İnsanların yanlış düşüncelerini değiştirmenin en etkili yolu onlara doğrudan kanıtlar sunmaktır. Fakat bazı çatışmalar bazen geri tepebilir ve insanların mevcut yanlış inanç durumlarını iki katına çıkarabilir. Yani bazen ne yaparsanız yapın; mevcut ses kayıtları ya da yayımlanan videolar bazıları için yalnızca “montajdan” ibarettir.

Discourse Processes’de yayımlanan yeni bir araştırma, insanların mevcut bilgi ve inançlarını zayıflatan bilgileri okuduklarında, bu durumun öfke ve dehşet duygularını tetiklediğini; bunun da kişinin yeni bilgileri kendi kendine kabul etmesini neden zorlaştırdığını ortaya koydu.

Geçmişte yapılan çalışmalar, düşünceleri değiştirmenin bu denli zor olmasının nedenlerinden birisinin; herhangi bir kişiye bir konuya dair yeni bakış açıları sağlamanın, kaçınılmaz olarak kişinin beyninde mevcut algısını güçlendiren bilgi ağlarının ortaya çıkması olduğunu ileri sürmüştü. Peki insanlar gerçeklere nasıl ikna edilebilir? Bir silahlanma yarışı gibi; yeni kompleks bilgi eskisine üstün geldiğinde, ikna edicilik genellikle; yeni bilgiyi mevcut bazı eski bilgilerle birleştirerek sunulduğunda mümkün hale gelir. Örneğin; “evet, yoğurt bakteri içerir, ancak bu bakteri faydalı olabilir” gibi. Eğer bu şekilde yapılmazsa, çabalar muhtemelen boşa çıkacaktır ya da geri tepecektir ve eski bakış açısı kişinin bilincinde daha şiddetli bir savunmaya neden olacaktır.

Ancak, Gregory Trevors liderliğindeki araştırma ekibi, geri tepme etkisinin, bu mental silahlanma yarışında kimin kazandığına ilişkin olmayabileceği düşüncesinden yola çıkarak yeni bir çalışma yürüttü. Bunun yerine, araştırmacılar; yeni bilginin alıcının kimlik algısında bir tehdit oluşturduğunda, problemin ortaya çıktığını ileri sürüyor. Bu durum da; yeni bilginin kabul edilmesini ve kavranmasını olumsuz etkileyen negatif duyguların ortaya çıkmasına neden oluyor.

Araştırma ekibi bu teorilerini, pek çok kişinin yanlış bilgi sahibi olduğu (örneğin; hormonların sorumlu olduğu algısı gibi) genetiği değiştirilmiş organizmalar konusu üzerindeki bir çalışma ile test ettiler. Ekip, mevcut bilgisiyle ve genetiği değiştirilmiş gıdalara karşı tutumuyla 120 katılımcıyı testlerine dahil etti ve katılımcıları “Genellikle yediğim gıdaların uzun vadedeki etkileri hakkında duyarlıyımdır.” gibi ölçek sorularıyla ölçümler gerçekleştirdi. Bu soru, gıda saflığının katılımcıların kimlik hissi açısından ne kadar önemli olduğuna değinmesi açısından önemli bir değişkendi. Ekip, özellikle de, bu kimlik faktörünün; –insanların– kendi kabullerine meydan okunduğunda insanların nasıl hissettiğini etkileyip etkilemediğini, bu meydan okumaya karşı olup olmadıklarını ya da direniş gösterip göstermediklerini ortaya çıkarmak istedi.

Katılımcılara, anti-GDO kabullerine dair doğrudan meydan okuyan bilimsel bilgiler sunulduğunda, kendilerini diyet saflıklarına (hormonsuz gıda tüketimi) göre yüksek hassasiyet gösteren bireyler olarak sunan katılımcıların, verilen bilimsel bilgiler içeren metinleri okudukça daha fazla olumsuz hisse kapıldıkları görülürken, takip eden bir başka ölçüm deneyinde, bu kişilerin GDOlara dair daha eleştirel tutum aldıkları görüldü. Çalışma sonucunda, GDO konusunda mevcut kabullerine karşı gelen bilimsel gerçeklere maruz kalan kişilerin, kontrol grubundaki kişilerden (GDO konusundaki düşünceleri bilimsel gerçeklerle çelişmeyen grup) çok daha fazla anti-GDO’cu oldukları görüldü. Bir başka deyişle, bilimsel gerçeklerle düşünceleri değiştirme çabaları geri tepmiş ve kişi mevcut yanlış kavrayışına daha da sarılmıştır.

Dolayısıyla, bu araştırma sonuçlarına dayanarak, kişinin kimliğini tehdit etmenin yeni sunulan gerçek bilgiye karşı direnç gösterilmesine neden olduğu çıkarımında bulunabiliriz. Öte yandan olumsuz duyguların da bir etkisinin olduğunu görebiliyoruz, ancak bu durumun neden bir geri tepme etkisine sebep olduğunu anlamak için daha fazla araştırma yapılmasına ihtiyacımız var.

Eğer ki; kimlik tehdit edildiğinde, ikna edicilik, çoğunlukla geri tepme riskini ortaya çıkarıyorsa, argümanlarımızı yeniden düzenleyebilir ve böylelikle kimlik kavramını güçlü biçimde ortaya çıkarmadan mevcut yanlış bilgiyi değiştirebiliriz. Ve eğer ki; kimlik tehditi duyguyu ajite ederek sorunlara neden oluyorsa, bu değiştirme çabasını sonraya erteleyebiliriz. Yani kişiye, (araştırma ölçeğindekine atıfta bulunursak) “GDOların yalnızca laboratuvarlarda yapılan şeyler olduğu düşüncen yanlış, çünkü…” demek yerine, argümanlar, önce çapraz tozlaşma ve diğer doğal süreçleri tanımlama şeklinde olabilir ve kişinin mevcut düşünceleriyle bilimsel gerçeklerin nasıl uyumsuz olduğunu söylemeden önce, bu ham bilginin özümsenmesi için ona zaman vererek, zayıf bir tabanca yerine gizli bir mitralyöz olabilirsiniz.