Hareket Etmeyen Hareket Ettirici: Tanrı
Aristoteles’in varlık anlayışında tüm varlıklar, formun edimselleşme derecesine göre aşağıdan yukarıya doğru sıralanırlar: En altta, formun pek az edimselleştiği maddeler, yani cansız varlıklar durur.
Onun hemen üstünde formun daha çok edimselleştiği, böylece ruhsallığın ilk biçimlerinin oluştuğu bitkiler ve hayvanlar âlemi, onun üstünde ise formun düşünme gibi daha yüksek yapılarda ileri düzeyde gerçekleştiği insan bireyleri durur. Bu varlık hiyerarşisinin en tepesinde ise kendisinde en ufak bir maddilik taşımayan Tanrı bulunmaktadır. Aristoteles Tanrı’nın varlık durumunu anlatırken onun “salt form”, “salt edimsellik” olduğunu söyler.
Yani Tanrı diğer varlıkların tersine, kendisini eksiksizleştirme, edimselleştirme, mükemmelleşme gereği duymaz. Çünkü zaten tümüyle eksiksizdir, tümüyle edimselleşmiş bir formdur. Onda en ufak bir gizillik bulunmamaktadır. Yukarıda Aristoteles’in hareketi ya da oluşu, formun gerçekleşmesi, edimselleşmesi, yani mükemmelleşmeye, tamamlanmaya doğru doğal bir eğilim olarak gördüğü belirtilmişti. Tanrı’da böyle bir harekete ve oluşa asla gerek yoktur çünkü o zaten tam, eksiksiz bir edimselleşmedir. Hiçbir gizillik ya da maddilik taşımayan salt formdur. Bu yüzden Tanrı aynı zamanda hareketsiz bir varlıktır.
Aristoteles’e göre Tanrı, hiçbir maddilik taşımayan ve bu yüzden harekete, zamana veya mekâna tabi olmayan salt form, salt edimselliktir. Tümüyle edimleşmiş yani tamamlanmış, mükemmel formdur. Bu özelliğiyle o, kendisine yönelmiş bir düşünmeden ibarettir ve diğer tüm şeylerin hareketlerinin nedeni olarak ilk hareket ettiricidir.
Öte yandan Aristoteles, salt maddeyi de tıpkı salt form gibi ezeli yani öncesiz, başlangıçsız olarak görmekte ve madde olan her yerde zorunlulukla hareketin de bulunacağını düşünmekteydi. Çünkü madde asla tamamlanmamıştır, eksiklidir, formunu yetkinleştirmeye eğilim duyar. Bu da onu daima hareket hâlinde kılar.
Eğer madde de form da ezeliyse ve bir arada bulunmaları durumu daima zorunlu olarak bir hareket doğuruyorsa ne madde ne de maddede gizil olarak bulunan form bir hareket nedeni olamazlar. Bu durumda kendisinde hareket bulunmayan bir hareket ettiriciye ihtiyaç olacaktır. Eğer hareket etmeyen bir hareket ettirici olmasaydı, hareket de asla olmayacaktı. Çünkü madde başlangıçsızdır ve hareketle daima bir aradadır. Oysa başlangıçsız hareket olmaz. O hâlde ilk hareket ettirici hareketsiz olmalıdır. Öte yandan, eğer ilk hareket ettirici hareketsizse onda bir maddilik de bulunamaz çünkü madde olan her yerde hareketin de zorunlu olarak bulunduğunu çünkü maddenin eksik olduğunu ve tamamlanmaya doğal bir eğilim duyduğunu ifade ettik. Bu durumda Tanrı, en ufak bir maddilik taşımayan, hareket ettirmeyen hareket ettirici, ilk hareket ettiricidir (proton kinein) (Zeller, 2008: 250-251).
Aristoteles’in varlık anlayışında form da salt madde de ezelidir yani Tanrı bunları n ikisinin de meydana getiricisi değildir. Ama zatında, formun mutlak biçimi olduğu için ve form da gerçekliğin, varlığın ta kendisi olduğu için Tanrı mutlak gerçeklik, mutlak varlıktır. Bu, eksiksiz bir forma, varlığa işaret eder. Bu özelliğiyle Tanrı, evrendeki diğer tüm varlıklar için nihai bir amaç gibidir. Çünkü tüm varlıklar özlerini, formlarını gerçekleştirme amacına yönelmişlerdir ve Tanrı, özün, formun mutlak biçimde gerçekleştiği, eksiksiz bir edimselleşme olarak nihai bir amaç olur.
Aristoteles Tanrı’nın varlık durumunu ifade ederken onu bazen “salt düşünce”, “salt akıl” ifadeleriyle de anar. Öyle bir düşüncedir ki düşüncesinin konusu kendisinden başkası değildir. Kendi kendisine yönelmiş yetkin bir düşünce olarak Tanrı, mutlak bir kutluluk, esenlik durumundadır çünkü var olması için kendisinden başka hiçbir şeye gereksinim duymaz, hiçbir eksiklik taşımaz.
Bu vasıflarıyla Tanrı, Aristoteles’in varlık anlayışını tamamlar. O, evrende hiçbir şeyi rastlantısal ya da boşuna yapmamıştır. Evrenin tüm unsurları ve bir bütün olarak kendisi, Tanrı tarafından saptanmış amacı ile uyum içinde açınmaktadır. Aristoteles bu durumu, “entelekheia” denen bir yasalılık hâline getirmiştir. Her nesne, her madde içsel olarak gizil bir form taşır ve amacı bu formu gerçekleştirmek, edimselleştirmektir (Sahakian, 1997: 70). Bu, evrenin her yanında işleyen Tanrısal bir yasalılıktır ve Aristoteles’in varlık anlayışını teleolojik (ereksel) bir görünüme kavuşturur.