Nedensellik Nedir?

Nedenle sonuç arasındaki ilişki.

Doğa olayları arasındaki nesnel ve zorunlu bağlantılar ilk insanlarca da sezilmişti. Örneğin güneş çıkınca toprak ısınıyordu, demek ki sıcaklık (sonuç)’ın güneş (neden)’le ilişkisi vardı. Bunun her zaman ve her yerde de böyle olduğunu ve hiç değişemediğini görüyorlardı, demek ki bu iki olay arasındaki ilişki zorunluydu. İnsanların bu olguda hiçbir etkileri yoktu ve ne yapsalar bunun böyle olmasını engelleyemezlerdi., demek ki bu ilişki nesneldi. Sihrin ve büyücülüğün bile insanların bu gözlemlerinden doğduğu ileri sürülmüştür. Örneğin yağmur yağmadan önce kurbağaların bağrıştıklarını gözlemleyen ilkeller, kuraklık günlerinde kurbağalar gibi bağrışarak yağmur yağdırmak için büyü yaparlardı; çünkü aynı nedenin aynı sonucu doğuracağına inanıyorlardı.

Nedensellik ilişkisi giderek dinsel bir nitelik kazanmış ve ilkellerde olduğu gibi uzun bir süre inanç olarak kalmıştır. Doğadaki olayların düzenli art ardalığından gelecekte olacağın geçmişte olanlara dayandığı düşüncesi biçimlenmiştir. Bu düşünceden de ‘kadercilik’ anlayışı türemiştir. Madem ki sonra gelen ondan önce gelen tarafından belirlenmektedir, öyleyse önce gelen de kendisinden daha önce gelenle belirlenmiştir ve bu zincir ilk belirleyiciye kadar götürülmelidir. Bu yanlış uslamlamayı yüzyıllarca sonra ortaçağın skolastikleri ‘’bundan sonra, öyleyse bundan ötürü’’ deyimiyle formülleştirip bir mantık ilkesi haline getirecekler ve inanmaya devam edeceklerdir.

Bu yüzdendir ki Whitehead ‘’antikçağın Yunan kadercileri, modern bilimsel düşüncenin atalarıdır’’ demektedir. ne var ki olaylar arasındaki ilişkilerin bu ilkel serüveni ‘bilimsel nedensellik’ anlayışına dönüşünceye kadar daha pek çok evrelerden geçecektir. Bu yanlış uslamlama düşlere, fallara, vb. inanma gibi birçok boş inançlara da yol açmıştır. Antik Çağ Yunan düşüncesinde nedenselliği sezen ve olaylar arasında nedensel bir bağlantı bulunduğunu ileri süren ilk düşünür Demokritos’tur.

Sonra Aristoteles ‘’meydana gelen her şeyin belli bir şeyden meydana geldiği’’ni söylemiş ve bu doğal düzenliliği mantıksal düzenliliğe dönüştürerek ‘tümevarım’ yöntemini oluşturmuştur. ‘’Aynı nedenler aynı sonucu doğurur’’ (birinci öncül: nedensellik ilkesi)-Sıcaklık madenleri genişletmiştir (ikinci öncül: deney) Öyleyse sıcaklık daima madenleri genişletir (vargı: bilimsel yasa). Oysa bu mantıksal vargının kesinliği de uzun bir süre tartışma konusu olmuştur.

Belli sayıdaki deneyler ancak o belli sayıdaki deneylerle sınırlı sonuçları meydana koyabilir, belli sayıdaki deneylerden o belli sayıdaki deneylerin sınırını aşan genel sonuçlar çıkarılamaz. Güneş şimdiye kadar toprağı ısıttı diye onun yarın da toprağı ısıtacağını bilemeyiz. Tersine, güneşin şimdiye kadar toprağı ısıtması bir gün gelip toprağı ısıtmayacağının bilinmesini gerektirir. Yavaş yavaş hangi sonuçların hangi koşullar altında hangi nedenlerden doğduğu bilinmeye başlandıkça dinsel gerekircilik yerini bilimsel gerekirciliğe bıraktı. Artık insanlar, nedenleri etkilemeye ve değiştirmeye ve bizzat meydana getirmeye başlamışlardı.

Francis Bacon (1561-1626), nedensellik düşüncesinin bu serüvenini şöyle özetler: Gerçekten bilmek, nedenleri bilmektir. Fransız düşünürü Descartes (1591650)’la İngiliz düşünürü Hobbes’a (1588-1679) göre de bütün olup bitenler nedenselliğin zorunlu düzeni içindedirler. Alman düşünürü Leibniz’e göre her şeyin bir nedeni vardır (yeter neden ilkesi). Hollandalı düşünür Spinoza’ya göre öz varlıkta özgür bir irade yoktur. Özvarlığın bir şeyi ya da başka bir şeyi istemesi nedenle gerektirilmiştir ve bu sonsuz olarak böyle gider.

İdealistler, bilimsel nedenselliğin karşısına metafizik sebepliliği çıkarırlar. Bu savın en açık belli biçimini ileri sürmüş olan Alman düşünürü Hegel’e göre evren nedensellikle açıklanamaz, ancak sebeplilik’le açıklanabilir. Çünkü evreni açıklayabilmek için bir ‘ilk ilke’ saptamak gerekir, bu öyle bir ilk ilkedir ki evren ondan çıkmıştır. Bu ilk ilke bir ilk neden olamaz, çünkü onun nedenini açıklayamayacağımız için kendisi açıklanamayanın evreni açıklaması olanaksızdır. Oysa bu ilk ilke bir ‘ilk sebep’ olabilir, çünkü onun sebebi esasen kendisinde içkin bulunan ereğidir ve sebep ereğiyle açıklanmaktadır.

Neden, bir şeyin ne’den olduğunu anlatır (Örneğin dünyanın aydınlanması güneş’tendir), sebep’se bir şeyin ne için olduğunu anlatır (Örneğin işçinin çalışması para kazanmak için’dir). Nedenin gerçekleştirdiği ‘etki’ sebebin gerçekleştirdiğiyse ‘erek’tir. Yukarıdaki örnekte para kazanmak, işçinin çalışmasını açıklar; ama dünyanın aydınlanması güneşi açıklamaz. İşçinin çalışması para kazanmak içindir; ama güneş dünyanın aydınlanması için değildir, tersine, dünyanın aydınlanması güneşten ötürüdür, öyleyse güneş neden ötürüdür? Güneş de herhalde bir şeyden ötürüdür, böylelikle ilk nedene kadar gelinir ve ilk neden açıklanamaz olarak kalır. Hegel’in bu varsayımı birçok bakımdan yanlıştır.

İlkin bir son etki olmadığı gibi bir ilk etki de yoktur; evren ilksiz ve sonsuzdur. Kaldı ki metafizik bile dolaylı yoldan bu sonuca varmaktadır. Metafizik ilk neden olarak tanrıyı ileri sürer, ne var ki ‘’tanrının nedeni nedir?’’ sorusuna ‘’onun nedeni yoktur, ilksiz ve sonsuzdur’’ yanıtını vermek zorunda kalır. Demek ki ilksizlik ve sonsuzluk hangi açıdan ele alınırsa alınsın evrensel oluşmada zorunludur. Bundan başka doğada elbette bir ‘ereksellik’, ya da daha doğrusu bir ‘amaçlılık’ vardır, ne var ki bu amaçlılık nesnel ve özdeksel nedenlerden ötürüdür.

Darwin’in bol deney ve gözlemlerle kanıtladığı gibi hayvanlar ve bitkilerdeki değişmeler, çevreye uymalar vb. yaşamlarının değişen koşullarıyla etkileşiminden oluşur. Eğer bu değişmeler örgenliklere yaşamlarını sürdürebilmeleri için yararlıysa ‘doğal ayıklanma’ ile korunur, kalıtımla yerleşir ve kuşaktan kuşağa geçerek örgenliğin amaçlılığını gerçekleştirirler.

Bir diyalektikçi şöyle der:’’Burjuva ideologları bilimsel nedenselliğe niçin saldırırlar? Çünkü bilimsel nedensellik, bilimsel sonuçlara götürür. Eğer evrendeki her şey doğal nedenlerle ortaya çıkıyorsa doğa dizgesi içinde yücelerin yücesi ve özdeksel olmayan bir güce yer yok demektir’’ Buna karşı nedensellik de, ‘’evrensel bağlantıların ancak küçük bir parçasıdır.

Neden ve sonucun insan tarafından kavranması olayların ancak bir yönünü gösterir. Doğa ve toplum olaylarının bağlılıkları, neden-etki ilişkisinin gösterdiğinden çok daha geniş bir ilişki olan ‘karşılıklı etki’nin ancak küçük bir parçasıdır’’. Engels de şöyle demiştir:’’Dünyada neden ve etkinin sürekli olarak karşılıklı yer değiştirmelerinde yansıyan evrensel bir etkileşim vardır: Burada ve şimdi ‘neden’ olan, orada ya da o zaman ‘sonuç’ olur’’.

Özetle, doğada, nedeni bulunmayan hiçbir olgu yoktur. Nedensel ilişkiler nesnel, genel ve etken ilişkilerdir. Evrendeki tüm olayların nedenleri olmasaydı bilim varolmazdı. Bu nedenlerin insanlarca keşfedilip meydana konmasıyladır ki insansal üretim gerçekleşmiştir. Engels şöyle der:’’Nedensellik, bir hareketin ötekinin nedeni olduğunun keşfi, insanların etkinliğiyle gerçekleşmiştir’’ İnsanın, koşullarını meydana getirerek gerçekleştirdiği her olay nedensellik’i tanıtlar.

İnsan bu etkinliğiyle (nedensellik olduğu için, nedensellik sayesinde N.) belli bir devimi, doğadaki gibi, bizzat meydana getirebilir; hatta sanayide olduğu gibi doğada hiç bulunmayan yepyeni devimler ortaya koyabilir, onları dilediği gibi değiştirip dilediği gibi yön verebilir. Engels şöyle der:’’İnsan bir tüfekle barutu, patlayıcı maddeyi ve mermiyi bir araya getirebilir, onu ateşleyebilir ve deneyiyle önceden bildiği etkiyi hesaplayabilir. Bütün bunlarda gelecek olanın önceki olandan çıkarıldığı söylenemez, çünkü olacak olan şey, olmuş olan şeyle aynı değildir. Ateşleme ya da barut iş görmeyebilir, namlu parçalanabilir vb….(koşullar ve rastlantılar nedeniyle N.)

Bütün bunlar nedensellik’i çürütmez, tersine tanıtlar. Çünkü bu durumda kuraldan sapmanın nedenleri de ortaya çıkarılabilir (aynı sonucun alınmamasının da başka nedenleri vardır N.) ; barutun ıslaklığı, namlunun bozukluğu vb… Böylelikle nedensellik deneyi iki katlı olarak yapılmaktadır’’ Engels, özetle, şunu demek ister: Eğer yapabiliyorsak, nedenleri biliyoruz demektir (nedenleri var demektir, yapamıyorsak da bunun da nedenleri vardır N). nedenleri bilip yapmaksa, tek sözle, nedensellik’tir…

Eytişimsel özdekçiliğe göre nedensellik, insan bilincinin dışında gerçekleşen nesnel ve evrensel zorunlu bir bağımlılıktır.

Metafiziğin bu kavram karşısındaki tutumu hem tek yanlıdır, hem de bu tek yanlılıkta çeşitlenmiştir. Tek yanlıdır, çünkü nedenle sonucu birbirinden ayrı ve birbirine karşıt iki olay olarak görür. Çeşitlenmiştir, çünkü öznel düşüncecilik nedenselliği ya yadsır (örneğin Machçilik) ya da bilincin ürünü sayar (örneğin Kantçılık) nesnel düşüncecilikse onu bilincin dışında tasarladığı evrensel bir bilinç ya da bir kavram yapısı olarak ele alır (örneğin Hegelcilik). Eytişimsel olmayan metafizik özdekçiliğin nedensellik karşısındaki tutumu da dar görüşlü ve mekanikçi bir tutumdur, onu tekbiçimde saltıklaştırır (örneğin Laplace gerekirciliği). Bilimsel bulgular, eytişimsel özdekçiliğin nedensellik anlayışını her gün biraz daha doğrulamaktadır.