Arthur Schopenhauer'in Ahlak Felsefesi Anlayışı
Schopenhauer sadece gerçekliği ve onunla olan ilişkimizi tasvir etmedi.
Ayrıca nasıl yaşamamız gerektiğiyle ilgili görüşlere de sahipti. Hepimizin tek bir enerjinin parçası olduğumuzu ve bireylerin sadece Tasarım olarak Dünya seviyesinde yaşadığını fark ettiğinizde, bunun yaptığınız şeyleri değiştirmesi gerekir.
Schopenhauer'e göre diğer insanlara zarar vermek, aslında bir bakıma kendine zarar vermek anlamına gelir. Tüm ahlakın temelidir bu. Eğer seni öldürürsem, hepimizi birleştiren yaşam gücünün bir parçasını yok etmiş olurum. Kişi bir başkasına zarar verdiğinde bu, bir yılanın dişlerini kendi etinin içine geçirdiğini bilmeden kendi kuyruğunu ısırmasına benzer.
Dolayısıyla Schopenhauer'in öğrettiği temel ahlak, merhamet ahlakıdır. Tam olarak anlaşıldığında, başka insanların benim dışımda olmadığını söyler bu. Size ne olduğu beni ilgilendirir; çünkü bir bakıma siz de hepimizin parçası olduğu İrade olarak Dünyanın bir parçasısınız.
Bu, Schopenhauer'in bilindik ahlaki konumudur. Gerçi kendisinin diğer insanlara karşı bizlere telkin ettiği gibi bir duyarlılığa sahip olup olmadığı şüphelidir. Bir keresinde, kapısının önünde gevezelik yapan yaşlı bir kadın onu o kadar sinirlendirmişti ki, kadını merdivenlerden aşağı itmişti.
Kadın yaralanınca mahkeme Schopenhauer'e kadına ömür boyu tazminat ödeme cezası vermişti. Yaşlı kadın birkaç yıl sonra öldüğü zaman Schopenhauer hiç de merhamet göstermedi ve ölüm kağıdının üzerine, dalga geçmek amacıyla Latince şu dizeyi yazdı: obit anus, obit onus (Yaşlı kadın gider, sorumluluk biter).
Arzu döngüsünü kabullenmenin daha sıra dışı bir yöntemi de vardır. Ona yakalanmamak için basitçe dünyaya tamamen yüz çevir ve bir çileci ol: Yoksul ve iffetli bir hayat sür.
Bu, ona göre varoluşla başa çıkmanın ideal yoludur. Pek çok Doğu dini de bunu salık verir. Gelgelelim Schopenhauer yaşlandıkça sosyal hayattan elini eteğini çekmiş olsa da hiçbir zaman çileci bir hayat sürmedi. Yaşamının büyük bölümünde çevresinde insanların olmasından zevk aldı, aşk ilişkileri yaşadı ve güzel yemekler yedi, öyle ki insanın içinden ona ikiyüzlü demek geçer.
Gerçekten de yazılarındaki kötümserlik damarı o kadar derindir ki, bazı okuyucular, eğer gerçekten samimi olmuş olsaydı, intihar etmesi gerekirdi diye düşünmüşlerdir.