Immanuel Kant'ın Bilgi Felsefesi
Kant, deneyci düşüncenin bilgiye ulaşma tarzında bir sorun olduğunu fark etmiştir.
Eğer, deneycilerin dediği gibi en nihayetinde tüm bildiğiniz ya da tüm biriktirdiğiniz belirli duyumsamalar ya da belirli izlenimlerse, o zaman mutlak ve evrensel bilgiye nasıl ulaşırsınız?
Bir başka deyişle, bilimsel bilginin olasılığını, daha doğrusu zihnin bilimsel doğruları kavramasını mümkün kılan sebep-sonuç ilişkilerini nasıl açıklayabilirsiniz? Kant, iki düşünce ekolü —rasyonalizm ve empirizm— arasındaki uçuruma köprü kuran bu soruya bir cevap bulmuştur.
Kant'ın kendi bilgi teorisi, insanların şeyleri "nasıl" bildikleri meselesini yeniden şekillendirmiştir. İnsanların dünyayı gözlemleyen pasif algılayıcılar olduğunu söylemek yerine, Kant inanmıştır ki insanlar dünyayı bilirken aktiftir.
Deneyci seleflerine katılarak şöyle der: "Bütün bilgilerimizin deneyimle başladığından hiçbir surette şüphe edilemez. Ancak bütün bilgilerimizin deneyimle başlaması demek, hepsinin deneyimden doğması demek değildir."
Deneycilerin nesnelerin pasif algılayıcılarda "duyumsamalar" (Locke) ya da "izlenimler" (Hume) oluşmasına sebebiyet verdiğini söyleyen dıştan içe yaklaşımının aksine, Kant —"sezginin formları" adını verdiği— uzam ve zaman kategorilerinin, insan zihni tarafından deneyimleri anlamlı kılmak için deneyimlerin üzerine yüklendiğini söylemiştir.
Kant buna büyük bir gururla "Kopernik Devrimi" adını vermiştir. Tıpkı Kopernik'in Güneş'in Dünya'nın etrafında döndüğü fikrini inkar etmesi gibi, Kant da zihnin deneyimden bilgiye nasıl ulaştığı problemini zihnin bilgi üretmek için deneyime ilkeler yüklediğini savunarak çözmüştür.
Kant'a göre, zihnin listeleyen, kodlayan ve dünyadan anlam çıkaran "kavram kategorileri" vardır. Zihin, zihin gözüyle filtrelenmemiş hiçbir şeyi deneyimleyemez. Öyleyse, gerçekliğin hakiki yapısını asla bilemezsiniz. Bu anlamda, Kant'ın iddiası aslında "algı gerçekliktir" anlayışıdır.
Kant der ki herhangi bir bilgiye sahip olabilmek için zihnin daha öte bir dizi organizasyon prensibinin olması gerekir. Bu prensiplere zihinde, anlama yetisinde rastlanır. Nasıl ki kurabiye belli bir içeriğin (hamurun) belli bir biçim verilerek (kurabiye şekillendirici aracılığıyla) meydana getirilen ürünüyse, bilgi de içeriğin (ne gördüğünüz) ve anlamanın ya da kavrayışın (sezgi formları olarak uzam ve zaman) birlikte çalışmasının bir ürünüdür.
Diğer bir ifadeyle, hem a priori (deneyim öncesi) hem de a posteriori (deneyim sonrası) elementler gerekli ve önemlidir. Duyumsama olmadan hiçbir nesne algılanabilir olmazdı. Anlama veya kavram olmadan hiçbir nesne anlaşılamazdı. Kant'ın "Saf Aklın Eleştirisi"nde belirttiği gibi, içerik olmadan düşünceler boştur, kavram olmadan algılar kördür... Kavrayış (zihin) hiçbir şeyi algılayamaz, duyular hiçbir şey düşünemez. Bilgi ancak bunların birleşik faaliyetinden doğar.
Kant bilginin sınırları konusunda kısa ve net ifadeler kullanır. Ona göre kişinin bileceği tek dünya deneyim dahilinde göreceği nesneler dünyasıdır. Dünyadaki nesnelerden kasıt, bize fenomenler ya da hadiseler olarak görünen şeylerden bahseder. Kişinin bilgisine erişemeyeceği şeylerse kendinde şeyler ya da numenler denen zihinden bağımsız şeylerdir.