Kültürün İşlevleri ve Toplumsal Bütünleşmeye Katkıları Nelerdir?

Kültür, toplumda yaşayan insanların bütün öğrendiklerini ve paylaştıklarını kapsayan bir kavramdır. Sosyal bilimlerin incelediği hemen her şey kültür tarafından biçimlendirilmiştir. Örneğin, dünyaya gelen bir çocuk, dilini, dinini, yiyip-içmesini, çevresini, sosyal yaşantısını, çocuk yetiştirmesini, görgü kurallarını, manevi değerlerini belirli bir kültür kalıbı içerisinde öğrenir.

Dolayısıyla toplumsal hayatta kültürün pek çok işlevinin olduğu açıktır. Eğitim ve sanattan dilin öğrenilmesine, toplumsal kurumların şekillenmesinden toplumsal bütünleşmenin sağlanmasına kadar kültür, toplumsal hayatın her fenomenini etkilemektedir.

Kültürün İşlevleri

Kültür, insanlar arası etkileşim sonucu doğup gelişen toplumsal bir üründür. Fakat aynı zamanda toplumsal yaşamın belli düzen ve anlamlı ilişkiler ağı içerisinde sürdürülebilmesinin de önemli ön koşullarından biridir. Bunun sağlanmasında dilin, eğitim, sanat ve toplumsal kurumlar gibi kültürün belli biçimlerinin özel rolü vardır.

İnsanlar hayatta, eğitim ve sanat yoluyla bazı değer, inanç, estetik beğeni ve sosyal ilişkileri öğrenerek bir toplumsal varlık hâline gelirler. İşte bunların tümü kültürü oluşturur. Kültür böylece, bize ne yapıp yapmayacağımızdan neyi yiyip, kime saygı göstereceğimize ve nelerin çirkin ya da güzel olduğuna ilişkin birçok şeyi öğretir.

Hatta bunları o kadar iyi benimser, içselleştiririz ki bunun dışında olan şeyleri doğru olarak kabul etmeyiz. Her toplumda mahremiyet sınırları, ayıp ve günah gibi değerlendirme biçimleri kültür tarafından belirlenir. Böylece kültürün koyduğu kurallar insanların hayatlarının bir parçası hâline gelir.

- Eğitim ve dilin yanı sıra kültürün en önemli taşıyıcı unsurlarından biri de sanattır. İnsanlar sanatsal etkinlikler aracılığıyla kültürün estetik yönünü kazanırlar.

Kültürle ilgili olarak vurgulanması gereken en önemli şeylerden biri de insanların iletişim biçimlerini yani kullandıkları dili ve sembolleri belli açılardan belirlemesidir; kültür dili belirler, dil de kültürün gelecek nesillere aktarılmasını sağlar.

Bir yandan ancak kültürün bize öğrettiği kadarıyla bazı gördüğümüz veya yaşadığımız olayları anlamlandırabilir, açıklayabiliriz. Dil gerçekliği anlamada insanlara rehberlik eden bir faktördür. Dilin kültürel yönünü oluşturan gramer ve kelime yapısı, insanların gerçeklik hakkındaki algılama biçimlerini tayin eder.

Gerçekliği algılama biçimindeki farklılıklar dilin kültürel kökeninden kaynaklanır. Dolayısıyla kültürler farklılaştıkça insanların gerçekliği algılama biçimleri de farklılaşır. Örneğin bir toplumda önem verilen şeyler (zaman, su, orman gibi) ne ise onu karşılayan kelime ve anlamların çeşitliliği de artar.

Diğer yandan dilin kültür üzerindeki etkisine gelince dil olmasaydı kuşakların birbirine aktardıkları birikimler ancak biyolojik devamlılığı sağlayan temel ihtiyaç becerileri düzeyinde kalacaktı.

Eğitim, sanat ve dil gibi olguları biçimlendirmesinin yanı sıra kültür, toplumu tarihsel sürekliliği içerisinde bir bütün olarak etkileyen toplumsal kurumlar oluşturabilme kapasitesine de sahiptir.

Toplumsal kurumlar kökeninde kültürün yer aldığı kalıplaşmış davranış biçimlerinden oluşur. Bu davranış kalıpları, örneğin siyasal, iktisadi ya da eğitim gibi birtakım kalıplaşmış kültürel pratikleri olan kurumlara dönüşürler. Toplumsal kurumlar aslında bir anlamda kültürel kurumlardır ve toplumsal ilişkilerin belli düzen içerisinde sürdürülmesini sağlarlar.

Kültür insanın ortaya çıkardığı maddi ve manevi bütün ürünleri kapsadığı için doğrudan toplumsal kurumlarla ilişkili bir kavramdır. Bu anlamda,insanların çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak için ortaya çıkmış olan kurumlar kültürün birer parçasıdır.

Kültürün ilişkili olduğu diğer bir kavram da toplumsal değişmedir. Kültür ile toplumsal değişme arasında karşılıklı bir ilişki söz konusudur.

İnsanlar etkinlikleriyle yani kültür üreten çalışmalarıyla toplumsal değişime yol açarken aynı şekilde toplumsal değişme de gelenek ve görenek gibi kökleşmiş kültür içeriklerini değişime zorlar.