Metafizik Yöntem Nedir?

Metafizik düşünme ve uygulama tekniği. Metafizik düşünme, eytişimsel düşünmenin tam karşıtı olarak, doğasal, bilinçsel ve toplumsal nesne ve olguları; devimsiz, bağımsız, çelişmesiz, değişmez ve gelişmez olarak düşünmektir. Nitekim böylesine nesne ve olgular ne doğada, ne bilinçte, ne de toplumda vardırlar ve ancak ‘doğadışı’ (metafizik)’ında varsayılabilirler.

Evrende her şey sürekli bir devim, çelişme, değişme, gelişme içindedir ve birbiriyle bağımlıdır. Doğayı, insanı ve toplumu bu doğasal işleyiş yasaları içinde ve nesnel gerçekliklerine uygun olarak düşünmek ve incelemekse ‘metafizik yöntem’in tam karşıtı olan ‘eytişimsel yöntem’in düşünme ve uygulama tekniğidir.

Metafizik yöntem nesneleri ‘’bir daha değişmemek üzere kesin ve son biçimiyle yapılmış gibi’’ kabul eder ve kavramları kesin, her zaman ve her yerde geçerli olarak tanımlar. Oysa nesneler gibi kavramlar da sürekli olarak çelişir, değişir ve gelişirler. ‘Metafizik’ kavramının kendisi bile tarihsel süreçte çeşitli değişiklikler geçirmiş ve çeşitli anlamlarda kullanılmıştır. Açıkça görüldüğü gibi nesne, kavram ya da olay olsun; herhangi bir olguyu ‘sonsuzca geçerli olarak’ ele almak düşünme, inceleme ve uygulama işlemlerini büyük yanılgılara düşürür.

Metafizik yöntemin bütün yanılgıları bu yüzdendir. Metafizik düşünce, insan düşüncesinin doğadan kopmasıyla başlamış ve günümüze kadar sürüp gelmiştir. Ne var ki insan düşüncesinin bu serüveni tarihsel süreçte zorunluydu. Doğa üstünde düşünmeye başlayan insan, bilimlerin aynı hızla ilerlememeleri yüzünden belli bir aşamada düşüncesini doğa verileriyle denetlemek ve pratikte de geçerli olup olmadıklarını doğrulamak olanağından zorunlu olarak yoksun bulunuyordu.

Bunun içindir ki düşünce ‘fizik’ten kopmuş ve zorunlu olarak ‘metafizik’ hayaller kurma yolunu tutmuştur. Düşüncesini sürekli olarak fizik dünya ile bağımlı tutarak geliştirme durumunda bulunan insanın bu zorunlu düşünsel serüveni, modern bilimin doğuşuyla, 17. ve 18. yüzyıllarda kendine özgü bir bilimsel yöntem olmaya dönüşmüştür. Çünkü bilimlerin gelişmesi sırasında ‘’doğabilimleri, özellikle olguları toplamak, çeşitli nesne ve olayları tasvir etmek ve sınıflandırmak’’ zorundaydı ve’’bir nesneyi tasvir etmek için onu öteki nesnelerin topundan ayırmak gerekiyordu.

Olguları birbirinden ayrı olarak, evrensel bağlılıkları dışında ele almak alışkanlığı buradan doğmuştur. Buysa nesnelerin gelişmesini, kaynaklarını görmeyi ve kendilerinden farklı olan başka nesnelerden dönüşme yoluyla nasıl meydana geldiklerini anlamayı olanaksız kılıyordu. İşte, nesneleri birbirinden ayrı olarak ve gelişmeleri dışında ele alan ‘metafizik yöntem’ böyle doğdu ve uzun bir süre insanların bilinçlerine egemen olarak bilimsel düşünce alanında gelenekleşti’’. Metafizik yöntem günlük yaşamda ve bilimin aşağı derecelerinde az çok işe yaramış, ne var ki gelişmenin karmaşık süreçlerini çözümlemeye yetmemiştir.

Bundan başka kimi toplumsal koşullarda kimi toplumsal güçlerin siyasal çıkarlarını korumaya da elverişli ve yatkındır. Örneğin düzenin değişmemesini isteyenler hemen metafiziğe sarılır ve metafiziğin bütün kurumlarını harekete geçirirler; çünkü metafiziğe göre varolan düzen sonsuz geçerlidir, hep böyleydi ve hep böyle kalacaktır.

Oluşmanın genel yasalarının bilgisinden, yapısı gereği zorunlu olarak, yoksun bulunan ‘metafizik’; geçmişi aydınlatamaz, bugünü anlayamaz ve geleceği önceden göremez. ‘Varolan’ı geçmişteki evrimi içinde çözümlemek, bugün neden böyle bulunduğunu anlamak ve gelişmenin etkin güdücülerine göre geleceğini tahmin etmek ancak ‘eytişim yöntemi’yle mümkündür. Metafizik yöntemin araştırmada kullandığı araç; ‘biçimsel mantık (özdeşlik, çelişmezlik, üçüncü durumun olanaksızlığı)’tır. Bu mantıkla metafizik birbirlerine sıkıca bağlıdırlar. Günümüzde, diyalektiğin büyük başarıları karşısında, bütün metafizik ve idealist öğretilerin mantıkçılığa dönüşmelerinin nedeni budur.

Çünkü mantık (biçimsel mantık N.) ‘’ her şeyi kesinlikle sınıflandıran (kesin biçimde, kesin sınırlarla N.), kendi kendisiyle özdeş görmemizi zorunlu kılan, sonra da bizi seçmek-ya evet, ya hayır demek-durumunda bırakan ve iki karşıt durum arasında üçüncü bir olanak tanımayan bir araç, bir düşünme yöntemidir’’. Doğasal, bilinçsel ve toplumsal süreçlerin sayısız örnekleri arasında herhangi birini seçersek bu mantığın şu sonucu zorunlu olarak doğurduğunu görürüz: Demokrasi demokrasidir (özdeşlik), demokrasi karşıtı bulunan diktatörlük olamaz (çelişmezlik) ya demokrasiyi ya da diktatörlüğü seçmek gerekir, bunların bir arada bulunabilecekleri üçüncü bir durum yoktur (üçüncü durumun olanaksızlığı).

Oysa burjuva demokrasileri gibi halk demokrasileri de kesin anlamıyla demokrasi değildirler. Bu demokrasiler karşıtı bulunan diktatörlüğü de içerirler ve böylelikle hem demokrasi, hem diktatörlük üçüncü durumun içindedirler. Burjuva demokrasileri burjuva sınıfı için demokrasi, öteki sınıflar için diktatörlük olduğu gibi sosyalist halk demokrasileri de işçi sınıfı için demokrasi, burjuva sınıfı için diktatörlüktür.

Bu örnekte açıkça görüldüğü gibi, doğasal, bilinçsel ve toplumsal süreç metafizik mantığın ‘kesin’liğine hiç bir zaman uymamaktadır ve böylesine kesinlikler daima gerçekdışıdır.

Eytişimsel dünya görüşüne bağlı incelemeciler ‘metafizik yöntem’in ayırt edici niteliklerini şöyle saptamışlardır:

1. Şeyler durağanlıkları, özdeşlikleri içinde görülür
2. Şeyler birbirinden ayrılır, karşılıklı ilişkilerinden çözülür
3. Şeyler arasında sonsuz bölmeler, aşılmaz duvarlar kurulur
4. İki karşıt şeyin aynı zamanda varolamayacağı ileri sürülerek karşıtlar birbirinin karşısına konur.

Bilimsel felsefenin ustalarından biri şöyle der: ‘’Doğa, diyalektiğin deneme tezgahıdır ve modern doğabilimi onuruna, onun bu deneme tezgahı için her gün artan zengin bir olgular hasadı sağlayarak, böylece doğada her şeyin son çözümlemede metafizik olarak değil, diyalektik olarak olup bittiğini, doğanın durmadan yinelenen bir çevrimin sonsuz tekdüzeliği içinde hareket etmeyen, gerçek bir tarih geçirdiğini tanıtladığını söylemeliyiz.

Burada, herkesten önce, bugünkü bütün organik doğanın, bitkilerin, hayvanların ve dolayısıyla insanın da milyonlarca yıl süren bir evrim sürecinin ürünü olduğunu tanıtlayarak doğanın ‘metafizik anlayışı’na en büyük darbeyi indirmiş bulunan Darwin’i anmak gerek’’.