Aile Kurumunun İşlevleri Nelerdir?

Farklı iki cinsiyetteki insanın, tek başına yetersizlik duygusunu aşmak için oluşturduğu tarihin en eski kurumu olarak kabul edilen aile, çocuk açısından, sosyal yaşama katılmak için hazırlıkların yapıldığı ve deneyimlerin kazanıldığı bir ortam; yetişkinler açısından ise mutluluğun hâkim olduğu, şiddetli gerilim ve sıkıntılar karşısında dayanışmanın en iyi şekilde elde edildiği bir sığınma yeri anlamlarını ifade etmektedir.

Toplum tarafından onaylanan bir birlikteliğin yaşandığı aile, ortak ikametgâh, ekonomik iş bölümü ve üreme süreciyle karakterize edilmektedir. Anne, baba, çocukların ve tarafların kan akrabalığından meydana gelmiş, ekonomik ve sosyal bir kurum olan aile, yerine getirdiği fonksiyonlar açısından toplumsal yaşamın merkezindedir. Ailenin yerine getirdiği ekonomik, sosyal, kültürel, eğitsel ve psikolojik fonksiyonlar, onu toplumun ve toplumsal yapının vazgeçilmezi yapmaktadır.

Dünyaya gelen çocuk, içinde yaşayacağı toplum ve kültüre ait bilgileri ilk ve en somut şekliyle aile içinde almakta; sosyal çevre ve diğer insanlarla temasın başlangıcını burada gerçekleştirmektedir. İlk aşamada belirli saatlerde yemeyi ve yatmayı aile içinde öğrenen çocuk, daha sonra hareketlerinde başkalarını dikkate alıp gelenek ve göreneklere göre yaşamayı kavrayarak sosyal yaşama hazırlanmaktadır.

Günlük hayata ilişkin bilgilerin çocuğa aktarılması da bu noktada oldukça önemlidir. En basit bir eşyanın tamiratından hasta ve yaşlının bakımına, temizlik alışkanlığından sağlık konusundaki önemli bilgilere kadar sayılamayacak birçok şeyi, insanlar aile içinde aldıkları eğitime borçludurlar.

- Aile; akraba ilişkileriyle örülü, yetişkin üyelerin çocuklara bakma sorumluluğunu üstlendiği insan topluluğudur. Aileyi oluşturan üyelerin hak ve sorumlulukları toplumca belirlenmiştir.

Çocuğu sosyal çevreye alıştırmak, ona ana dilini öğretmek ve mevcut kültürü benimsetmek gibi fonksiyon üstlenen aile, üyelerinin değişmelere ve beklenmedik durumlara karşı uyum sağlamaları konusunda başarılı olmaktadır.

Ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanlarda faaliyet gösteren insan, bu alanda uygulamaya koyduğu ve başarılı olduğu her türlü tutum ve davranışı, içine doğduğu ailede erken yaşta, kolay, çabuk ve doğrudan öğrenmektedir. Bunlar, kişiye hazır olarak aile büyükleri tarafından sunulmaktadır.

İnsan, toplum içinde yaşamanın doğal bir sonucu olarak, gündelik yaşantısının çeşitli evrelerinde birbirinden farklı roller üstlenir ve o rollere göre hareket eder. Bu roller, toplum tarafından anne, baba ve çocuklar olarak herkese verilmektedir. Böyle olmakla birlikte bu rollerin anlaşılması, benimsenip uygulanarak toplumun kabul ettiği davranış kalıplarına dönüştürülmesi en iyi ve anlamlı şekliyle aile ortamında gerçekleşebilmektedir.

Bu yüzden aile, kadın ve erkeğin çocukluktan başlayarak toplumsal rolleri kazanmaları gibi kritik bir görevi üstlenmiş olmaktadır. Dolayısıyla gündelik hayatta kullandığımız ve toplu halde yaşamanın gereği olarak kazandığımız sosyal rollerin benimsendiği ilk ortam ailedir.

Aile, çocuğun yanı sıra onu kuran ve yürüten eşler açısından da çok önemli fonksiyonlar yerine getirmektedir. Anne-baba; karı-koca olma ve bunlara bağlı olarak beliren sorumluluk duygusu, eşlerin yaşama sevincini artırmaktadır. Bir bütünün parçası olma durumunu ortaya çıkaran aile üyeliği, kişiyi mutlu kılmaktadır.

Daha düzenli ve istikrarlı bir yaşamı vaadetmesiyle aile, eşlere psikolojik ve sosyal destek sağlamaktadır. Bu bağlamda, aile kurmak ve onu ayakta tutmak kişiye eksikliklerini giderme ve çeşitli ihtiyaçlarını karşılama fırsatı sunmaktadır. Farklı fiziki ve ruhsal yapıya sahip olan kadın ve erkek, aile birlikteliğinde eksikliklerini gidermekte ve yaşamlarını belirli bir düzene kavuşturmaktadır.

- Aileniz, temel işlevlerinden herhangi birini yerine getirmeseydi toplumsal yaşamda ne gibi değişiklikler olurdu?

Anne ve babanın çocuğa duyduğu sevgi ve ilgi, onların yaşamlarına farklı bir anlam ve değer kazandırmaktadır. Çocuk sahibi olmak, insan egoizmini engelleyen sayısız şeylerden biridir.

Bu nedenle, çocuk sahibi olmak ve aile kurmak, kişiye sorumluluk ve paylaşma duygularını aşılayarak onu hem bencillikten korumakta hem de toplum ve insanlar arasında anlamlı bir ilişki kurmasına yardımcı olmaktadır. Bu bağlamda, sevgisi ve anlayış duygusunun en iyi karşılandığı ortam olan aile, insanı bireycilikten kurtarıp sosyalleştirdiği gibi onu aynı zamanda yalnızlıktan ve ruhi boşluktan uzaklaştırmaktadır.

Aile kişiye, toplumun bir üyesi olduğu duygu ve düşüncesini vererek sorumluluk yüklemektedir. Onu düzenli bir hayat kurmaya, kanun ve nizamlara uymaya ve herkesle iyi ilişkiler geliştirmeye yöneltmektedir. Toplum beklentilerine uygun düzenli bir yaşantı kuran ve çevresindeki insanlarla iyi ilişkiler oluşturan kişi, doğal olarak daha mutlu olmakta ve daha tatmin edici bir hayat sürdürmektedir.