Mısırlılar, Hintler, Fijililer ve diğerleri gibi Çinliler ve Japonlar da daha önce gösterildiği gibi, okyanusun yılan tanrısı ya da ejderha tanrısı ile ilgili yüzen ve kaybolan bir adanın varlığına inanmışlardı. Doğu Denizinde bir yerlerde ulaşmanın ve üzerinde yerleşmenin çok zor olduğu bir takım adalar olduğuna da inanmışlardır. Bu inanç esas itibariyle eski Yunan yazarlarının "Kutsanan Adalar" ya da "Şanslı Adalar"ına yakından benzemektedir. Okyanusun ötesindeki diğer ünlü ülkelerde de bu gibi belirsiz inançlar hakimdir.
Bazı yerli hikayelerinde, bu kutsal Çin adalarının sayısının beş olduğu ve adlarının Tai Yü, Yüan Chiao, Fang Hu, Ying Chou ve P'eng-lai olduğu; diğer bazı hikayelerde de sayının dokuz ya da on ya da sadece üç olduğu anlatılır. Bazen de tek bir adanın varlığından söz edilir; okyanusta ya da Sarı Nehir'de, ya da Milky Way nehrinde olabileceği düşünülüyordu.
Çin efsanesinde, adalar, ölümsüzlüğü elde etmiş olanların ya da tekrar yeryüzünde hayata dönebilmek ya da daha üst bir varlık mertebesine çıkmak üzere uzun süre mutluluk içinde kalabilecekleri Cennetlerine gidenlerin oldukları yer olarak tanınmıştı.
Bu adalarda hayat kuyuları ve hayat otları ağaçları bulunduğu ilgi çekici notlar arasındadır. Ruhlar, varlıklarını sürdürebilmek için suyu içerler ve ağaçların meyvelerini ve otları yerler. Bir Çin "hayat bitkisi" "ölümsüzlük mantarı"dır. Bu mantar Çin yeşim taşı süslemelerinde kendisini gösterir. Bu mantar, ejderha tanrı ile yakından ilgilidir.
Bir cennet adasına olan inancın Çin'de kendiliğinden mi ortaya çıktığı yoksa eski Çinlilerin bu inancı işgalcilerden ya da ticari ilişkiler kurdukları insanlardan mı edindikleri sorusu ortaya çıkar. M.Ö. 4. yüzyılda bir Çinli kaşifin Doğu Denizinde Cennet Adası ya da adalarını aramak üzere bir yolculuğa çıktığı konusunda kanıtlar bulunmaktadır. Ancak bu adaya olan inancın tam olarak ne zaman ortaya çıktığı ya da yayıldığı bilinmemektedir.
Çin'in Herodot'u Ssü-ma Ch'ien'in Shih Chi adlı eserinde üç adet Çin Kutsal adasının P'eng-lai, Fang Chang ve Ying Chou olduğunu belirtir. Bu adalar Chihli Körfezindedirler, fakat ters rüzgarlar esmekte ve gemiler sürüklenmektedir. Bununla beraber birçok kahramanın eski zamanlarda bu adalara ulaşabildikleri ve ziyaret edebildikleri anlatılır. Bu kahramanlar, adalarda altın ve gümüşten yapılmış saraylar gördüklerini ve buradaki beyaz adam ve kadınların, beyaz hayvanların ve beyaz kuşların Hayat Bitkisini yediklerini, Hayat Pınarının sularını içtiklerini anlatmıştır. Ying Chou adasında, çok büyük yeşim taşları vardır. Suları, şarap gibi canlandırıcı bir dere, bir yeşim taşından dışarı akmaktadır. Adaya ulaşabilen ve bu sudan içebilenler, ömürlerini uzatacaklardır. Ufalanmış "ölümsüzlük mantarı" ile bu su karıştırılırsa, vücuda bin yıllık bir dayanıklılık sağlayacak yiyecek elde edilir.
Çin Efsaneleri, bu Kutsal Adaları görebilen şanslı denizcilerin onları sanki ışıklı bulutlarla kaplanmış gibi, hayal meyal görebilmişlerdi. Tekneler çok yakına geldiğinde, adalar tıpkı Gal hikayelerindeki efsanevi adalar gibi dalgaların altına doğru batarak gözden kaybolmuşlardır.
Lieh Tze tarafından yazılan yazılara göre Kutsal Adalar beş tanedir. Bu adalarda vücudunu şeffaflaştırarak ya da tıpkı yılanların derilerini atmaları gibi vücutlarını atarak ölümsüzlüğü kazanmış aziz bilgelerin beyaz ruhları oturur. Bu adalardaki bütün hayvanlar da aynı şekilde beyaz ve dolayısıyla saf ve kutsaldır. Ruhların oturdukları yerler altın ve yeşim taşındandır ve koru ve bahçelerdeki ağaçlar ve bitkiler, incilerle ve değerli taşlarla doludur. Mantardan ya da kokulu bitkilerden yiyenler, gençliklerine tekrar kavuşur ve adadan adaya havadan uçarak gitme gücünü elde ederler.
M.Ö. 2. yüzyılda yaşamış olan ünlü büyücü Tung-Fang Shuo, kutsal adaların sayısının 10 olduğunu ve bunların beşer adetten oluşan iki grup olduğunu söylemiştir. Uzak adalardan birinin adı Fu-Sang'dır ve Eğilmiş Dut Ağacı Ülkesi anlamına gelir. Dutların çift çift yetiştikleri ve çok ağır oldukları söylenmektedir. Her 9000 yılda bir, azizlerin yedikleri meyveler vermektedir ve bu meyve onların azizlik özelliklerini arttırmakta, onlara kutsal kuşlar gibi göklerde uçabilme gücü vermektedir.
Fu-Sang'ın ötesinde vücudu kıllarla kaplı beyaz kadınların ülkesi vardır. Bahar mevsiminde yıkanmak için nehre girer ve hamile kalırlar. Çocukları sonbaharda doğar. Başlarındaki saçlar yerlere kadar uzanır. Göğüs yerine boyunlarının arkasında beyaz perçemleri vardır ve buradan çocuklarını besledikleri bir sıvı gelir. Bazı hikayelere göre bu kadınların kocaları yoktur ve bir erkek gördüklerinde uçarlar. Öte yandan bu kadınların kocaları olduğunu iddia eden bir tarihçinin kayıtlarına göre, bir Çin teknesi bir zamanlar bir fırtına tarafından bu esrarlı adaya sürüklenmiştir. Mürettebat kıyıya çıkar ve kadınların Çin'dekilere benzediklerini fakat erkeklerin başlarının köpeklerinkine benzediğini ve havlama gibi sesler çıkardıklarını görürler.
Dindar Çin İmparatorları, ölümsüzlük mantarını elde etmek amacıyla Kutsal Adaların keşfi için pek çok girişimde bulunmuşlardır. Ölümsüzlük mantarı için keşfe gönderilen Hsü Fü adlı bir denizci, harika bir hikaye ile geri döner. Bir tanrının denizden çıktığını ve İmparatorun temsilcisi olup olmadığını sorduğunu söyler. Tanrı ne aradığını sorar denizciye. Denizdi de insanların hayatını uzatacak bitkiyi aradığını söyler. Tanrı, İmparatorun mesajcısına, getirdiği hediyelerin bu sihirli bitki için karşılık olamayacağını söyler. Bununla beraber Hsü Fü'nin kendisi için gibi bitkiye bakmasını, bu sayede İmparatorun bitkinin gerçekten var olduğuna ikna olmasını istiyordu. Sonrasında tekne Kutsal Adalara ulaşılana kadar güney doğu yönünde ilerledi. Hsu Fü'nün baş ada P'eng-lai'ye çıkmasına izin verildi. Adanın üzerinde, okyanusun ejderha kralının altın sarayı bulunuyordu. Orada çok büyük ve vahşi görünümlü pirinç bir ejderha tarafından korunan yeni toplanmış ölümsüzlük mantarı mahsullerini gördü. Çin'e götürmek üzere tek bir yaprak bile elde edemedi. Dindar denizci, tanrının önünde diz çökerek mantar karşılığında İmparator'dan nasıl bir hediye istediğini sordu. Peng-lai'ye pek çok oğlan ve pek çok kızın gönderilebileceğini öğrendi. İmparator da adaya 3000 genç erkek ve bakireyle dolu olan bir filo gönderdi. Hsu Fü, yolculuğun komutasını almıştı ancak Çin'e bir daha geri dönemedi. Bazıları onun uzakta bir başka yerde kendisine krallıkla yöneteceği bir devlet kurduğunu söyler.
Birçok Çin İmparatoru bu uğurda çalışmalar yürütmüştür. Hatta çabalarının boşa olduğunu anlayan ve çılgına dönen bir kralın yaklaşık 500 büyücü ve alimi öldürttüğü söylenir.
Japon Hikayelerinde P'eng-lai adası, Horaizan olarak anılır. Adada üç tane oda vardır ve Horai adlı baş dağın üzerinde Hayat Ağacı yetişmektedir. Bu ağacın gövdesi ve dalları altından kökleri ise gümüştendir ve mücevher yaprakları ve meyveleri vardır. Bazı hikayelerde şeftali, erik ve çam olmak üzere üç ağaç vardır. Ölümsüzlük mantarından da söz edilir. Bu mantar kutsal ağaçların ama özellikle de çam ağacının altında yetişir. Ayrıca bir de ölümsüzlük çimeninin de yetiştiğine dair inanç vardır. Hayat veren pınar da Japonlar tarafından biliniyordu.
Ayrıca Japon kültüründe ölümden korkan ve Ölümsüzlük Çimenini elde etmek üzere ölümsüz bir azizi yardıma çağıran Sentaro adından bir Japon Gılgameş'ine ait bir hikaye de vardır. Aziz, ona kağıttan yapılmış ve birleştirildiğinde canlanan bir turna kuşu verir. Bu kuş Sentaro'yu okyanusun üzerinden Horai Dağı'na taşır. Burada Sentaro hayat veren çimeni bulur ve yer. Bununla birlikte, adada bir süre yaşadıktan sonra canı sıkılmaya başlar. Diğer ada sakinleri ölümsüzlükten zaten sıkılmışlardı ve ölmek istiyorlardı. Sentaro da Japonya'yı özlemeye başladı ve sonunda kağıttan turna ****** yeniden birleştirdi ve denizin üzerinden uçtu. Ancak adadan ayrıldıktan sonra şüpheye düştü. Sonuç olarak onun isteğine göre hareket eden turna kuşu kıvrılıp buruştu ve havada düşmeye başladı. Sentaro çok korkmuştu bu korku doğduğu ülkeyi özletmişti ona ve böylece kuş havada yükseldi ve Japonya'ya kadar uçmaya devam etti.