Ricoldus de Monte Crucis, 1243 yılında Floransa’da doğan, 1287 yılında Papa’nın emriyle Doğu’daki Hristiyan kiliseleri ve İlhanlılar üzerinde misyonerlik faaliyetlerinde bulunmak üzere Ortadoğu’ya yolculuğa çıkan bir Dominikan keşişidir. 1289-1291 tarihlerinde gerçekleştirdiği seyahatini “Liber Peregrinationis” adı altında yazıya geçirmiştir. Bu içeriğimizde, Ricoldus de Monte Crucis’in, Müslümanlar hakkında yaptığı gözlemleri aktaracağız.
Ricoldus, “Müslümanların Faziletleri” başlıklı bölümün başında “Bu fasılda, Müslümanları övmekten ziyade Hristiyanları utandırmak amacıyla, kısaca Müslümanların bazı sihirli ve kusursuz faziletlerine, kerametlerine değineceğiz.” der ve devam eder: “Müslümanların ilimdeki titizlik ve heveslerini, ibadette mütedeyyinliklerini, yoksullara karşı merhametlerini, Allah’ın adına, peygamberlere, kutsal yerlere hürmetlerini, davranışlarındaki ciddiyet ve ağırbaşlılığı, yabancılara nezaket ve saygılarını, kendi içlerinde birlik ve sevgilerini ve daha birçok faziletlerini gören hangi insan hayrete düşüp etkilenmez?”
MÜSLÜMANLARDA İLİM
“Müslümanlarda ilim ve tahsil kısaca anlatmaya yetmeyecek kadar önemlidir. Diğer bütün ülkelerden ve illerden Bağdat’a tahsil görmeye, ilim öğrenmeye gelirler.”
MÜSLÜMANLARIN İBADETLERİ
“Müslümanların ibadetleri hususunda ne denebilir? Müslüman ibadetlerinde o kadar titiz ve sofudurlar ki dindar bir Hristiyan olarak bizzat tecrübe edip, gördüklerimden ve yaşadıklarımdan büyük bir şaşkınlığa düştüm.”
MÜSLÜMANLARDA SADAKA VE YOKSULLARA MERHAMET
“Yoksullara merhamette, sadaka vermede Müslümanlardan daha eli açık hiç kimseyi görmedik. (…) Ayrıca hayırsever kişiler ruhlarının mahpus kalmaması için, vasiyetlerinde sokaktaki köpeklerin Allah rızası için beslenmesi için para bırakırlar. Türkiye’de, İran’da ve Bağdat’ta sokaklarda çokça köpek görmek mümkündür. (…) Ayrıca nehirdeki kuşların beslenmesi için sadaka olarak bolca ekmek bırakırlar. (…) Bağdat şehrinde birçok meczup ve deli bulunur. Şehrin yakınlarında bu delilerin topluca bakımı, yedirilip içirilmesi, usta hekimler elinde tedavi görmeleri için güzel hastaneler yapmışlardır. Bütün masrafları şehir sakinlerince müşterek karşılanır.”
MÜSLÜMANLARIN TANRI’NIN ADINA HÜRMETLERİ
“Müslümanların, Tanrı’nın adına, peygambere, ermişlere ve kutsal yerlere gösterdikleri hürmet muazzamdır. Gerçekten de bunlara çok dikkat ederler ve başında Tanrı’nın adını anmadan önemli hiçbir şey yapmazlar, söylemezler ya da yazmalar. Birbirlerine gönderdikleri mektuplara daima Tanrı’nın adını yazıp, överek başlarlar. Bu yüzden hiçbir yazıyı yırtmamaya ve yere atmamaya dikkat ederler. (…) Kutsal yerlerini, mescitlerini daima temiz tutarlar. (…) Mescitlerinde otururlarken, kaba etlerinin mescitin zeminine temas etmemesine dikkat ederler ve topuklarının üzerine otururlar. Ailelerimizin bize uyuşmasınlar diye bacaklarımızı çapraz oturmayı öğrettikleri gibi, gençlerine çocukluktan itibaren böyle topuklarının üzerine oturmayı öğretip alıştırırlar ki ileride mescitte uzun süre otururken yorulmasınlar.”
MÜSLÜMANLARDA AĞIRBAŞLILIK
“Müslümanlar hareketlerinde o kadar ciddi ve ağırbaşlıdırlar ki, kimse başı, gözleri, boynu dik, göğsü ileride, kolları sallanarak yürüyen bir Müslüman göremez. Sokakta yürürken, küçük çocuklar bile olgun, dindar, mütevazı, ahlaklı biri edasıyla yürür. (…) Mescitlerde ve başka yerde şakalaşmazlar, birbirleriyle alay etmezler, başkasının arkasından kötü konuşmazlar ve çekiştirmezler.”
YABANCILARA NEZAKET VE SAYGI
“Müslümanlar yabancılara karşı ziyadesiyle nazik ve saygılıdırlar. Öyle ki misafirlerini sanki melekmiş gibi karşılarlar. Asilzade ve bilge kişilerin evlerine gittiğimizde, bizleri öyle bir sevinçle ve hevesle karşıladılar ki böyle bir misafirperverliği ancak kendi tarikatımızın evlerinde görebildik. Sonradan tarikatımızdan başka biraderlerimizi de seve seve misafir ettiklerini öğrendik. Bizden dostça ve kibarca Tanrı’dan, İsa’dan bahsetmemizi rica ediyorlardı. Ve bizim yanımızda İsa’dan bahsederken, onun Tanrı’nın oğlu değil, dürüst bir insan ve büyük bir peygamber olduğunu söylüyor, ancak adını daima çok büyük bir saygı ve hürmetle anıyorlar, ‘İsa’ya şükürler olsun’ ya da benzeri şekilde hitap ediyorlardı. (…) Müslümanların adetinde, bir yabancı ziyarete geldiğinde, misafire daima yemek ikram edilir.”
MÜSLÜMANLAR ARASINDA İTTİHAT VE SEVGİ
“Müslümanlar arasındaki ittihat ve karşılıklı sevgi öyle büyüktür ki, birbirlerini kardeş olarak görürler. Birbirleriyle, bilhassa da yabancılarla konuşurken ‘Ey, anamın oğlu!” diye hitap ederler. Birbirlerini öldürmez ve soymazlar. Bir Müslüman, diğer yabancı Müslüman ve barbar milletlerin topraklarından geçerken emin ve güvendedir. (…) Dininde katliam ve ölüm olanlara bir bakın, birbirlerini öldürmek istemiyorlar. Dinlerinde hayat olan, dinleri barış ve sevgiyi emreden Hristiyanlar ise acımasızca birbirlerini katlediyor. (…) Müslümanlar öldürmekten o kadar tiksinirler ki ne tavuk öldürebilirler ne pire.”
MÜSLÜMANLARIN MUCİZELERİ
“Müslümanların çoğu, kendilerinde kahinlik gücü olduğunu öne sürer. Bazıları gerçekten de gelecekten haber verirken, çoğunun söyledikleri safsatadan ibarettir. Bugün bile mucize yaratan kişiler yaşadığını söylerler. Fakat bahsini ettikleri mucizeler aslında delilik ve meczupluk alametidir. Havanın çok soğuk olduğu, birçok kişinin soğuktan donarak öldüğü ve kat kat giyinmek zorunda olduğu İran ve Türkiye’de bazı dervişler çırılçıplak soyunurlar, vücutlarına aşırı soğuğa karşı biraz yağ sürerler ve kendilerini soğuktan korkmamaya alıştırırlar.”
Daha fazlası: Ricoldus de Monte Crucis, Doğu Seyahatnamesi: Bir Dominikan Keşişin Anadolu ve Ortadoğu Yolculuğu (1289 – 1291), Çeviri: Ahmet Deniz Altunbaş, Kronik Kitap, 2018.