Aristoteles'ten Sonra Yunan Felsefesinin Durumu
Aristoteles'in ölümünün hemen ardından felsefenin durumunu inceleyeceğiz.
Aristoteles ile beraber başlayan ve ondan sonra da devam eden bilimlerin bir uzmanlık dalı biçimindeki gelişmesine paralel olarak, bu dönemde felsefe, günümüzdeki felsefeden anladığımız gerçek anlama sahiptir. Bu felsefe üç ana disiplinden oluşuyordu: Mantık, fizik (metafizik), ahlak.
"Mantık" felsefi düşüncenin izlemesi gereken doğru yolu gösteren bir disiplin, felsefeye bir giriş, bir başlangıç olarak algılanıyordu. Fizik (o zaman henüz metafizik kavramı yoktu) ise doğayı bütüncül olarak kavrayan ve doğa içinde etkili olan güçleri irdeleyen disiplin olarak düşünülmüştür.
Bunun içindir ki Tanrıların var olup olmadığı konusu da fiziğin konusu içinde sayılıyordu. Ahlak ise, insan ile evren ilişkilerini araştıran bir felsefe dalı olarak algılanıyordu. Ahlak, "İnsanın evrendeki konumu nedir? İnsan yaşamının anlamı nedir? İnsan dünyaya hangi görevleri yapmak için gelmiştir?" gibi sorulara yanıt arayacaktır. Ahlak, o zamanki bir deyişle "en yüksek iyi"yi kendisine konu yapacak, yani; "En yüksek iyi nasıl elde edilir?" sorusunun yanıtını arayacak ve yavaş yavaş gelişerek, felsefenin temel disiplini olacaktır.
İnsanın yaşam karşısında ne gibi bir tutum alması gerektiği, ne gibi görevleri olduğu konularını bilmek için felsefe ile uğraşılır olmuştur. Böylelikle ahlak, felsefenin "amacı" konumuna gelmiş, felsefe ahlak ile olgunluğu yakalayabilmiştir. Fizik ise, felsefenin ana disiplini durumuna gelen ahlaka, yalnızca temel olma görevini üstlenmiştir.
Çünkü, insanın evren karşısında nasıl bir tutum içinde olacağını bilmek için, öncelikle evrenin yapısını bilmek gerekir. Mantık ise, evreni bilmek için, ne gibi bir yolun izlenmesi gerektiğini gösterecektir. Ancak, asıl amacını ahlakta bulan felsefe, zamanla, yavaş yavaş bir "din görüşü" durumuna dönüşmüştür.
Çünkü eski Yunan dini, Tanrıları, mitologyası ve gelenekleri ile artık aydınları tatmin etmiyordu. İşte o dönemin kültürlü insanları için gelenek ve dinin "boş bıraktığı" yeri felsefe doldurmuştur. Bu gelişme, felsefenin birbirine karşıt birtakım okullara ayrılmasına neden olmuştur.
Bu dönemin felsefesinin karakteristik yanı: Kafaları uğraştıran ahlak konularına özellikle "ölüm" konusu eklenmiştir. Eski Yunanlılar ölümü çok doğal bir olay olarak algılar. Ancak bu sözünü ettiğimiz dönemde ölüm artık doğal bir olay olmaktan çıkmış, bir "sorun" olmaya başlamıştır. Bu nedenle; "Yaşam karşısında nasıl bir tutum almalıyız?" sorusu yanında bir de "Ölüm karşısında nasıl bir tutum almalıyız?" sorusu ortaya atılmıştır.
Böylece zorunlu olarak, ölümü de içinde taşıyan hayat karşısında "en uygun tutumun ne olacağı", bu dönem felsefe okullarını ilgilendiren başlıca konulardan biri olmuştur.