Sosyal psikologlar için tutumlar, davranışı tahmin etmeye yaradıkları için önemlidir.

Daha açık bir deyişle, sosyal psikologlar için asıl önemli olan mesele sosyal davranışı açıklamak ve davranış gerçekleşmeden önce güvenilir biçimde tahmin edebilmektir. Sosyal psikolojide tutumlar ile davranış arasından basit ve dolaysız bir ilişki olduğu varsayılmıştır. Yani, eğer bir kişinin bir konu hakkındaki tutumunu bilirsek o konudaki davranışını da tahmin edeceğimiz düşünülmektedir.

Tutumla davranış arsındaki ilişkinin doğrudan çalışıldığı ilk araştırma ABD'de 1930'larda Fransız sosyolog La Piere tarafından yapılmıştır. ABD'de diğer ırk ya da etnik gruplarla birlikte Çinlilere yönelik olumsuz tutumların yaygın olduğu bu yıllarda, La Piere bir Çinli çiftle birlikte bir yaz dönemi boyunca ABD'nin batı kıyılarında iki yüzden fazla restoran ve otel veya moteli ziyaret ederek, Çinli çifte nasıl davranıldığını incelemiştir. Biri hariç ziyaret ettikleri otel ve restoranların hepsi Çinli çifti kabul etmiştir. Bu geziden altı ay sonra La Piere ziyaret ettikleri tüm kurumlara bir anket göndererek, otel veya restoranlarına Çinliler gelse nasıl davranacaklarını öğrenmeye çalışılmıştır. Cevap verilen anketlerin hemen hepsinde kurumlarında Çinlilere hizmet edilmediği bildirilmiştir. Bu, beklenenin tersine, tutum ve davranış arasında tutarsızlık olduğu anlamına gelmektedir. Bu ilk araştırma ve aynı konuda daha sonra yapılan diğer araştırmalar tutum ve davranış arasındaki ilişkinin basit bir ilişki olmadığını ve tutumların her zaman davranışa yol açmadığını göstermiştir.

Sosyal psikolojide tutum çalışmalarının tıkanmasına yol açan bu sonuçlar üzerine, sosyal psikologlar neden insanların söyledikleri ile yaptıklarının uyuşmadığı konusunu araştırmışlar ve tutumların sadece belirli koşullar altında davranışa yol açtığı ileri sürülmüştür. Bu bağlamda, tutum ve davranışın denkliği, tutumun gücü, tutumların zihinde ulaşılabilirliği, tutumun ölçülmesi ile davranış gözlemi arasında geçen süre vb. koşullar belirlenmiştir. Tutum ve davranış arasındaki denklik, ya da kısaca denklik hipotezi adı verilen durum, ölçülen tutum ile gözlenen davranışın aynı genellik düzeyinde olmasını ifade eder. Genel düzeyde varlığı saptanan bir tutumdan çok spesifik bir davranışı tahmin etmek çoğu zaman tutum davranış uyuşmazlığını ortaya çıkarır. Denklik hipotezine göre, örneğin nükleer santralleri protesto eylemine katılımı önceden tahmin etmek istiyorsak, insanların genel olarak çevresel duyarlılığa ilişkin tutumlarını değil nükleer santrallere yönelik tutumlarını bilmemiz gereklidir. Bir diğer faktör tutumların güçlülük derecesidir. Genel bir kural olarak güçlü tutumlar zayıf olanlara göre davranışa daha çok yansır. Bir tutumun güçlü olması demek, aynı zamanda o tutum nesnesinin hayatında merkezi bir yere sahip olması ve tutum nesnesiyle doğrudan bir deneyim yaşamış olması anlamına gelmektedir. Üniversite sınavlarına hazırlanan bir öğrencinin üniversite sınavlarına yönelik tutumu, üniversiteye girmekle hiç ilgilenmeyenlere göre daha güçlüdür. Benzer şekilde bir tutum bizim için hayatımızda ne kadar merkezi bir yere sahipse, o tutumu zihnimizde o kadar çok aktif ve kullanıma hazır halde tutmaktayız. Diğer bir deyişle, böyle bir tutum zihnimizde kolay ulaşılabilir bir konumdadır. Sık sık kullanılan ve bu yüzden bilinç alanında her an kullanıma hazır bulunan bir tutumun, daha az kullanılan ve bilinç alanına getirmek için uğraşılan tutumlara göre davranışa yansıma olasılığı çok daha yüksektir.

Tutum ve davranış tutarlılığı açısından önemli olan bir diğer faktör, tutumun ölçülmesi ile tutuma yönelik davranışın gözlenmesi arasında geçen süredir. Bu süre ne kadar uzun olursa tutuma uygun davranışı gözleme olasılığımız o kadar azalır. Çünkü arada geçen zamanda tutumun değişmesi olasıdır. Dolayısıyla eğer tutumdan güvenilir biçimde davranışı tahmin etmek istiyorsak, tutum ölçümü ile davranış gözlemi arasındaki süre kısa olmalıdır. Aslında bu faktörün önemini genel ya da yerel seçimler öncesi kamuoyu anket çalışmalarında çok rahat gözleyebiliriz. Örneğin seçimlere bir ay kala yapılan anket sonuçları, iki ay kala yapılan anket sonuçlarından daha güvenilir sonuçlar verir.

Tutum ve davranış arasındaki basit ve dolaysız ilişki varsayımını sorgulayan kuramsal bir yaklaşım Fishbein ve Ajzen tarafından geliştirilmiştir. Fishbein ve Ajzen'in planlanmış davranış kuramı davranışın kendisini değil, davranışa yönelik niyeti tahmin etmek üzere kurulmuş bir modeldir. Kurama göre, davranışa yönelik niyeti tahmin etmemizi sağlayan üç faktör vardır: Davranışa yönelik tutum, öznel norm ve algılanan davranışsal kontrol. Bu üç faktör bir örnek üzerinden şöyle açıklanabilir: Ayşe'nin sigarayı bırakmaya niyetli olup olmadığını anlamaya çalıştığımızı farz edelim. Ayşe'nin davranışa yönelik tutumundan kastedilen Ayşe'nin genel olarak zararlı maddelere yönelik tutumu değil, spesifik olarak sigaraya yönelik tutumudur. Diyelim ki Ayşe sigarayı bırakması gerektiğini, bunun sağlığı için çok gerekli olduğunu düşünmekte yani sigarayı bırakma konusunda olumlu tutuma sahiptir. Ancak modele göre, sigarayı bırakma niyetini ortaya çıkması için bu yeterli değildir. Ayşe'nin sigarayı bırakması durumunda çevresindeki değer verdiği kişiler (anne, baba, kardeş, eş ya da çocuk vb.) tarafından onay ve destek alacağına ilişkin algısı nedir? Yani Ayşe'de bu davranışın çevresindekiler tarafından kabul edilen ve desteklenen bir davranış olacağına dair beklentisi var mı? Eğer varsa, Ayşe'nin tutumuyla uyumlu bir öznel norm algısı ya da beklentisi var demektir. Ancak Fishbein ve Ajzen bu iki faktörün yanı sıra davranışa yönelik niyetin ortaya çıkması için üçüncü bir faktör olarak algılanan davranışsal kontrol algısını da eklerler. Buna göre Ayşe olumlu tutuma ve sevdiklerinin kendisini destekleyeceğine dair inancına rağmen şu tür sorulan kendine sormalıdır: "Ben sigara yoksunluğuyla başa çıkabilecek miyim?" ya da "Sigarayı bırakmak için ciddi bir irade savaşı gerekir. Bu savaşa hazır mıyım?" Bunlara "evet" diyorsa davranışa yönelik niyet ortaya çıkmış demektir. Hatta algılanan davranışsal kontrol davranış niyetini ortaya çıkarmakla kalmaz, davranışın kendisine yol açabilir.

Planlanmış davranış kuramı çok sayıda görgül çalışmayla desteklenmiştir. Ancak kuramın sadece niyetli davranışlar için geçerli olması, önemli bir sınırlılıktır. Çünkü insanlar yaşamlarında pek çok davranışı niyetlenmeden gerçekleştirmektedir. Alışkanlık haline gelen davranışlar bunun en tipik örneğidir. Ayrıca bu kuramın davranışa yönelik niyeti tahmin etmek istediğimizde işe yaradığını unutmamak gerekir. Davranışa yönelik niyet ortaya çıksa bile, bu niyet davranışa dönüşmeyebilir. Niyet ortaya çıktıktan sonra kişinin başına gelen beklenmedik herhangi bir olay (hastalık, kaza vb.) davranışa dönüşmesini engelleyebilir. Ne var ki kuram, davranışın kendisiyle değil, davranışa yönelik niyetle ilgilendiği için niyetin davranışa dönüşmemesi kuramın problemi değildir.