Dolarla olan mücadelemizi artık detaylarıyla anlatmaya gerek yok. Her şey ortada. Lakin asıl soru halen yanıtsız: İlk adımından son adımına dek, bu krizi aşabilmek ve sağlam bir ekonomiye adım adım ulaşabilmek için ne yapmalıyız?

Türkiye'nin en saygın iktisatçılarından Prof. Dr. Güven Sak Dünya Gazetesi'ndeki köşesinde tam anlamıyla 'çocuğa anlatır gibi' anlatıyor.
Uzmanından kısa bir iktisat dersine hazır mısınız? O halde buyrun.

Gündelik ekonomik sorunlara yer yer esprili ve olumlu eleştiriler getiren hocamız geçtiğimiz günlerde "Şimdi bundan sonra ne yapmak gerekir?" sorusunu sordu.


Soruya verdiği yanıttan hemen önce hocamızı kısaca tanıtalım.
Hem yurt içi hem de yurt dışında akademik başarılara imza atan, vaktiyle TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi'nde rektörlük de yapan Sak şimdilerde Türk ekonomisi üzerine ciddi çalışmaların gerçekleştirildiği TEPAV(Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı)'ın direktörlüğünü üstleniyor.

Gelelim hocanın ne yapmalıyız sorusuna verdiği yakın tarihten örnekleri de içeren doyurucu yanıtlara.


"Önce durum tespiti ile başlayayım: Şimdi neredeyiz? Tespiti yapmak çok zor değil aslında. İktisat literatüründe, gelişmekte olan ülkelerde döviz krizleri üzerine geniş bir bölüm bulunuyor."

Hadise, bizim başımıza ilk kez gelmiyor. Daha önce, 2001 yılında da benzer bir sürecin içinden geçmiştik. Bu tür hadiselerde, esas ile çalkantıyı alevlendiren tetikleyici mekanizmayı birbirine karıştırmamak gerekiyor öncelikle. Tedavi üzerine odaklanırken, esası gözden kaçırmamakta fayda var.

"2001 krizinde hadisenin esası, kamu borç stokunun büyüklüğünün en sonunda banka bilançolarını delmesiydi. "


Banka bilançolarında hem yabancı para cinsinden açık pozisyon vardı hem de uzun vadeli varlıkları kısa vadeli araçlarla fonluyorlardı. Onun için sonraki hasar kaldırma ve onarım faaliyetleri esas olarak bankacılık reformu adı altında yapılmıştı. Esas mesele oradaydı.
Bu kez özel sektörün borçlarından kaynaklanan bir birikim söz konusu.Ben mıntıka temizliği ve onarım faaliyetlerinin merkezinde bu kez özel sektör borçlarının olması gerektiği kanaatindeyim doğrusu.

"Ana meseleler ortada. Bir nevi Anadolu Yaklaşımı ile özel sektör borçları yeniden yapılandırılmadan olmaz."


Özellikle “Yap İşlet Devret (YİD)” projelerinden kaynaklanan özel sektör borçları ve kamunun bu alandaki yükümlülükleri gözden geçirilmeden hiç olmaz. Esasa geldiğimizde bu konuya daha ayrıntılı bakmak gerekecek. Şu anda, “Borç yiyen kesesinden yer.” atasözünü bir kez daha uygulamalı olarak öğreniyoruz.

Geçtiğimiz birkaç haftada deyim yerindeyse ortada olan orman yangınının ilerlemesi önlenebildi. Fakat sadece ileride olacakları biraz olsun sınırlandırmaya yeterli.


Şimdi makro ve finansal istikrarı sağlamaya yönelik yaklaşımı, işin bir nevi esasını masaya getirmek gerekiyor. Yöneticilerimizin ehem ile mühimi birbirinden ayırabildiklerini ortaya koymak, finansal istikrarı temin edecek kredibilite ve güveni sağlamak için önem taşıyor.
Ama bir yandan da artık bir dizi tercih yapmaya başlamak gerekiyor doğrusu. İşin artık zor kısmına başlayacağız.

"Nedir işin esası? Doğrusu ben bu noktada üç konunun önemli olduğunu düşünüyorum."


Birincisi, maliye politikasının odaklanacağı konuyu doğru saptamak. İşin esasını gözden kaçırmadığımızı ortaya koymak. Tamam, kemer sıkacağız. Kamu harcamalarını azaltmak için bir harcamaları gelire dayalı bir kurala bağlayacağız. Kamu tasarruflarını artıracağız.
Peki, ama bunu nasıl yapacağız?

"Petrol fiyatlarından kaynaklanan vergi kaybını telafi etmeye başladık. Şimdi kamu gelirlerini nasıl artıracağız?"

Dolara endeksli yükümlülükler yaratan (YİD) Yap İşlet Devret sözleşmelerini yeniden pazarlığa açacak mıyız? YİD sözleşmeleri iki açıdan önemli. Hem özel sektör borçlarının bir bölümü buradan kaynaklanıyor hem de buradaki geri ödemeler, devletin dolara endeksli alım taahhütlerine bağlı.
Nedir? Kamu harcamalarını hesapsız artırıyor liranın değer kaybı ile birlikte. Yapılabilecek bir sürü iş, geniş bir hareket alanı var. En çok istihdam dostu olanını bulacağız. Bir an önce.

"İkincisi, özel sektör borçlarının hem yerli hem de yabancı bankalarla nasıl yeniden yapılandırılacağına ilişkin çerçeveyi ortaya koymaya başlamak."


Burada ülkenin üretim ve istihdam kapasitesini korumak için alınacak tedbirlere odaklanmak gerekiyor. Burada da bir tercih
gerekecek. Öncelik kimin?

"Öncelik elbette ihracatı artırabilecek, ticareti güçlendirebilecek olanın."


Ülkenin sanayi kapasitesini nasıl yeniden yüzdüreceğimiz önemli bir mesele. Sürdürülebilir bir Anadolu Yaklaşımı, son derece önem taşıyor. Zaten gündemde de ayrıca.

"Üçüncüsü, sağlıklı ve sürdürülebilir bir yeniden yapılandırma için gereken kaynağın, bankacılık sistemine inanılır ve güvenilir bir biçimde nasıl temin edileceğini açıklıkla anlatmak."


Açıktır ki ancak taze kaynakla yapılan bir yeniden yapılandırma, sürdürülebilir sonuçlar türetir ve herkesin bilançosunu güçlendirir. Ortada kaynak olmadan, kuralları gevşeterek attığınız adımlar ilk anda ateşi düşürebilir ama sürdürülebilir bir güçlenmeyi sağlamaz.
Bu alanda Avrupa Birliği, Amerika’dan boşalan rolü nasıl üstlenebilir? Üstlenebilir mi? Üzerinde düşünülebilecek bir dizi parametre var.

"Doğrusu ben her üç alanda da somut ve yapıcı politika parametrelerinin ortaya konulabileceği kanaatindeyim. "


Diğer konuları unutmuş değilim. Dil ağrıyan dişe gider. Şimdi öncelik ortadaki sükûnetin sürdürülebilirliğini artırmak. Döviz piyasasında sükûnet olmadan, sistemin üzerindeki borç yükü hafifletilmeden ihracat da artmaz ticaret de.

Güven Sak'ın ekonomiyi sıkıştığı alandan kurtarmak için ortaya attığı bu önerileri reçetesi böyle :)