Doğruluğun Ölçütü Olarak Açıklık ve Seçiklik
Descartes’a göre bir önermenin zihin için sadece açık olması onun doğruluğu için yeterli değildir; aynı zamanda seçik olması da gerekmektedir. Şu halde bir kavramı n ya da fikrin açık olması ne demektir? Bu fikrin zihnimize doğrudan verilmesi, bir başka deyişle onun farkında yani bilincinde olmamız, bu fikrin bizim için açık olduğunu gösterir.
Ama doğruluk için bu fikrin aynı zamanda seçik olması gerekmektedir. Bir fikrin seçik olması için onu zihnimizdeki öteki idelerden ayırt edebilmemiz, yani sınırını çizebilmemiz gerekir.
Descartes’e göre açıklık bir kavramın zihnimize doğrudan verilmesi, yani onun farkında, bilincinde olmamızdır. Seçiklik ise kavramı zihnimizdeki diğer idelerden ayırt edebilmemiz, sınırını çizebilmemizdir.
Bir başka deyişle söz konusu ide ne anlama geldiği bakımından kesin ve net olmalıdır; belirsiz ya da bulanık olmamalıdır. Descartes, düşünen benimizin bedenimizden kesin bir biçimde ayrı olduğunu dolayısıyla “düşünen ben” idesinin seçik bir ide olduğunu öne sürer. Seçiklik açıklığı içerir. Böylece seçik bir fikir kesinlikle doğru olmuş olur. Descartes, bu konuyu bir de duyularımızla ilişkili olarak açıklamaya yönelmiştir.
Örneğin güneş ışığı altında gördüğümüz bir şey bize ne olduğu bakımından açık bir bilgisini vermiş olur. Ancak henüz bu yeterli değildir; gördüğümüz şeyi tüm yönleriyle kavrama olanağı bulabilirsek, bir başka deyişle onun uzmanca bir bilgisine sahip olabilirsek, işte o zaman bu şeyin seçik bir bilgisini elde etmiş oluruz. Yani ele aldığımız konunun tüm kurucu öğelerini ayırt edebilmemiz gerekir.
Descartes, bu konuda şu örneği verir: dişimizin ağrıdığını bilmek bizim için açık bir bilgi ifade eder ama bir dişçinin bu konudaki tanısı seçik bir bilgi düzeyini dile getirir. Çünkü o hangi dişin ağrıdığını ve ne durumda olduğunu açık ve net bir biçimde bilir.
Burada önemli olan nokta şudur: eğer bir konuda sadece açık bir fikrimiz var ise henüz o konunun tam doğru bir bilgisine ulaşamamışız demektir. Bu durumda araştırmaya devam etmemiz, olgunun tüm kurucu öğelerini tanımamız ya da gün ışığına çıkarmamız gerekir. Ancak o zaman o konuda doğru bir bilgiye sahip olduğumuz söylenebilir. Görüldüğü gibi bir ide bakımından sadece açık olmak seçikliği, dolayısıyla doğruluğu içermez.
Doğruluk için açıklığın mutlaka seçiklikle tamamlanmış olması gerekmektedir. Bu açık- seçiklik sezgisel olarak kavranabildiği için Descartes’in ideali felsefede öncelikle intuitif-sezgisel doğruluklara ulaşabilmektir. Daha sonra bu sezgisel doğruluklardan tümdengelimsel olarak öteki doğru sonuçlara ulaşmak kolaylaşacaktır. Bu sezgisel doğruluklara nasıl ulaşabiliriz? Bunlar hemen el altında bulunsaydı, zaten şu anda hiçbir sorun olmazdı, tıpkı matematikte olduğu gibi ussal- tümdengelimsel çıkarımlara bunlara kolayca geçilmiş olurdu.
Burada önemli olan, felsefe alanında da açık ve seçikliği konusunda hiçbir kuşkuya yol açmayan tıpkı matematikteki gibi sezgisel doğruluklara ulaşabilmektir. Ne var ki felsefe alanında hiçbir kuşkuya yol açmayan doğruluklara ulaşabilmek matematikteki kadar kolay görünmemektedir. Yani bu alanda soyut olarak sezgi ve tümdengelim yöntemlerinin kabul edilmiş olması başlangıç olarak yeterli olmamaktadır.
O nedenle yöntem üzerinde biraz daha kafa patlatmak gerekmektedir: Descartes’ın Yöntem Üzerine Konuşma da belirttiği gibi her şey felsefede kuşkuya açık görünüyor. Şu halde süreç zor da olsa, hiç kuşkuya yer vermeyen bir doğruluk ya da doğrulukları aramak zorundayız. Bu nedenle izleyeceğimiz yol için birtakım kurallar koymak uygun olacaktır. |