Kültürel Gecikme Nedir, Ne Demektir?
Kültürel gecikme kavramı Amerikalı toplumbilimci W. Ogburn tarafından ortaya atılmıştır. Ogburn, bir toplumsal sistemdeki maddi ve manevi kültürün karşılıklı ilişkisinde değişme sürecinde ortaya çıkan bir uyumsuzluk hâline dikkat çekmiştir.
Ona göre, maddi kültürde meydana gelen değişiklikler belli bir gecikme ile manevi kültür tarafından (hukuk, töre, gelenek, görenek, toplumsal zihniyet vs.) takip edilmekte ve arada bir boşluk doğmaktadır. Özellikle kültürün teknoloji boyutundaki değişiklikler, kültürel gecikmenin çarpıcı bir biçimde görülmesini sağlar.
Buna Türkiye'den, yakın tarihimizdeki özel televizyon kanallarının ortaya çıkışını ve radyo yayınlarının başlamasını örnek olarak verebiliriz. 1990 yılına kadar radyo-televizyon alanındaki yayıncılık tekeli yasal olarak devlete ait bir hak sayıldı. Buna karşılık yayıncılığa ilişkin teknolojik gelişmeler artık bir ülke topraklarını kullanmaksızın orada yaşayanlara yayınları iletebilmeye imkân tanıyordu. Nitekim bu teknolojik gelişmeyi kullanan bir iş adamı özel bir televizyon kanalı kurarak ülke dışından Türkçe olarak Türkiye'ye yayına başlamıştı.
Bu tür yayıncılığa ilişkin onu düzenleyecek herhangi bir yasa maddesi mevcut değildi. Çünkü yasal düzenlemeler yapılırken teknolojik gelişmeler öngörülemeyebilir. Böylelikle ortaya hukuki anlamda (Ogburn'un ifadesiyle kültürel boşluk) bir boşluk çıkmıştır. Şöyle ki başka ülkelerde yapılan Türkçe yayına müdahale etmek, o ülkelerin egemenlik haklarına ilişkin bir konudur.
Ancak ortada bu şekilde bir yayın yokmuş gibi de davranılamaz çünkü o tarihlerde ilgili kanal, ilk özel kanal olması dolayısıyla yoğun bir izleyici kitlesi çekmekte, tüketicilere yönelik reklamlar almakta ve önemli gelirler (vergisiz) elde etmekteydi.
İzleyen yıllarda başka televizyon kanalları da kurulmaya başlanmış, bu sırada Türkiye'nin her yerinde radyo istasyonları da açılmıştır. İşte bu gelişmeler karşısında teknolojik gelişmeyi kapsayacak şekilde yeniden bir yasal düzenlemeye gidilmiş ve nihayet 1994'de RTÜK yasası ile mevcut duruma hukuki bir çerçeve kazandırılmaya çalışılmıştır.
Kültürel gecikmenin bir başka örneği de insanların sınıflarını değiştirerek üst sosyal sınıflara yükselme hikâyelerinde görülebilir. Zaman zaman insanlar çeşitli nedenlerle sınıf değiştirirler.
Bu değişimle birlikte ne geçmişlerine benzeyen ne de girdikleri yeni sınıfla uyuşan farklı hayat tarzları geliştirirler ve ömürleri boyunca iki hayat tarzı arasında sıkışıp kalırlar. Şüphesiz bu insanlar değil ancak bunların çocukları içine girdikleri yeni sınıfı daha fazla benimseyecekler ve yine o sınıf tarafından da benimseneceklerdir.
Neredeyse bir kuşak hatta iki üç kuşak süren bu gibi durumların ortaya çıkardığı "boşluk" da kültürel gecikmedir.