“Akıl yaşta değil baştadır” – Atasözü
Günlük hayatta sözcükler ve kelimelerle iletişim kuruyoruz ve kelimeler Mevlana’nın 740 yıl önce “sen ne söylersen söyle, söylediğin karşıdakinin anladığı kadardır” sözüyle bilgece bahsettiği gibi herkesin kendi algı filtrelerine göre farklı algılanır. Bugün dünyada 7 milyar insan yaşıyorsa, 7 milyar farklı, biricik, özel bakış açısı, algı filtresi var demektir. Bu kötü bir şey değil. Evren de böyle işliyor zaten. Her şey BİR ve TEK olan Tanrı’nın farklı tezahürleridir. Latince bir terim olan “e pluribus unum” ile anlatıldığı gibi buna “çokluktaki teklik” diyoruz.
Kelimelerin hayatımızdaki yeri ve farklı insanlar tarafından farklı anlaşılması 20nci yüzyıl filozofları tarafından derin incelenmiştir. Söylensin veya söylenmesi, yazılan her kelime de duyan kulakların sahip olduğu gören gözler tarafından farklı algılanır. Hatta bazen algılanamaz bile; aynı “bilgeliğin dudakları anlamayan kulaklara kapalıdır” hermetik deyişiyle Kybalion’da vurgulandığı gibi.
İnsanların eğitim geçmişleri, belli olaylar, koşullar, hayat üstünde düşünüp düşünmemeleri, hayatı anlatan önemli sözcük kalıpları ve kelimeler üstünde tefekkür edip etmemeleri de yazı ile iletişimde algımızı etkilemektedir. Ve bunun da ötesinde herkesin çocukluktan günümüze tüm yaşadığı deneyimler, izlenimler ve fikirler vasıtasıyla duyduğu ve okuduğu şeylerin onda yarattığı duygular vardır ki bunlar da farklı deneyim, geçmiş, izlenim ve fikirlerden ötütü değişir.
Bu yüzden de 100 kişiye “zeka-akıl-bilgelik nedir? Aradaki fark nedir?” diye sorsak 100 kişi de farklı cevap verir. Çoğu insan günlük yaşamda bu 3 kelimeyi aynı anlamda kullanır. Zor bir matematik problemini çözen kızına annesi “çok zekisin” der. İnsanları kırmadan zor bir durumu idare eden kişiye çevresindekiler “ne zeki adam yahu” der. Çevresi ve hayatla uyumlu olan ve kendisini ve çevresini ışıkla donatan bir insana “ne akıllıdır o insan” derler. Hiçbir örnekte de doğru şekilde kullanım yoktur.
Felsefe yapanlara çoğu insan uçuyorlarmış gibi bakar, ama felsefe kelimelerin doğru anlamda kullanılarak, hayatın ve kendimizin doğru tanımlanması, anlatılmasına da yarar. Zeka dediğimiz şey insan bedeninin bir parçası olan beynin genetik miras ve doğum sonrası bebeğin karşılaştığı deneyim zenginliği ile elde ettiği bir beceridir. Belki de bir hediyedir. Ancak akıl zeki olsun ya da olmasın o beynin nasıl kullanıldığı ile ilgilidir. Bir Ferrari’yi iyi kullanan sürücü de vardır, çarpa çarpa kullanıp mundar eden de. Akıl, zeka kapasitesinin NASIL kullanıldığı ile ilgilidir ve hayatımızdaki başarının anahtarıdır. Zeki bir insan başarılı olabilir ama kalıcı başarıyı sağlayamaz. Bilgelik ise akıldan da ötedir, farklıdır o. Akıllı bir insan zekasını doğru kullanıyor olabilir, ama erdemlerle donatmadığı sürece bilge olamaz.
Batı ve Doğu felsefelerinde antik çağlardan beri filozofların üstünde durduğu önemli konulardan birisi oldu. Ancak çoğu modern insan için erdem kelimesi Yüzüklerin Eefendisi filminde Gandalf karakteri gibi ulvi kişilerin sahip olduğu ulaşılmaz insan özellikleridir. Ancak bu yanlış. Erdemler herkesin idrakına ve kullanımına açıktır. Erdemlere sahip olmak zordur, emek ister, zaman ister, sebat ister, düzenli çalışmak ister, öz kontrol ister. Ama bir kere sahip olundu mu da erdemler insanın koluna taktığı çıkmaz altın bilezikler olur.
İşte bu yüzden zeka,akıl ve bilgelik farklıdır. Belki basit bir kelime oyunu gibi görünüyor ama bu 3 kelime insanın bilmek-yapmak-olmak olarak tanımlayabileceğimiz tekamül yolundaki 3 ana kapıyı temsil eder. O yüzden anlamak ve bu yolda ilerleyip kendini bulmak ve aşmak isteyeni kendini bilmek isteyen bu farkı anlarsa kazanır.