15 Temmuz darbe girişiminde rol aldıkları iddiasıyla binlerce subay görevden alındı, yüzlercesi gözaltıların ardından tutuklandı ve ardından da yargılamalar başladı.
Büyük ölçüde Ankara'da devam eden yargılamalarda ilk kez rütbeli bir subay önce tahliye edildi, ardından da beraat etti.
Söz konusu beraat kararını, Odatv'deki yazısında duyuran Müyesser Yıldız, Jandarma Yüzbaşı Uğur Avcı'nın, 15 Temmuz darbe teşebbüsü sırasında Ankara Gölbaşı İlçesi'nin Jandarma Komutanı olduğunu belirtti.
Avcı'nın, o gece kışlasına gelen darbecileri içeri almadığı, kendisine gönderilen darbe bildirisini tutanak hazırlayıp, imha ettiği halde dönemin Gölbaşı Kaymakamı'nın 21 Temmuz'da hakkında tutanak düzenleyip, Gölbaşı Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunması sonucu önce açığa alındığını, ardından da 25 Temmuz'da da tutuklandığını kaydeden Yıldız, soruşturma aşamasında Avcı'nın o gece neler yaptığının kamera görüntüleri ile ortaya konduğunu hatırlattı.
Buna rağmen, Avcı'nın yedi ay cezaevinde kaldığını ve bu süre sonunda hakkında bir iddianame hazırlandığını ifade eden Yıldız, subayın darbeden bir yıl sonra Haziran 2017'de tahliye edildiğini ve 20 Eylül'de de beraatine karar verildiğini aktardı.
Darbe davalarından beraat eden ilk ismin Yüzbaşı Uğur Avcı olduğunu vurgulayan Yıldız, yazısını şöyle sürdürdü:
"Kararın kesinleşmesinden sonra Avcı'nın Avukatı Emir Yakın, Maliye aleyhine tazminat davası açtı. Av. Yakın dilekçesinde, Aydın'ın maddi ve manevi kayıplarını şöyle sıraladı:
'Mahkemeler ve savcılıklar, hukuku herkese eşit olarak –yani tarafsız şekilde– uygulamak zorundadırlar. Hukuka uymak yükümlülüğünden hiç kimse muaf değildir. Bu konuda hiç kimsenin, özellikle de yargı erkinin bir ayrıcalığı yoktur. Müvekkil ülkenin değerli subaylarından biriyken, kamuoyu nezdinde yargılamanın ilk gününden mahkûm edilmiş, karalama kampanyaları hem sosyal medya hem de basın–yayın organları aracılığıyla istikrarlı bir şekilde devam ettirilmiştir. Soruşturma aşamasında, dosya üzerinde kısıtlama kararı olduğundan dolayı delillere ulaşma imkânı bulunamamıştır.
Müvekkil aleyhine ifade verdiği medyada söylenilen, dönemin kaymakamının başsavcılık tarafından tekrar ifadesinin alınması talebinde bulunmamıza rağmen bu talep değerlendirilmemiştir. Söz konusu talep tarihi 22.12.2016 olup, bu ifade alınsaydı, tanığın birinci duruşma celsesindeki gibi bir beyanı olacağından, iddianame yazılma gerekliliği olmadan, müvekkil tahliye olacaktı.
Cumhuriyet Başsavcılığı bu kararı ve tutumu ile kanunun kendisine vermiş olduğu, lehe ve aleyhe delillerin toplanması görevini ve adil yargılanma hakkımızı ihlal etmiştir. Başsavcılığının bu kararı nedeniyle, müvekkil 6 ay fazladan tutuklu bırakılmıştır.
Müvekkil tek başına yargılanmasına ve aleyhine hiçbir delil bulunamamasına rağmen vatan hainliği olarak değerlendirilen isnatlarla ve soruşturma süreci boyunca hiçbir delil toplanmadan, dosya adeta bekletilerek, iddianame yazılmıştır. Suçlamalara dayanak hiçbir delil yokken, müvekkil 8 ay sonra iddianamesine ulaşılabilmiştir.
Soruşturma ve kovuşturma aşamasında müvekkille cezaevi görüşlerinde tavandan sarkıtılan ses toplayıcı cihazlar, kamera ve görüş odasında fiziken bulunan cezaevi infaz memuru gözetiminde CMK'ya aykırı olarak müvekkil ile aramızdaki konuşmalar kayıt altına alınmıştır. Gazeteciler, dönemin ruhuna uyarak birilerine yaranmak için yaşadıklarının, yaptıklarının ne olduğunu bilip bilmeden, onurlu ve darbeye karşı durmuş bir Türk subayı olan müvekkil hakkında, hain ve darbeci olarak açığa alındığı ve tutuklandığıyla ilgili haberler yapmıştır.
Özverilerle ve şerefli şekilde yapmış olduğu askerlik mesleğinde ilerleme imkânı ise sırf bu haksız soruşturma, dava ve tutukluluk nedeniyle imkânsız hale gelmiştir. Ayrıca müvekkilin kızı, babasının haksız soruşturma ve tutuklaması nedeniyle 15 Temmuz öncesi anlaşmış olduğu okula kaydedilmemiştir.
Bipolar manik depresif bozukluk hastalığı olan eşinin sağlık durumu ise daha da kötüleşmiştir. Müvekkil beraat etmiş olmasına rağmen, tanıdığı toplum tarafından halen dışlanmakta, hiç kimse, FETÖ/PDY ile hiçbir ilgi ve alakası olmayan müvekkilime, onunla birlikte görülürse haklarında soruşturma geçirilebileceği korkusuyla yolda selam bile vermemektedir.
Müvekkil adeta turnosol kağıdı gibi toplumdan koparılmıştır. Müvekkilin ne şimdi ne de daha sonra, toplumda hak ettiği saygın bir yeri olmayacaktır. Zira müvekkil tahliye olmasına ve hukuken aklanmış olmasına rağmen hala açıktadır. Hakkındaki kesinleşmiş beraat hükmüne rağmen hala işine iade edilmemiş, kesinti yapılan maaşları kendisine ödenmemiş ve hala mağdur edilmektedir."