Kaba Özdekçilik Nedir?

İnsan bilincini özdeğe indirgeyen özdekçilik.

Kaba materyalizm ve vülger maddecilik deyimleriyle de dile getirilmektedir. 19. yüzyılda Alman idealist felsefesine karşı olgucu bir nitelikte oluşmuştur. Doğabilimlerindeki kendiliğinde özdekçilik temeli üstünde geliştirilmiştir. Başlıca temsilcileri İsviçreli düşünür Carl Vogt (1817-1895), Fransız doktoru ve düşünürü Pierre Cabanis (1757-1808) Alman fizyoloji bilgini ve düşünürü Jacob Moleschott (1822-1893) ve Büchner’dir.

Yanlış ve zararlı bir özdekçilik anlayışıdır. Yanlışlığı bilinci özdeğe, tüm ruhsal süreçleri fizyolojik süreçlere indirgemesindedir. Zararıysa idealizmin saldırılarına pek çok açık ve güçsüz kapılar bırakmasındadır. Üstelik de felsefeyi yadsır ve felsefesel sorunların doğabilimsel araştırmalarla çözümlenebileceğini ilerisürer. İnsan bilincinin toplumsal bir ürün olduğunun farkında değildir. düşünce ve duyguların, fizyolojik süreçlerle belirlendiğini savunur.

Evrenin özdeksel bütünlüğünü sezmek gibi büyük bir başarıya ulaştığı halde bu vargısını, eytişimden yoksun bulunduğu için zorunlu olarak idealizme düşmesinden ötürü, aşırılığa vardırmış ve üst olanı alt olana indirgemiştir. Kaba özdekçilik anlayışı idealizme karşı çıktığı halde, idealist yapıdadır. Ve metafizik düşünmenin tekyanlılık yanılgısını taşır. Ruhsal faaliyeti bütünüyle yadsır ve bunun sonucu olarak insan bilincini de özdek sayar.

Örneğin Karl Vogt, ‘’tükürük bezleri nasıl tükürük ve ya da karaciğer nasıl safra salarsa beyin de öylece düşünce salar’’, Moleschott ‘’düşünce, beyinden çıkan fosfordur’’ derler. Ludwig Büchner ve Erns Haeckel gibi mekanik anlayışlı özdekçiler de zorunlu olarak bu kaba özdekçiliğe düşmüşlerdir, örneğin Haeckel ‘’ruh, plazmadır’’ der. Bu bilimdışı kaba özdekçiliğin başlıca eksiklik ve yanılgıları şunlardır:

Bu özdekçilikte mekanik yan ağır basıyor, kimya ve biyolojideki son gelişmeleri hesaba katmıyordu.

Ne tarihsel, ne de eytişimseldi, antidiyalektik anlamda metafizikti ve gelişme anlayışına tutarlı ve kapsamlı bir biçimde bağlı değildi.

İnsanın özünü somut ve tarihsel olarak, tüm toplumsal ilişkilerin ürünü olarak değil de soyut olarak görüyor ve bu yüzden dünyayı sadece yorumluyordu, oysa bu bir değiştirme sorunuydu, eş deyişle devrimci pratik eylemin önemini kavramamıştı.

Ünlü bir diyalektikçi de şöyle der: ‘’düşüncenin özdeksel olduğunu söylemek, materyalizm ile idealizmi birbirine karıştırmaya doğru yanlış bir adım atmaktır’’. Gerçekten de düşünce özdekten başka bir şey değilse özdek de düşünceden başka bir şey değil demektir, eş deyişle aralarında hiçbir fark yoktur.

Oysa bunlar farklı, hem de çok farklı şeylerdir. Bilinç özdeksel bir gelişmenin ürünüdür ama özdek değildir. Özdekle bilinç, nasıl birbirlerinden ayrıştırılamazlarsa öylece de birbirleriyle aynılaştırılamazlar.