İran’ın destan şairi. Künyesi Ebü’l-Kâsım’dır. Asıl adının Ahmed yâhut Mansur veya Hasan olduğu tahmin edilmektedir. Babasının adı İshak, dedesininki ise Şerefşâh’tır. Babasının güzel bir bahçe sâhibi olmasından dolayı Firdevsî denilmiştir. Horasan’ın Tus şehri civârında Rezân veya Şâdâb adlı köyde doğmuştur. Doğduğu şehre nisbetle Firdevsî-i Tûsî denilmiştir. Avrupalılar bunu Ferdusi şeklinde yazarlar.

Firdevsî’nin doğum târihinde ihtilâf vardır. 934’te doğduğu zannedilmektedir. Doğumunun 1000. yıldönümü, 1934 yılında İran’da büyük merâsimlerle kutlanmıştır. Köprülüzâde Fuad Bey de Türkiye’yi temsîlen törenlere iştirak etmiştir.

Firdevsî, İran’ın geleneklerine ve târihine son derece bağlı bir âile muhitinde yetişmiştir. Hakkındaki en eski kaynak; Nizâmî-i Arûzî’nin Çihâr Makâle adlı eseridir. Bunda belirtildiğine göre, Firdevsî, Tûs’un dehkânlarındanmış. Dehkân o zamanlarda İran’da çiftlik sâhibi demekti. Ayrıca malî ve idârî fonksiyonları da mevcuttu. Bunlar eski İran kültürünü yaşatan bir zümreydi. Şehnâme’nin malzemesinin büyük bir kısmı da bunlardan sağlanmıştır.

Şâirden bahseden diğer bütün eserler, Nizâmî-i Arûzî’den büyük ölçüde faydalanmışlardır. Bu arada bâzı yeni ilâveler de yaparak ondaki çeşitli bilgileri kısmen tahrif etmişler, bozmuşlardır. Firdevsî hakkında en kesin bilgi, eseri Şehnâme’de mevcuttur.

Çocukluk ve gençliği hakkında pek fazla bir mâlûmât yoktur. Bulunan kaynaklara göre gençliğinde iyi bir eğitim görmüş, Arabîyi ve Pehlevî lisanını öğrenmiştir. Gençliğinde rahat bir hayâtı olduğu, ancak sonrada çiftçilikle hayâtını kazanması mümkün olmadığı için geçim zorluğuna düştüğü anlaşılmaktadır. Çünkü; soğuktan zarar gördüğü, hayvanlarının öldüğünü, vergi ödeyemeyecek duruma düştüğünü eserinde kendisi haber vermektedir.

Firdevsî’nin bir ara İran’dan Irak’a giderek Şiî Büveyhoğulları Devleti Hükümdârı Behâüddevle’nin sarayında bir müddet kaldığı ve buradayken Yûsuf ile Züleyhâ mesnevîsini yazdığı söylenmektedir. Şehnâme vezni ile yazılan ve mevzûunu Kur’ân-ı kerîm’in Yûsuf sûresinden alan bu mesnevînin Firdevsî’ye âit olmayıp, Amânî adındaki Horasanlı bir şâirin olduğu anlaşılmıştır.

Firdevsî’nin memleketinde, mîlâdî 900 senesinde kurulup, Gazneliler zamânına kadar süren Sâmânî Devleti devrinde millî, İranî meselelere karşı büyük bir alâka gösteriliyordu. Fârisî lisanı kuvvetlenip Arabî harflerle yazılmaya başlanmıştı.

Gazneliler Devletinin büyük hükümdârı Mahmûd-i Gaznevî, âlimleri, edipleri ve şâirleri çok sever, destekler, teşvik ederdi. Çok kitap yazdırmıştır. Firdevsî’nin Şehnâme’si de, bunlardan birisidir. İran dili ve edebiyâtını kaybolmaktan kurtaran ve kurtuluşunu sağlayan bu büyük eser, bir Türk sultânının teşvikiyle yazılmıştır. Şehnâme’nin başında; “Otuz yıldır çok zahmet çektim ve Acem milletini bu Fars diliyle kaybolmaktan kurtardım.” denilmektedir.

Şehnâme’nin 14 yerinde Türk Sultânı Mahmûd Gaznevî methedilmektedir. Sultânın eli açık, cömert birisi olduğu bildirilmektedir. Bir ara Sultan Mahmûd Gaznevî çevresinden Firdevsî hakkında kötü şeyler duyunca ilgisini kesmişse de, sonradan gerçeği öğrenince 60.000 dînâr değerinde hediye göndermiştir.

Şehnâme’nin yazılışı otuz sene sürmüştür. Tamâmı 60.000 beyit olmasına rağmen, yazmalarda 48.000 olarak görülür. Firdevsî bu eserini 1010 senesinde Gazneli Mahmûd Hana takdim etmiştir. Eserini 70 yaşında tamamladığı söylenmektedir.

İran milletinin bütün târihini, geleneklerini toplayan bu eser, dünyâ destan edebiyâtının en güçlü ürünlerinden birisidir. Halk arasında, özellikle yaşlılarca söylenen hikâyeleri derlemiş, yazılırken Avesta, Hudaynâme gibi destânî İran devlet târihi, Ebü’l-Müeyyed el-Belhî’nin nesir, Mes’ûdî, Merzevî ve Dakikî’nin nazım şeklindeki Şehnâme’leri de göz önünde bulundurulmuştur. İran ve Türk edebiyâtında kahramanlık mesnevîleri için değişmez tek örnek hâline gelmiştir. Eserde, İran târihi, Üçüncü Yezdigerd’e kadar anlatılmaktadır.

Şehnâme’nin İran edebiyâtındaki büyük yeri, İran millî gururunu okşaması ve yaşatmasındandır. Firdevsî’nin İranî ve İslâmî edebiyâta geniş çapta vâkıf olduğu, eserlerinden anlaşılmaktadır. Günümüze gelinceye kadar çok okunmuş ve ondan örnek alınarak birçok eser ortaya çıkmıştır. Nasihatnâme türünde bir eser de sayılabilir. Karahanlılarda Kutadgu Bilig bir siyâset kitâbı olarak ortaya konmuştur. Ayrıca Nizâmülmülk’ün Siyâsetnâme’si Selçuklularda, Kenzü’l-Küberâ, Osmanlılarda Nasihâtnâme’ye misâl olarak gösterilebilir. Firdevsî bir hikâyeden sonra bir takım ahlâkî ve sosyal netîceler çıkarmaktadır. Dünyâdaki bütün iyilik ve kötülüklerin karşılığı olduğu, güzel, hayırlı ve faydalı işler yapmak lâzım geldiği belirtilmektedir. T.Carlayle gibi târihte kahramanların rolünün büyüklüğünü belirtir tarzda eserlerinde hâkim rolü kahramanlar oynamaktadır. Cesur, güzel konuşan, törelere uyan dindâr kahramanlar, eserlerinde ideâl insan tipini ideâlize eder. Lirik ve romantik sahneler kadar dehşet verici olaylara da eserlerinde yer vermektedir.

Şehnâme’de sâde ve akıcı bir üslûb vardır. Arabî kelimeler az kullanılmıştır. Ancak parlak teşbihler de eksik değildir. Güzelliği canlı ve orijinal anlatımdan, tasvirlerinden ileri gelmektedir. Tanyerini anlatırken kullandığı istiareler hakkında Paul Hern, husûsî bir makâle yazmıştır.

Şehnâme’de Firdevsî, İran târihini dört büyük döneme ayırmaktadır:

1) Pişdânîler sülâlesi. 2) Kiyânîler sülâlesi. 3) Eşkânîler sülâlesi. 4) Sâsânîler sülâlesi.

Pişdânîler sülâlesinden 10, Kiyânîler sülâlesinden 15, (Eşkânîler sülâlesinden kısa bir süre), Sâsâniler sülâlesinden de 9 hükümdârın devri anlatılmıştır.

Pişdânîler ve Kiyânîler yıldızlara ve güneşe taparlardı. M.Ö. 100 yılında Kiyânîler zamânında Zerdüşt (Zoroastre) ismindeki birisi Mecûsîliği çıkardı. Bu dînin mensupları hazret-i Ömer zamânında İslâmiyeti kabul ettiler. Zerdüşte kadar olan hükümdârların târihi Avesta’dan alınmıştır. Pişdânîlerin târihi efsâneler şeklinde anlatılmaktadır. Kısmen Hint-İran ortak mitolojisine girmektedir.

Şehnâme’de, Zerdüştlüğün ortaya çıkışı ve bu dönemin hükümdârı Keykavus, çok uzun anlatılmaktadır. Kiyânîlerin târihi ile alâkalı olarak İskender’in Dârâ’yı mağlub etmesi ve İskender hakkında bilgiler Yunancadan Pehleviceye çevrilen İskender Kıssası’ndan alınmıştır. Yine bu devirde Türk Hükümdârı Alp Er Tunga ile yapılan savaşlar eserde mühim bir yer tutmaktadır.

Eşkânîlerden kısa bir bahis vardır. Sâsânîleri anlatan kısımda olaylar târihe uygun bir şekilde zikredilmiştir.

Firdevsî, Şehnâme’yi yazarken ecnebî kaynaklardan da istifâde etmiştir. İskender ile alâkalı mevzûlar Yunanca kaynaklardan, Araplara ve İslâma âit konular da İslâmî kaynaklardan sağlanmıştır.

Bu büyük Fars ırkçısı şâirin 80 yaşında 1015 yılında Taberân’da öldüğü zannedilmektedir. Hayâtının son yıllarının nasıl geçmiş olduğuna dâir kesin bir bilgi yoktur. Şehnâme’nin İngilizce, Almanca, İtalyanca, Fransızca tercümeleri yapılmıştır. Bizdeki en son tercümesi de Necâti Lugal tarafından 1945-1949 yıllarında yapılmıştır. Şehnâme’nin İstanbul kütüphânelerinde daha başka manzum ve nesir tercümeleri mevcuttur.

Firdevsî’nin, İran milletini yeniden kendine döndürdüğü bu eser sebebiyle heykeli dikilmiştir ve bu heykel hâlâ ayaktadır.