Köktenci Düalizmde Zihin-Beden Etkileşimi
Bu iki uzlaşmaz töz nasıl bir araya gelmişler ya da birbirleriyle nasıl etkileşmiştir? Descartes’a göre teolojik yanıt, Tanrının öyle yaratmış olmasıydı. Bu nedenle Descartes ve öteki teorisyenler bu noktayı çok fazla sorgulamadılar.
Ancak bu iki uzlaşmaz tözün olgusal olarak insan varlığında birlikte bulunmaları ve üstelik tam bir işbirliği içinde etkinlikte bulunmaları inandırıcı bir açıklamayı gerektirmekteydi. Descartes’ın açıklaması, “karşılıklı-etkileşimcilik (interactionism) adını taşımaktadır. Bunun anlamı şudur: zihin ister, beden yapar; bedenin bir gereksinimini de, zihin karşılama yoluna gider. Descartes, olgusal alanda zihin ve bedenin uyumlu bir biçimde iş gördüklerini gözlemlediği için ister istemez bu tür bir açıklama yoluna sürüklenmiştir.
Ancak uzlaşmaz yapılı iki töz yaklaşımı Descartes’i bu konuda gerçekten sıkıştırmıştır: Bir yandan, bilgide açıklık ve seçiklik ölçütünü uygulaması onu ruh ve beden arasındaki ayrımın gerçek olduğunu vurgulamaya götürürken, öte yandan ruhu bedene tümüyle dışsal ve yabancı bir etken olarak görmekten de kaçınır.
Oysa Arnauld, Descartes’in koyutladığı bu tarz düalist töz yaklaşımından şöyle bir sonuç çıkarmaktadır: Başlangıçta Descartes’ın kendi varlığını salt bir düşünen ben (cogito) olarak tanıtladığı dikkate alınırsa, bir başka deyişle kendimizi açık seçik olarak salt düşünen bir varlık olarak algıladığımız sürece, bundan çıkan sonuç, cisimsel hiçbir şey insanın özüne ait değildir ve insan bu yüzden bütünüyle tindir, bedeni ise salt tinin taşıyıcısı durumdadır. Oysa Descartes bu durumu kabul etmez.
Meditasyonlar isimli eserinde yer alan altıncı meditasyonda ‘kendi’nin bedende gemideki bir kılavuz gibi yer almadığını belirtmişti. Çünkü tanrı aldatıcı olmadığına göre, “eğer doğa bana acıdan etkilenen ve açlık ve susuzluk duyan bir bedenim olduğunu öğretiyorsa, tüm bunlarda bir gerçeklik olduğundan kuşku duyamam.
Ama “Doğa ayrıca bu acı, açlık, susuzluk vb. duyumları ile bana öğretir ki yalnızca bedenimde bir kılavuzun bir teknede bulunduğu gibi bulunmakla kalmam, ama onunla sıkı sıkıya birleşmişimdir ve deyim yerindeyse öylesine iç içe geçmişimdir ki onunla bir bütün oluşturuyor gibi görünürüm.
Çünkü eğer durum bu olmasaydı, bedenim incindiği zaman, ben, ki yalnızca düşünen bir varlığımdır, acı duymamalı ve bu yarayı yalnızca anlak ile algılamalıyımdır, tıpkı gemicinin teknesinde bir şey bozulunca bunu görerek algılaması gibi” (akt. Copleston, 1996: 123). Descartes, giderek ruhun bütün bedene katıldığını öne sürer. Ve bu noktada karşılıklı etkileşimden söz eder. Çünkü empirik veriler de göstermektedir ki ruh beden tarafından, beden de ruh tarafından etkilenmektedir, bu durumda bunlar bir anlamda bir birlik oluşturmaktadırlar. Bu nedenle bu etkileşimin bedenin neresinde ve nasıl gerçekleştiğinin tam olarak gösterilmesi gerekmektedir.
Ruh bir anlamda bütün bedene katılmış olsa da yapısı bakımından birdir ve bölünmezdir; Descartes, ruhun, işlevlerini belli bir organda ötekilerde olduğundan çok daha belirgin olarak gerçekleştirdiğini, bu organın da beyin olduğunu ifade eder. Yine beynin bütününde değil, pineal glans adı verilen çok küçük ve sayıca bir tek olan bir bezde ruhun beden üzerindeki işlevlerini yerine getirdiğini, bedenden gelen etkileri de bu noktadan aldığını dile getirir.
Bu bez beynin ortasında yerleşmiştir, sayıca tekdir ve yine sayıca tek olan ve bölünmeyen ruhun bir tek buradan bedenle etkileşmesi olanaklı olur. Bu bez aracılığıyla, ruhun beze ilettiği etkiler sinirler içinde yer alan canlılık özsularını devindirir ve bu devinim ilgili dokulara ya da organlara taşınır; aynı şekilde bedenden gelen etkileri taşıyan canlılık özsuları bu beze ulaştığında bez etkilenir ve bu etkiyi ruha aktarır.
Bu şekilde karşılıklı etkileşim gerçekleşmiş olur. Ne var ki karşılıklı etkileşim noktasının yerinin saptanması, etkileşimin ne tarzda gerçekleştiğinin söylenmesi, maddesel olmayan bir ruh ve maddesel olan bir beden arasındaki ilişkinin doyurucu olarak açıklandığı anlamına gelip gelmediği açısından sürekli soru konusu yapılmıştır. Gerçekte Descartes’ın bu açıklaması, uzlaşmaz düalist töz anlayışı bakımından tutarlı bulunmamıştır: Yapıları bakımından birbirini dışlayan iki töz nasıl olur da birbirleriyle ilişki içine girebilir?
Descartes, bu konuda kendisine yöneltilen tüm eleştirilere karşı n, karşılıklı-etkileşim tezinden geri adım atmamıştır. Bu sorunu onu izleyen Kartezyen düşünürler kendilerince çözmeye çalışmışlardır. Ama onların açıklamaları da pek çok insana doyurucu gelmemiştir. |