Anaksagoras'ın Nous ve Spermata Anlayışı
Anaksagoras’a göre evrendeki her şey sonsuz sayıdaki küçük tohumcuktan, yani Yunanca ifadesiyle spermatadan oluşur. Değişme denen şey bu sonsuz sayıdaki spermatanın bir araya gelmesi ve ayrışmasıdır.
Evrendeki tüm görünür şeyler de belirli sayıda spermatanın bir biçimde birleşmesinden oluşur. Tek bir spermata kendi başına ele alındığında saf ve yalın bir yapıda olsa da doğada hiçbir şey yalın hâlde bulunmaz çünkü bu yalın spermatalar doğada daima belli ölçülerde bir araya gelirler.
Birçok parçadan meydana gelen her yapı dağılıp gitmeye mahkumdur çünkü parçalar bir araya geldikleri yolla yeniden dağılıp eski hâllerine dönebilirler. Oysa spermataların her biri yalın yapıda oldukları için onlar hiçbir zaman yok olup gitmez. Demek ki spermatalar sayıca sonsuz olmalarının yanı sıra aynı zamanda yapıca da ölümsüzdürler.
Daima olmuşlardır ve daima olmaya devam edeceklerdir. Böylece onlar ezelî ve ebedîdirler fakat bir araya gelerek oluşturdukları şeyler elbette dağılıp gidebilir. Bu bakımdan doğada bulunan hiçbir şey ölümsüz değildir. Sadece onların temel ögeleri olan spermataların her biri tek tek ölümsüzdür. Doğal nesnelerin hepsi katışık ve bireşik yapıdadırlar. Fakat bunun tek bir istisnası vardır.
Evrende nous denen bir yapı bulunmaktadır ki işte bu yapı da tıpkı spermatalar gibi katışıksız ve yalındır. Bu özelliği nedeniyle de o hiçbir zaman yok olup gitmez. O hâlde evrenin sonsuz sayıda spermata ve noustan ibaret olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Anaksagoras’a göre evrendeki her şey sonsuz sayıdaki spermatanın birleşme ve ayrışmalarından oluşur. Spermatalar tüm bileşik yapıları meydana getirseler de kendileri bileşik değildirler ve bu yüzden yok olmazlar.
Anaksagoras’ın bu tablo ile yapmaya çalıştığı şey görünüş ile gerçeklik arasında yapılan ayrımı aşmaya çalışmaktır. Çünkü görünür evreni oluşturan unsurlar aynı zamanda Parmenides’in varlığı gibi ölümsüz, ezelî ve ebedî bir yapıdadırlar. Bu durumda değişip duran görünür şeyler, değişmeksizin kalan bir gerçeklik tarafından oluşturulmakta, bu gerçeklik bir bakıma değişip duran görünüşün temeli olmaktadır.
Evrendeki tüm değişim de bu temel unsurların, yani tohumların bir araya gelip ayrılmasından oluşmaktadır. Fakat bu hareketin kaynağı, temel devindiricisi nedir? Kuşkusuz bu noustan başkası değildir. Nous evrendeki tüm bu spermataların değişimlerini, birleşme ve ayrışmalarını düzenler, devindirir.
Nousun neyden meydana geldiği sıklıkla sorulmuştur. Muhtemelen Anaksagoras spermataların yanı sıra çok saf, çok daha duru ve incelikli tohumlar öngörmüştü ve nousun böyle tohumlardan oluştuğunu düşünmekteydi. Anaksagoras’ın bir hareket ilkesi olarak gördüğü nousun, Antik Yunan düşüncesinde irade ve akıl gücünü temsil ettiği açıktır.
Anaksagoras’ın nousa bir tür tanrısallık atfettiği de büyük ölçüde açık görünmektedir ve burada kendisinden önceki bazı düşünürlerin izinden gittiği anlaşılmaktadır. Mesela ondan önce Herakleitos evrende bir amaç ve düzen olduğunu savunmuş ve bu düzeni güdenin de logos olduğunu söylemişti.
Ksenophanes de Tanrı’nın her şeyi hareket ettirdiğini, bunu da akıl gücüyle yaptığını söyleyerek bir anlamda Anaksagoras’ı öncelemiştir. Demek ki Nous; 1. Hareket ettirici bir güçtür, 2. Aynı zamanda belirli yerlerde evreni planlar.
Nous, spermatalar gibi yalın bir yapı olarak hem ölümsüzdür hem evrendeki değişimi yönlendirir hem de evrende amaçlı bir tasarım uygular.
Anaksagoras’ın Nous’a hem hareket ettirici hem de planlayıcı bir güç atfetmiş olması onu ilk teleolojik (gayeci) düşünürlerden biri yapmıştır. Yani evrenin bir gayesi vardır çünkü onu amaç güdebilen bir akıl bilinçli biçimde planlamış ve bu plana göre de devindirmiştir. O hâlde insanın amacı bu gayeyi anlamaktır.
"Yunanlılar doğuş ve yok oluştan söz ederken doğru olmayan bir dil kullanmaktadırlar; çünkü hiçbir şey doğmaz ve yok olmaz. Sadece var olan şeylerin karışması ve ayrılması vardır. O halde onlar doğmayı karışma, yok olmayı ise ayrılma olarak adlandırsalar iyi ederler."
"Her şeyde her şeyden bir parça vardır."
"Bütün şeyler belli ölçüde her şeyde bulunurlar."
"Küçük olan şeyler içinde bir en son küçüklük derecesi yoktur, tersine daima bir daha küçük vardır. Var olanın bölme yoluyla varlıktan kesilmesi imkânsızdır. Aynı şekilde her zaman, büyük olandan daha büyük olan bir şey vardır ve o nicelik bakımından küçük olana eşittir. Her şey aynı zamanda hem küçüktür hem büyük."