Dünyanın birçok yerinde sırrı çözülemeyen yerler vardır ve bunların içinde en çok tanınanlarından birisi yılda bir milyon insanın ziyaret ettiği İngiltere´deki Stonehenge´dir. Günümüzün majisyenleri, gizem grupları Stonehenge´de her yıl törenler yapıp toplanıyorlar. Bazılarına göre Stonehenge, evrenin merkezini simgeliyor, bir diğer kitle, bu inanılmaz yapının dünyadışı canlılar tarafından yapıldığına inanıyor. İşin aslı ne? Bilinen tek birşey var; Stonehenge´in amacı gökle ilgili... Peki ya ötesi?

Salisbury Ovası´na girdiğinizde veya arabanızın kısıtlanmış görme alanının dışına çıktığınızda yani indiğinizde, sanki sonsuz bir düzlüğün ortasında çaresiz kalmış gibisiniz, bir çeşit kontr-klostrofobi insanı sarıp, sarmalıyor. 360 derecelik bir taramanın bir noktasında neyse ki bir kütle, garip, anlamsız bir yığın kapıldığınız boşluk dalgasından sizi kurtarıyor. Eğer onun ne olduğunu önceden bilmiyorsanız, hiç bir anlam veremiyor, hatta neden orada olduğunu dahi anlayamıyorsunuz ama karşınızdaki taş kütlenin ne olduğu hakkında bir fikriniz varsa, iş değişiyor ve yanına ulaşmak için hızlanıyorsunuz çünkü karşınızda tüm zamanların en gizemli on yapıtından biri var; efsanevi Stonehenge... Bu garip yapı önce tek bir parçaymış gibi görünüyor oysa şu anda bile onlarca parçadır. Stonehenge, taştan yatay üst eşikleri bulunan bir dairedir. Bazıları düşmüş, bazıları eğilmiş, bazıları ise toprağa gömülüdür. Çevresi bir set ve bir de hendekle çevrili, bir ana yolla ulaşılıyor. Tahminlere göre ilk Stonehenge 112 büyük ve sayısız küçük taştan yapılma; oturup bunları tek tek yontup, dikmişler. Ama neden acaba? Binlerce yıl öncesinin zor ve ölümcül koşullarında yaşayan o insanlar neden zamanlarını ve güçlerini bu işe harcadılar? Üstelik bu önem, sonraki bin yıllarda da sürdü ve yapı geliştirildi.

Gizemciler ve hatta bilim dünyası için sırrı kesin olarak çözülememiş on yer vardır; 1. Paskalya Adası´nın heykelleri, 2. Mayaların başkenti Teotiukan, 3. Peru´daki Nazca Düzlüğü, 4. İndüs Vadisi´ndeki bilinmeyen kalıntılar, 5. Korsika´nın garip heykelleri, 6. Zimbabwe´deki bilinmeyen kent, 7. Karaibler´de Bermuda Bölgesi, 8. Angkor Vat Tapınağı, 9. Mısır Piramitleri ve Stonehenge. Diğerlerine göre Stonehenge´in farkı, ne olduğunun anlaşılamamasıdır yani Stonehenge, bir kent kalıntısı, bir heykel veya tehlikeli bir yer değildir, Stonehenge herşeydir. Bir saray olabilir, bir tapınak veya gözlem evi, ya da belki dünya dışı zeka tarafından bilinmeyen bir amaçla yapılmış bir yapıdır. İlk bakışta belli bir plana göre yapıldığı düşünülemez ama prehistorik çağdan kalan yığma taş örneklerine de benzemez çünkü onlara göre düzenli ve sistemlidir. Dikkatle bakıldığında örneğin, dikey taşları kapatan yatay taşların belli bir eğimle birleştirilip bir dairenin özellikle oluşturulduğu farkedilir. Dikey taşların merkezleri Yunan kilise mimarisinde olduğu gibi, şişkin yapılarak bir perspektif yaratılmıştır. Aralarındaki boşlukların bir amacı vardır, binlerce yıllık erozyonun etkileri göz önüne alınarak, orijinal yapı düşünülürse bu boşlukların kesinliği daha iyi anlaşılır. Kısacası Stonehenge´in bir mantığı vardır ama nasıl bir neden?

Stonehenge´den söz eden en eski kayıt, MÖ 1. Yüzyıl´da yaşayan Yunanlı coğrafyacı Diodorus Siculus´a aittir, Diodorus, küresel bir tapınağın kuzeyde bir ada olan Hyperborea´da yani Britanya´da Güneş Tanrısı Apollon adına yapıldığından söz eder. Diodorus MÖ 50´de yazdığı "Evrensel Tarih" adlı kitabında, tapınağın yerini "Kuzey Rüzgarının Ötesinde" diyerek tarif ederken şöyle diyor; "onların şahane, kutsal bir yerleri vardı... bu dikkat çekici tapınak, Apollon içindi, küre şeklindeydi, Ay Tanrısı her 18 yılda bir bu adayı ziyaret eder ve bu süre içinde yıldızlar yine eski yerlerine dönerler..." Sonraki tanımlar, Roma döneminden Jül Sezar ve Augustos tarafından yapılmıştır. Diodorus´un küresel tanımı astronomiyi simgeliyor, ve Diodorus bu bilgiyi kendisinden 400 yıl önce yaşamış olan Abdera´lı Hecataeus´un kayıp iki eserinden aldığını yazar; bu kadarla da bitmiyor çünkü Hecataeus´a göre kuzeydeki bu tapınak 3000 yıllıktır; kendisi bu bilgileri Yunanlı yolculardan öğrenmiş, bu yolcular Stonehenge´in taşlarının üzerini kazılı işaretler bırakmışlar. Gerçekten de, 1953´de Miken tipi hançer resimleri Stonehenge´in taşlarının üzerine kazılı olarak bulunmuştur. Öyleyse, Stonehenge şu an için 5000 yıllık bir geçmişe sahiptir ama bu dev zaman diliminin başlangıcında orada kimlerin, nasıl yaşadıkları hakkında bir bilgimiz yoktur hatta olamaz. Çünkü Britanya´da 5000 yıl önce kimlerin yaşadığını henüz bulmuş değiliz.

Günümüzde de bazı uzmanlar için hala geçerli olan kuram, 17 Yüzyıl´dan kalmadır; Stonehenge, Britanyalı ve Galli Kelt rahipleri olan Drüidler tarafından yapılmıştır. Hatta, Keltlerin Stonehenge´i kurban yeri olarak kullandıkları da ileri sürülüyor. Oysa, biz bugün Stonehenge´in Drüidlerden bin yıl öncesinde yapıldığı artık biliyoruz. Gerek 17. Yüzyıl arkeologları, gerekse de 20. Yüzyıl´ın başındakiler, Stonehenge´in mimarisinin Roma e Mısır mimarisine uygun olduğunu düşünüyorlardı, kanıtları ise bölgede ele geçirilen buluntulardı. 1808 yılında Arkeolog Sir Richard C. Hoare, Stonehenge yakınlarında prehistorik bir mezar buldu, içinde bir iskelet, birkaç hançer, taş bir maske, kemik eşyalar ve altın süs eşyaları vardı. Buluntuların tarzı Sir Richard´a ve ardından gelen uzmanlara, esin kaynağının Britanya dışından geldiği fikrini veriyordu. Bazı uzmanlar ise, Britanya´yı işgal eden istilacıların Egeli yani Miken olduklarını ileri sürdüler. Ama işin aslına inildiğinde, buluntuların Stonehenge ile ilişkisi yoktu çok daha sonraya aittiler ve gerçekten Ege ve Mısır´la ilişkisi olan Britanyalılar tarafından yapılmışlardı ve yapılan Karbon 14 tarihleme testleri, bazı altın eşyaların Miken döneminden 400-500 yıl öncesine ait olduğunu gösteriyordu. Bu da Stonehenge´in sadece bir dönemine raslıyordu. Salisbury platosunda ve daha dışında benzeri 950´den fazla taş yapı ve yığıntı vardır ama tümü Yeni Taş ve Bronz Çağları´ndan kalmadır, hiçbirisi de Stonehenge´e benzemezler. Sadece tarım ve hayvancılığı bilen Yeni Taş ve Bronz Çağı insanlarının Stonehenge gibi bir yapıyı yapabilmeleri ise mümkün değildir. Buna karşın, Stonehenge´in iki mil yakınında Durrington Duvarı adlı yerde dairesel ağaç bir yapı bulunmuştur, tarihlemesi MÖ 2500´e aittir ve yapım tekniği Stonehenge´e çok benzer, bu da bize ilk zamanlamayı verir.

Çağdaş uzmanlar Stonehenge´in tarihini üç aşamada değerlendiriyorlar; Stonehenge I, yaklaşık MÖ 2750´den kalmadır ve en gizemli dönemi simgeler; örneğin taşların çevresinde ne olduğu anlaşılamayan, içinde taş veya tahta izi bulunmayan Aubrey Çukurları adı verilen 56 tane çukur vardır; dairenin merkezinden bakıldığından yaz aylarında doğan güneşle aynı hizada olan ünlü Heel Taşı ve bazı hatlar kuzeydoğuya yönlendirilmiştir ve yarım kalan başka kalıntılar vardır ama kazılar henüz tamamlanmamaştır çünkü Stonehenge´in merkezinde ve batı kısmında hiç kazı yapılmayan yerler vardır. Stonehenge II, MÖ 2000´e aittir; burada daha iyi bir mimari ve mühendislik tekniği görülür, Stonehenge II´ün taşları farklıdır ve 300 km.´lik bir yoldan getirilmiştir. Her biri 4 ton ağırlığında olan bu taşların nasıl taşındığı bir diğer olağanüstü olaydır, taşların yolun yarısını tekne ve sallar aracılığı ile su üzerinde aştığı sanılıyor. 82 mavi taş ancak güneybatı Galler´deki Prescelly Dağları´ndan çıkmaktadır. Aynı mavi taşlardan yapılan taş baltalar, İngiltere´nin birçok yerinde bulunmuş ve bu taşın kutsal olarak tanımlandığı belirlenmiştir. Mavi taşlı, Stonehenge III´ün batı yanı yarım kalmıştır, bu kadar emekle taşınıp getirilen taşların yapımının neden birden ortada bırakıldığı hala bilinmiyor, belki de daha kapsamlı bir yapı tasarlanmış ama gerçekleştirilememiştir.

Stonehenge III, tahminen MÖ 1750´lere aittir; mavi taşlar sökülmüş yerlerine Sarsen denen taşlar konmuştur. Ama ardından mavi taşlar yeniden getirilip, sarsenlerin ortasına dairevi biçimde dikilmiştir. Sarsenlerin her biri 50 tondur; bunların taşınması da ayrı bir mucize olabilir. Sarsenler, 40 km. uzaklıktaki Marlborough Downs´dan getirilmiş, ana kayalardan kesilmeleri için çatlaklardan yararlanılmış. Çatlaklara tahta kamalar sokularak ıslatılmış, sonra bu kamalar şişince taşı parçalamışlar. Prof. R.J. Atkinson, böyle tek bir taşın taşınabilmesi için 1500 insanın birkaç hafta çalışması gerektiğini ve bütün iş için 6 yılın gerektiğini belirtiyor. Sarsen "Yabancı" anlamına gelen bir sözcük, Taşların getirilip şekillendirilmesi için bugünkü metodlarla on taş ustasının, 2,5 yıl çalışması gerekiyor, cilalama ve üst eşiklerin yapılması ise çok daha uzun bir zamana bağlı. kaldırılıp dikilmesi konumlarının ayarlanması ciddi bir mühendislik yeteneğini gösterir, bugünkü hesaplara göre bir tek sütünün kaldırılabilmesi için yaklaşık 1000 adama gereksinme olduğu tahmin edilmektedir. Dairenin stabil dengesi, her bir sütünun dengesine bağlıdır ama bir diğer gizem zemindedir.

Stonehenge´in yapıldığı alan kuzeybatıya eğimlidir, bir tarafla öteki taraf arasında zeminde 213 cm. fark vardır, zemin böyleyken yapılan ve binlerce yıldır ayakta duran Stonehenge´in ciddi bir mühendislik eseri olduğu anlaşılmaktadır. Tüm bu çalışmalar usta işçiler gerektiriyor, amacını çok iyi bilen usta bir mimarın yönetiminde çalışan binlerce insan... Kimdi bu insanlar? İlk yapıcıların MÖ 2500-3000´lerde yaşayan "Yeldeğirmeni Kültürü" insanları oldukları sanılıyor; onları Demir Çağı´nın Orta Avrupalı olduğu sanılan "İbrik İnsanları" izlemiş, bu ismi yaptıkları çömlekler yüzünden almışlar ve ölülerin tek tek gömüldükleri ilk mezarları yapmışlar. Stonehenge III´ün ise, sanatkar olarak tanınan "Wessex İnsanları" tarafından yapıldığı sanılıyor.

Teknik özelliklerin yanısıra yapının amacıyla ilgili bir diğer ipucu mistiktir. Stonehenge II, dönemiyle ilgili olarak, yörede bulunan yemek artıkları, çakmaktaşı gibi kalıntılar bize burada dönemsel bir yaşamın olduğunu ve Stonehenge´in kutsal bir yer olarak ziyaret edildiğini de göstermekte. Ama son otuz yılın geçerli inancı, Stonehenge´in bir gözlemevi olduğudur, hatta ilginç bir tanımla prehistorik bir bilgisayardır. 1740´da "İngiliz Drüidlere Verilen Tapınak; Stonehenge" adlı kitabı yazan William Stukeley, yapının doğrudan güneş ışığını gösterdiğini yazmıştı. Daha fantastik bir yaklaşım ise, Stonehenge´in evrenin merkezini gösterdiği şeklindeydi; 1901´de Sir Norman Lockyer, 1963´de Boston Üniversitesi astronomlarından Gerald Hawkins, Stonehenge´in astronomik bulguları gösterdiğini eserlerinde belirttiler. Astronominin en büyük isimlerinden Sir Fred Hoyle, Hawkins´le beraber, hasat ve festival dönemlerini gösteren bir takvim olduğunu ileri sürdü; ayrıca Stonehenge´in özel yapısıyla Ay´ın hareketleri de izlenebiliyordu. Ay, aylık klasik hareketlerinin dışında, 18-61 yıllık değişken bir periyodda ek bir hareket de yapar, Stonehenge´i yapanlar bunu da biliyorlardı. Altı sıra halindeki 40 delik, Ay´ın tüm hareketlerini göstermektedir. Bu anlamda Stonehenge, okuma yazma bilmeyen insanlara gök hareketlerini açıkça ama simgesel olarak anlatmaktadır. Hawkins, Aubrey denen 56 deliğin aynı zamanda da Ay ve Güneş tutulumlarını da gösterdiğini belirtiyor, burası önemlidir; Hawkins´in iddiasını 1954´de "MÖ 2000´de Tutulmalar" adlı kitabında Van Der Bergh kanıtladı; Diodorus´un sözünü ettiği Ay Tanrısı´nın geldiği 19 yıllık süre işte buydu; Stonehenge eseni üzerindeki kış ayının doğma süresi de 19 yıldı; daha doğrusu 18.6 yıldı. Stonehenge rahipleri, ayı izlemek ve Ay tutulumunu önceden bilmek için bu süreyi kullanmışlardı ama hata yapmamak için bu süreye kesin bağlı kalmadılar; üçlü aralık devresi denen sistemi kullandılar yani 19+19+19, toplam olarak 56´yı (Aubrey Çukurları´da 56 adettir.) ve Hawkins´in hesapları Stonehenge Ay olgusunun 56 yılda bir aynen tekrarlandığını kesin olarak gösteriyor. Sonuç olarak, Diodorus, Stonehenge´in bir astronomi merkezi olduğunu söylerken doğru söylüyordu. Astronomik yaklaşımlar daha çok Stonehenge I´de vardır, sonraki yapımlarda bu yaklaşım daha azdır; Stonehenge III, daha mistik ve simgeseldir. Astronomik sonuç olarak tüm bu yaklaşımlar geçerlidir ve bilim platformunda destek bulmaktadır fakat yeterli değildir çünkü bir diğer bilimsel kesime göre ise Stonehenge´in çok daha başka amaçları vardır ama bunlar hala bilinmemektedir. Eğer Diodorus´a tam olarak inanırsak, Stonehenge bir gözlemevidir ama sadece Güneş´in ve Ay´ın hareketlerini gözlemek için yapılmış olamaz; çok daha farklı amaçları da olmalıdır; yıldızları gözlemek gibi... Ama ne için? Daha da önemlisi, Stonehenge rahipleri bunları nereden biliyorlardı? Onlara kim öğretmenlik etti? 5000 yıl öncesinde, hangi zeka böyle karmaşık ve simgesel bir yapıyı düşünebildi? Rüzgarlı Salisbury Ovası´nda, Stonehenge´in önünde yere oturup bu garip yapıya bakarken aklımda tek bir düşünce vardı; geçmişimizi bilmiyorduk ve acaba Stonehenge´in dışında daha neleri bilmiyorduk? En kötüsü de neleri yanlış biliyor ve inanıyorduk?