Dua, kelime anlamı olarak sığınmak, iltica etmek ve yalvarmak anlamına geliyor. Daha bilindik tarifi ile dua, her şeye gücü yeten ve zenginliği sonsuz olan birine yalvarma anlamını taşıyor.
Dua sadece inançlı inanların hayatında yer alan bir kavram gibi görünse de aslında inançlı-inançsız herkesin hayatında var. Herhangi bir inanç sistemi ile alakası olmayan kişiler bile zor durumda kaldıklarında kendisinden daha büyük bir güce sığınabiliyor. O güçten yardım isteyebiliyor. O kişi belki bu gücü Allah, Tanrı, Buda olarak nitelendirmiyor ama yine de bir üstün gücün içinde bulunduğu sıkıntıdan kendisini kurtarmasını arzu ediyor. Acaba neden insanlar özellikle zorda kaldıkları durumlarda bir güce sığınmak istiyorlar? Ve nasıl bir istektir ki bu, inançlı-inançsız herkeste bulunuyor? Bu sorunun cevabını insanın yaratılışında arayabiliriz.
İnsan dünyaya geldiğinde çok güçsüzdür ve birçok şeye ihtiyaç duymaktadır. Anne insanın ilk sığınağıdır. Yeni geldiği dünyanın karmaşası karşısında insan annesine sığınır. Anne hem koruyucu hem de besleyicidir. İnsanın ihtiyaçlarını karşıladığı gibi onu hastalıklara, kazalara karşı korumaktadır.
Zaman geçtikçe insan büyür. Büyüdükçe annenin rolü azalır ve bir süre sonra da anne hayatımızdan çekilir. İnsanoğlu büyüyüp güçlenmiştir ama problemler, sorunlar da o oranda artmış; ihtiyaçlar ise çoğalmıştır. Küçükken sadece sevgiye ve anne sütüne ihtiyaç duyan insanın ihtiyaç listesi artık kabarmıştır. Afetler, hastalıklar, kazalar insanın etrafını sarmıştır. Ve insan bu ihtiyaçlar ve zorluklar karşısında tek başına mücadele etmek zorundadır. Üstelik annesi ve babası yanıbaşında değildir. İşte bu zorluklar ve ihtiyaçlar karşısında yetersiz kalan insanoğlu, sığınabileceği ve yardım isteyebileceği bir güç arar. Bunun neticesi olarak da duaya yönelir.
Kısacası insanoğlu ihtiyaçlarını karşılayamadığında dua kapısını aralamaktadır. İnsanın ihtiyaçları ise farklılık göstermektedir. İnsan ihtiyaçlarını kategorize edenlerden birisi de Abraham Maslow'dur. Maslow'a göre insanın beş temel ihtiyacı vardır:
-Fizyolojik İhtiyaçlar: İnsanın en temel ihtiyaçları arasında fizyolojik ihtiyaçları gelir. Bunlar yemek, içmek, uyumak gibi ihtiyaçlardır. Karşılanmadığında hayatı fonksiyonlar tehlikeye girer.
-Güvenlik İhtiyacı: İnsanın en önemli ihtiyaçlarından birisi güvenlik ihtiyacıdır. İnsan hayatına gelebilecek tehdit algılarına karşı emin olmak ister. Çünkü güvende olduğunu hissedemeyen bir insanın hareket alanı oldukça daralır. Güvenliğimizi tehdit eden bir durum varken huzurlu hayat yaşamamız mümkün değildir. Hastalıklar, felaketler, kazalar gibi durumlar güvenlik ihtiyacının zirvede olduğu durumlardır.
-Sevme-Sevilme İhtiyacı: İnsanı hayata bağlayan önemli unsurlardan birisi de sevgidir. Ve sevgi ihtiyacı insanın önemli ihtiyaçları arasında yer alır. Karşılanmadığında ruhsal bozukluklar ortaya çıkar.
-Saygınlık İhtiyacı: Saygınlık ihtiyacı değer görme ihtiyacı olarak da nitelendirebiliriz. Her insan kendisine değer verilmesini ister. Değer gördüğü oranda insan varoluşunu gerçekleştirir. Eğer bir insana hiç kimse değer vermiyorsa o kişinin varlığı ile yokluğu arasında herhangi bir fark yok demektir.
-Kendini Gerçekleştirme İhtiyacı: Bu ihtiyaç kişinin sahip olduğu potansiyeli kullanarak hedeflerine ve ideallerine ulaşma ihtiyacıdır. İnsan hayatını bu ihtiyacına göre şekillendirir.
İnsan herhangi bir şekilde bu ihtiyaçlardan ve bunların dışında var olan ihtiyaçlarından birisini karşılamakta yetersiz kalırsa bu ihtiyaçları karşılayabilecek sonsuz hazineleri olan ve gücü her şeye yeten yüce bir güce sığınmak ister. İnsanoğlu bu gücü inancına bağlı olarak farklı isimlerde adlandırır. İsimler değişse de var olan bir gerçek değişmemektedir: Dua.
Bu noktada akla şu soru gelebilir: Acaba yaratılış gereği inançlı/inançsız birçoğumuzun başvurduğu dua eyleminin bizler üzerindeki etkisi nedir?
Dr. Herbert Benson tarafından 10 yıl boyunca devam eden ve 1800 kişinin katıldığı bir araştırma, bu alanda şimdiye kadarki en geçerli sonuçların elde edildiği araştırma olarak nitelendirilmektedir. ABD´de federal hükümetin 2.3 milyon dolar fon ayırdığı araştırmalarla ulaşılan sonuç, dua ve hastalıkların iyileşmesi arasında birebir bağlantı olduğudur. Yine Newsweek´in anketine göre, insanların %72´si dua ederek hastalıktan daha çabuk kurtulduklarına, duanın iyileşmeyi kolaylaştırdığına inanmaktadırlar. Bunun yanında Chicago´daki Rush Üniversitesi´nin araştırmasına göre, düzenli olarak ibadet ve dua edenlerin erken ölüm oranı, dine bağlı olmayanlara göre yüzde 25 daha az olarak tespit edilmiştir. Duke Üniversitesi´nin anjiyo operasyonu geçiren 750 hasta üzerinde yaptığı bir başka araştırmada da, "duanın iyileştirici gücü" bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Aynı şekilde St Luke´s Hastanesinde tedavi gören kalp hastalarından, 466 tanesine din adamları dua okumuş, sonuç olarak kendileri için dua okunan hastaların %11 oranında daha çabuk iyileştiği ve rahatsızlık belirtilerinin azaldığı görülmüştür.
Araştırmaların da ortaya koyduğu gibi yaratılışımızda var olan sığınmak ve dua arzusu psikolojik olarak bizi rahatlatıyor. Ve nasıl olduğu bilimsel araştırmalarda tam olarak ortaya konamasa da dua okuyan hastaların iyileşme oranı diğer hastalara göre çok daha iyi. Kısacası dua şu veya bu şekilde ihtiyaç duyduğumuz ve ve bizi psikolojik olarak rahatlatan bir eylem.