatları olan Iris ile gönderilirdi. Ayrıca, Olympos´da insanların kaderlerini saraylarının duvarlarına yazan Themis´in diğer üç kızı olan Parklar´da yaşardı, onların yazdıkları asla değişmez ve silinmezdi. Parklar´ın en genci olan Klotho yaşam ipliğini büker, Lakhesis, her insanın talihini gereği kadar sarar, Atropos ise, yaşayacağı zaman bitince yaşam ipliğini keserdi. Parklar, iyi günler için beyaz, kötü günler için siyah yün iplik kullanırlardı. Olympos´da yaşayan 12 tanrının altısı erkek, altısı dişiydi. Onların dışında kalan Zeus ve Poseidon´un kardeşi olan Hades yeraltında yaşardı. Şarap tanrısı Dionysos Olympos´a sonradan katılarak 13. tanrı oldu ve Olympos´un sonu bundan sonra geldi.

Olimpos´un sahibi olan tanrılardan söz ettik. Ama Olimpos´la ilişkisi olan tanrısallar da vardı; Örneğin Zeus ve Alkimene´nin oğlu güç ve kudretin simgesi Herkül; Atina Kralı Aigeus ile Trezene Kralının kızı Aithra´nın oğlu Thesus; Zeus´un sevgililerinden Europa´nın kardeşi Fenikeli Kadmos; Thebai Kralı Oidipus; insanların en kurnazı Sisipus; onun oğlu at uzmanı Glaukos; Argos kralı Akrisios´un oğlu olan ve Medusa´yı öldüren Perseus; Argonatların lideri talihsiz Jason; kendi kendine yürüyen heykelleri yapan, insanlara yelken kullanmayı öğreten, cetveli, sarkacı, vidayı ve baltayı bulan, canavar Minotor´un hapsedildiği içinden çıkılmaz Girit labirentini inşa eden ve yaptğı kanatlarla göklere uçan Daidalos; Apollon´un oğlu müzik ve aşk çılgını ilahi sesli Orfeus; şafak tanrıçası Eos ve diğerleri... Bunların tümü birer olayı ve kavramı simgelerler. Mitolojik tanrılar insan gibidirler ama daha güzel, güçlü ve büyük; istedikleri şekle girerler, evrende istedikleri yere bir anda gidebilirler, yaşlanmaz ve ölmezler. Bu özelliklerini Ambrosia adlı içkilerine borçludurlar. Ama kusurludurlar; şehvet düşkünü olanlar vardır içlerinde, yalan söylerler, korkarlar, kıskanırlar, acı çekerler ve ağlarlar, öç alırlar, cinayet bile işlerler. Aslında Olimpos bir cumhuriyettir; tanrısal bir cumhuriyet ve Zeus, Olimpos Devleti´nin başkanıdır.

Hera: Başkan yardımcısı ve kadın haklarından sorumlu.
Athena: Eğitim Bakanı.
Apollon: Enerji ve Kültür Bakanı.
Artemis: Çevrecilik Bakanı.
Hermes: İletişim Bakanı.
Hefaistos: Sanayi ve Teknoloji Bakanı.
Hestia: Aile Bakanı.
Mars: Milli Savunma Bakanı.
Afrodit: Güzel Sanatlar Bakanı.
Demeter: Doğal Kaynaklar Bakanı
Poseidon: Denizcilik Bakanı.
Dionysos: Turizm Bakanı.
Asklepion: Sağlık Bakanı.
Hades: Din İşleri Bakanı.

Olimpos Devleti´ni yönetenler, her tür entrikaya başvurarak iktidarlarını korurlar, aynen şimdiki politikacıların yaptıkları gibi. Belki de, Olimpos Devleti, bin yıllar öncesinde insan denen yaratığın özellikleri düşünülerek düşlendi. Tanrı veya tanrısal, ya da İnsanoğlu; her neyse, galiba Pindaros´un dediği gibi, tümü aynı aileden gelme ve aynı huyları taşıyorlar...

Sonsuz evrenin derinliklerinde bir yerde, bilinmeyen ve zaman dışı bir zamanda galaksiler arasında dolaşabilen olağanüstü canlılar yaşıyordu. Akıl ötesi bir uygarlığa sahip olan bu canlılar, fiziksel yapılarını yenileyebiliyor, kendilerine benzer androidler üretiyor, şimşek benzeri ışınlarla istediklerini yok ediyorlardı. Ölümsüz sayılırlardı, moleküler transformasyonla bir anda her yerde olabiliyorlar; hologramlarla istedikleri şekilde görünüyorlardı. Zaman zaman rasladıkları yıldızların gezegenlerinde yaşayan canlılar varsa, onları yönlendiriyor veya özgün nedenlerle yok ediyorlardı. Kendi aralarındaki iktidar kavgası süregelen bir olaydı; liderleri Gaia ve Uranus´dü, 12 kişilik Titanlar adlı bir meclisle beraber yönetimi ellerinde tutuyorlardı.

Zaman içinde, iki liderin arası açılmaya başlamıştı, Uranüs gittikçe güçleniyor, dengeyi bozuyordu, amacı yönetimi tek başına sürdürmekti. Gaia´nın çevresindeki herkesi tutukluyor, karanlık ve çok uzak yıldızlara hapsediyordu ve sonra Titanlar Meclisi´nin tüm üyelerini de tutuklayarak hapsetti. Bunun üzerine Gaia, silahsız ve güçsüz Titanları kurtarıp Uranüs´ü devirmeyi planladı, onlara gizlice ulaşarak silah ve araç verdi, meclisin başına Kronos adlı üye geçti. Hapsedildikleri yerden kurtulan Titanlar ve taraftarları Gaia´nın da politik desteği ile harekete geçtiler; müthiş bir yıldızlar savaşı yaşandı, Kiklopslar ve Centimaneler adlı iki politik güç de onu destekliyordu ve sonunda Kronos kazandı ve Uranüs yok edildi. Gaia ve Titan Meclisi onu lider seçtiler, artık gittikçe büyüyorlar ve sayısız yıldızlara ulaşıyorlardı ve Kronos, siyasi destekçisi Rea´idi, Rea altı üyeden oluşan politik bir grubun lideriydi. Ama Kronos geçmişi unutmuyor ve iktidar korkusuyla, çevresinde oluşan güç odaklarını istemiyor, onları birer birer uzak yıldızlara yolladı. Rea yalnız kalınca kendi taraftarı olan askeri liderlerden Zeus´un robot bir kopyasını yaptırarak, robotu uzağa yolladı ve Zeus´u özel bir gezegene sakladı. Orada iktidara karşı gruplarla örgütlenme çalışmalarını geliştiren Zeus, yeterince güçlenince Kronos´a karşı olan siyasi ve askeri güçleri toplayarak hükümeti devirdi ve başa geçti. Kronos, sonsuz uzaklıkta bir yıldıza sonsuza kadar hapsedildi. Ama iş bununla bitmiyordu, Titanlar Meclisi hala güçlüydü, toplanarak tüm güçleriyle bu yeni diktatöre saldırdılar. Korkunç bir savaş daha başladı, yok edici dev ışınlar dağları eritti, denizleri buharlaştırdı. Savaş çok uzun sürdü ama sonunda Zeus´un orduları savaşı kazandılar. Titanlar birer birer tutuklanarak Tartaros adlı gezegene hapsedildiler. Bu gezegenden çıkmak hemen hemen imkansızdı.
Zeus, kalan tüm Kronos taraftarlarını da yok ederek, tüm gücü eline geçirdi ve Titan Meclisi´nin yerine Olimpos Meclisi´ni kurdu. Uzun zaman sonra, Titan Meclisi üyelerinden birinin oğlu olan ve yeni iktidara bağlılığını bildirerek zarar görmeyen ve hatta Olimpos´un danışmanlığına getirilen mühendis Prometheus, babasının öcünü almak niyetindeydi. Zeus´un başına dert açmak için yeni bir canlı türü yarattı ama bunlar yeterince güçlü değildiler, asi Prometheus bu kez sadece Olimpos´un kontrolunda olan gücü çalarak, bu yeni canlılara verdi. Artık kendilerine insan diyen bu canlılar, gelişiyor ve yayılıyorlardı ve üstelik Prometheus´un ve eski Titan düşüncelerinin etkisinde kalarak Zeus ve Olimpos Meclisi´ne karşı çıkmaya başlamışlardı. Yönetim durumu farkederek, Prometheus´u tutukladı ve cezalandırdı. Ama insanlar gittikçe çoğalıyordu ve ciddi sorunlara neden olmaya başlamışlardı, düzen bozuluyor, doğa tüketiliyor, yönetimin kararları çiğneniyordu. Zeus, meclisi topladı ve alınan kararla insanların yaşadıkları yerlerin iklimleri değiştirilerek yokedildiler. Ama kurtulanlar vardı, Prometheus taraftarları ve casusları meclisin kararını öğrenerek bir çok insanı kaçırıp kurtardılar ve insanlar yine çoğalmaya başladılar, bu arada Zeus ve Olimpos Meclisi yönettikleri tüm yerlerden insanları yok ettikleri için sert tepkiler alıyorlardı ve artık yapacakları başka şey yoktu. İnsanlar yine çoğalarak her yere yayıldılar ve Olimpos bir kez daha toplanarak, insanları galaksinin dış kıyısında bulunan küçük bir güneşin, üçüncü gezegenine toplama kararını aldı.

Şimdi insanlar, orada yaşıyorlar, tüm geçmişlerini geçen onbin yıllar sonrasında unuttular, kuşaktan kuşağa geçen anılar, efsanelere dönüştü. Gezegene ilk gelenlerin geçmişi hatırlayarak yaptıkları anıtlar ve anlatılar masallarla bütünleşerek, tüm insan ırklarında farklı değişimlere uğradı. Bugün artık kimse, Zeus´u, Olimpos Meclisi´ni ve dev yıldız savaşlarını hatırlamıyor, akıl ötesi bir teknoloji bir mucize olarak hatırlanıyor. Ya onlar ne yapıyorlar? Kimbilir, belki de Olimpos Meclisi veya bir görevli insanları izliyor ve yaptıklarını değerlendirip, Meclis´e raporlar sunuyor. Şimdilik Olimpos için bir tehlike yok ama ya gelecekte? Kendilerini ve yaşadıkları biricik yeri yok etmekte uzmanlaşan insanlar, dünya dışını da tehdit etmeye başlarsa Olimpos Meclisi yine toplanarak, kendi yarattıkları bu kusurlu canlıları bir kez daha durduracaklar mı? Çünkü, çok uzakta da olsa Prometheus´un veya insanların taktığı isimle ışığı yani enerjiyi getiren Lucifer´in etkileri hala sürüyor ve hatta gittikçe artıyor...